Antik Kent nedir?

Arkeologlar tarafından gün yüzüne çıkartılmakta olan, insanların tarihte yerleşim yeri olarak kullandıkları binlerce yıl öncesinden günümüze kadar ulaşan tarihi yerlere Antik Kentler denilmektedir. Tarihi yerlere sahip olan yerlerin kültürel değerleri bulunmakta ve binlerce yıllık geçmişleriyle, medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır.Genellikle Ege ve Akdeniz bölgelerinde görülen Antik kentler tarihin en güzel kalıntıları olarak günümüze kadar ulaşmışlardır.

Antik Kentler neden terk edildi?

Arkeologların kalıntılara ulaşmak için kazmak zorunda olmasının başlıca nedeni, insan yerleşiminin özellikleri ile ilgili. Kentler ya da köyler rastgele yerlerde kurulmuyordu. Genellikle suya, ulaşım yollarına, verimli topraklara vb. yakın yerlerde kuruluyorlardı.

Bir yerleşme, su ve yiyecek kaynakları açısından ne kadar iyi bir yere kurulmuş olursa olsun; savaş, doğal afet veya hastalık nedeniyle bir anda terk edilebiliyordu. Antik dünyada birçok yerleşmede sürekli olarak binlerce yıl yaşandı ve en sonunda, tarım koşullarının kötüleşmesi veya bir salgın gibi dış koşullardaki bazı değişiklikler nedeniyle buralar terk edildi. Ancak genellikle bir süre sonra bu noktaya yeniden yerleşiliyordu.

Aynı yere sürekli olarak yerleşilmesi ve eski yerleşmenin kalıntılarının üzerine yapılan inşa çalışmaları, giderek bir höyük oluşturuyordu. Aslında bir noktadan sonra bu höyükler, yerleşmek için özellikle seçilmiş de olabilirdi. Çünkü etrafına kıyasla yüksekte olması, herhangi bir tehlikeye karşı da avantajlar sağlıyordu. Dünyanın birçok yerinde, mesela Mezopotamya’da ana yapı malzemeleri çok dayanıklı olmayan kerpiçti. Kaçınılmaz olarak er ya da geç kerpiç bir ev çöktüğünde, yağmur bu molozları düz bir lapa yığını olana kadar eritiyordu. Nihayetinde bir süre sonra, molozlardan kurtulmak emek ve zaman gerektiren bir iş olduğu için eski evlerinin üzerine yeni evler inşa ediliyordu.

Sorunun temelinde yatan Doğal Afetler, kentlerin terk edilmesinin başlıca sebeplerinden biriydi. Bazen bir yerleşme, sel veya Pompeii’yi gömen volkanik patlama gibi bazı doğal afetler nedeniyle gömülüyordu. Abu Simbel’deki büyük tapınak, sürüklenen çöl kumu tarafından kısmen gömülmüştü. Roma’nın Ostia limanı da olağanüstü koruma durumunu oluşturan kumlar tarafından yutulmuştu.Vadilerde bulunan yerler, yakındaki yamaçlardan gerçekleşen erozyon nedeniyle toprakla kaplanabiliyordu.

ANADOLU'DA EN ÇOK GEZİLEN 10 ANTİK KENT

1. Side Apollon Tapınağı / Side Manavgat - Antalya

Roma Barışı olarak bilinen dönemde inşa edilen iki tapınaktan biri Side Apollon Tapınağı’dır. Bu tapınak adını; ışık, güzellik ve sanat tanrısı olarak hafızalarımıza kazınmış, Side kentinin baş tanrılarından olan Apollon’dan alır. Tapınak üzerinde Korint başlıklı sütunlar bulunmaktadır. Bizans bazilikasının tam ortasında kalan Apollon Tapınağı’nın bir kısmı bazilika yapımında kullanılmak için sökülür. Roma düzeninde ve peripteros planına uygun biçimde yapılandırılan bu tapınağın büyük sütunlarından bazıları restore edilip yerlerine konmuştur. M.S 150 yıllarına dayanan tarihiyle Apollon Tapınağı, tarihi kalıntılarıyla gerçekten görülmeye değer bir mirastır.

2. Tripolis Antik Kenti - Buldan - Denizli

Menderes Nehri kıyısında yamaç üzerine kurulmuş olan Tripolis Antik Kenti, batıya ve kuzeye açılan vadilerle Ege’ye güneydoğusundaki Çürüksu Ovası ve vadileri ile İç Anadolu ve Akdeniz’e ulaşımı bulunan antik kentlerden birisidir. Kentin güneyinde Çürüksu Vadisi’nde kurulmuş olan çağdaşı Laodikeia’ya 30 kilometre, Hierapolis’e ise 20 kilometre uzaklıktadır. Kaynaklarda Tripolis’in ilk adının Apollonia olduğu daha sonra Geç Helenistik Dönem'de Tripolis olarak adlandırıldığı ve ilk kuruluşunun Lidya Devleti zamanında olduğuna ilişkin belgelere rastlanılmaktadır. Tripolis, Lidya şehirleri arasında yer almasına karşın Frigya ve Karya bölgelerine ulaşımı sağlayan önemli sınır, ticaret ve tarım merkezlerinden biri görünümündedir. Tripolis Antik Kenti İ.Ö. II. yüzyıl sonları ile İ.S. I. yyüzyıl ortalarında ve IV. yüzyıl ortalarında birçok deprem ve savaşlara sahne olduğundan çok tahrip olmuştur. Kent en görkemli dönemini Roma Devri'nde yaşamıştır.

3. Sardes Antik Kenti / Salihli-İzmir Karayolu - Manisa

Lidya Devleti’nin başkenti olan Sardes Antik Kenti’nin kalıntıları Salihli İlçesi, Sart beldesindedir. Sart ve yöresinin 5000 yılı aşkın bir süredir çeşitli yerleşimlere sahne olduğu, Roma ve Bizans dönemlerinde de önemli bir yerleşim merkezi olduğu kazı çalışmalarından anlaşılmaktadır. MÖ 7. yüzyıldan başlayarak MS 7. yüzyıl erken Bizans dönemine kadar süren 14 yüzyıl boyunca Sardes gerek ulaşım gerekse idari ve ticari bakımdan önemli bir kent olma özelliğini korumuştur. İncil’in vahiy bölümünde, Hıristiyanlığın batıya yayılmasında önemli rol oynayan Batı Anadolu’daki yedi kiliseden biri olarak anılan Sardes, dini açıdan da ayrı bir öneme sahiptir. Günümüze kadar koruna gelmiş olan dünyanın belki de en görkemli İon düzeni tapınaklarından birine ev sahipliği yapan antik kent, korunmuş Roma yapıları içerisinde anıtsal bir hamam-gymnasium kompleksi ve antik dünyanın en büyük havrasına sahiptir. Gymnasion’un karşısında “Bronzlu Ev” olarak adlandırılan büyük bir yapı yer almaktadır. Bu yapı, Tmolos (Bozdağ) Dağı’nın sırtları ile eski Lidya merkezinin arasında olup antik çağın en göz alıcı yapılarından biridir.

4. Anavarza Antik Kenti / Kozan - Adana

Anavarza Antik Kenti Kozan ilçe merkezinin 28 km güneyinde Dilekkaya Köyü’nde yer almaktadır. MÖ 1. yüzyılda Romalılar bu bölgenin idaresini Vassal kral olarak atadıkları Tarkondimotos'a bırakmışlardır. Antik Kent MÖ 17 yılında Romalıların hâkimiyetine girdikten sonra büyüyüp gelişerek Anadolu’nun en önemli metropollerinden biri konumuna yükselmiştir. Antik kentin sütunlu caddesi, hamamı, kilise kalıntısı, tiyatro, amfitiyatro, stadyum, suyolları ve kaya mezarları, kentin batısında bulunan nekropol ve antik yol, deniz tanrıçası Thetis’e ait havuz mozaiği, 3 girişli zafer takı ve ovanın ortasında bir ada gibi yükselen tepe üzerindeki Orta Çağ kalesi önemli eserleridir. Anavarza dağının üzerinde yer alan ve birkaç kompleksten meydana gelen kale, dağın eteğindeki düzlükte kurulmuş olan ve etrafını çeviren surlar kentin akropolisi durumundadır. Dünyanın günümüze kadar gelebilmiş en eski tıp-eczacılık kitabının yazarı olan hekim Dioscurides, Anavarza’da yaşamıştır. Anavarza Antik Kenti, UNESCO Dünya Miras Geçici Listesine 2014 yılında kaydedilmiştir.

5. Troya Antik Kenti / Merkez - Çanakkale

Homeros’un İlyada Destanı’nda bahsedilen Troya Savaşı’nın yapıldığı yer olarak da bilinen Troya Antik Kenti UNESCO Dünya Miras Listesi’ne 1998 yılında girmiştir. MÖ 3000 yılına kadar uzanan tarihi geçmişi ile dünyanın en ünlü arkeolojik alanlarından biri olan kent, Çanakkale il sınırları içinde yer almaktadır. Troya kuruluş efsanesine göre deniz perisi Thetis ile denizler tanrısı Okeanos’un kızı Elektra, Zeus’un karısı olarak Dardanos’u dünyaya getirmiştir. Dardanos’un oğlu Tros, Truad adlı kenti, onun oğlu İlus da Troya kentini kurmuştur. Troya’da 1871 yılından itibaren yapılan kazılar, kentin tarihi boyunca defalarca kurulup yıkıldığını ortaya koymuştur. Dokuz kent katmanının yanında kırk iki yapı katı ortaya çıkarılmıştır. Daha sonraki yıllarda devam eden kazılar sonucu, tiyatro, hamamlar, çeşitli buluntular ile son derece gelişmiş bir kanalizasyon sistemi ve yapı temellerine de ulaşılmıştır.

6. Hadrianapolis Antik Kenti / Eskipazar - Karabük

Kuzeybatı Anadolu’nun klasik antik çağlardaki sosyo-ekonomik yapısı, kültür tarihi ve arkeolojisi üzerine bugüne değin çok durulmamıştır. Bu yüzden Hadrianapolis Kenti kalıntıları da fazla tanınmamaktadır. Gerçek anlamda kentte birden fazla merkez vardır. Bunlardan birinde Roma kalıntıları yoğunlaşmaktadır. Bu alan bir kaya yüzüne işlenmiş aedicula’sı bulunan bir kutsal alandır. Bunun dışında kentin Roma Dönemi mimari kalıntıları sınırlıdır. Erken Bizans Dönemi kalıntıları ise yoğundur. Antik yerleşim özellikle üç adet kilise kalıntısının bulunduğu alanda yoğunlaşmaktadır. Bu kiliselerin tamamı İS 6'ncı yüzyıla aittirler. En erken kilise olarak hemen Eskipazar’ın 2 kilometre batısında kent çıkışında, bir mevki üzerinde inşa edilmiştir. 2003 tarihinden itibaren yapılan çalışmalarda 15 x 23.5 metre ebatlarındaki kilisede dört önemli mozaik bulunmuştur. Kadın, erkek, hayvan ve meyve figürlerinin yer aldığı mozaiklerin önemli bir özelliği üzerlerinde Hıristiyan inancına göre cennetteki dört nehir “Phison”, “Geon”, “Euphrates” (Fırat) ve “Tigris” (Dicle)’in personifikasyonun ve adlarının yer almasıdır. Bu tür bir kompozisyona Anadolu’da henüz rastlanılmamıştır. Mozaikler 2003 yılında, hava koşullarından etkilenmemeleri için geçici olarak özel bir örtüyle kapatılmıştır. Kilisede yapılan ayrıntılı incelemelerde fark edilen diğer bir husus, atrium duvarının en alt taş sırasındaki taşlardan ikisinin dış yüzünde en az 10 satırlık Yunanca yazıtın varlığıdır. Bu yazıt "damnatia memorae" şeklinde kazınmış olsa da yazılar halen seçilebilmektedir. Ayrıca kilise giriş kapısında tabana gömülü tabula ansata şeklinde bir yazıtta ‘Burada anısı azizler arasında yer alan Iordannes yatıyor’ ibaresi bulunan mermer bir yazıt mevcuttur. “Paphlagonia Hadrianapolis’i” olarak adlandırılan yer bugün Karabük İli, Eskipazar İlçe Merkezi'nin 3 kilometre batısında ‘Viranşehir’ olarak adlandırılan mevki ve çevresindeki arazi üzerinde dağınık bir şekilde bulunmaktadır. Hadrianapolis Antik Kenti ise Budaklar, Büyükyaylalar, Çaylı ve Beytarla köylerini kapsamaktadır. Budaklar Köyü, Hacı Ahmetler Mahallesi’nde kentin kalıntıları yoğunlaşmaktadır ve bu mevki Viranşehir olarak adlandırılmaktadır.

7. Efes Antik Kenti / Selçuk - İzmir

Dünya Miras Listesi'ne alınan “Efes” Dünya Miras alanı; Çukuriçi Höyük, Ayasuluk Tepesi (Selçuk Kalesi, St. John Bazilikası, İsa Bey Hamamı, İsa Bey Camii, Artemision), Efes Antik Kenti ve Meryem Ana Evi olmak üzere dört bileşenden oluşmaktadır. Antik Dönem'in en önemli merkezlerinden biri olan Efes, tarih öncesi dönemden başlayarak Helenistik, Roma, Doğu Roma, Beylikler ve Osmanlı dönemleri boyunca yaklaşık 9000 yıl kesintisiz yerleşim görmüş ve tarihinin tüm aşamalarında çok önemli bir liman kenti ve kültürel ve ticari merkez olmuştur. Helenistik ve Roma Dönemi'nin üstün kentleşme, mimarlık ve dini tarihine ışık tutan simgeleri barındıran Efes’te farklı dönemlere ait en üstün mimari ve kent planlama örnekleri bulunmaktadır. MÖ 8. yüzyıla tarihlenen ve Antik Dönem'in yedi harikasından biri olarak ünlenen kült merkezi Artemision, Hz. Meryem’in İsa’nın annesi olarak kabul ve ilan edildiği 431 tarihli Ekümenik Konsülün gerçekleştiği yer olan Meryem Kilisesi, İsa’nın havarilerinden biri olan ve Yahya İncili’ni Efes’te yazan St. John’ın mezarı üzerine inşa edilen Bazilika gibi Erken Hristiyanlık Dönemi'ne şahitlik eden benzersiz eserleri, günümüzde Hristiyanlar tarafından hac mekanı olarak kabul edilen Meryem Ana Evi ve Beylikler Dönemi'nde inşa edilen İslam yapıları ile Efes aynı zamanda dini tarih açısından da bugün hala ayakta olan benzersiz bir birikim sunmaktadır.

8. Assos Antik Kenti / Behramkale - Çanakkale

Assos Antik kentinin tarihçesi M.Ö. 6.yy'a kadar uzanmaktadır. Zamanında kent, yüzünü denize dönmüş ve teraslarla iniliyormuş denize. Osmanlıların yerleşmesinden sonra yerleşim ters istikamette gelişme göstermiş ve Behramkale köyü ortaya çıkmıştır. Assos'da arkeolojik ilk kazı 1881-1883 yıllarında Amerikalı bir arkeoloji grubu tarafından yapılmıştır.1981 yılında tekrar başlayan kazılarda ilk olarak nekrapol yani mezarlık ortaya çıkarılmıştır. Akropolün kuzey köşesinde Osmanlı Sultanı I. Murat'ın 14. yüzyılda yaptırdığı tek kubbeli cami bulunmaktadır. Behramkale köyü sınırlarındaki Osmanlı döneminden kalma köprü tümüyle ayakta olup halen kullanılmaktadır. Kentin çevresi günümüzde de görülebilen 3200 metre uzunluğunda 20 metre yüksekliğinde surlarla çevrilidir. Surlar M.Ö. 4. yy'da inşa edilmiştir. Kente giriş ve çıkışı sağlayan iki ana kapı bulunmaktadır. Doğu ve batı kapılarının önündeki alan nekrapol(mezarlık) olarak kullanılmıştır. Nekrapolde basit mezarların yanı sıra görkemli anıtsal mezarlar da bulunmuştur. Antik kentin en yüksek noktasında Athena Tapınağı bulunmaktadır. Arkaik çağ'da Anadolu'da yapılan ilk ve tek dor düzenindeki tapınak, hala büyüleyici havasını korumakta. Zeus’un kızı ve 12 Olimpos Tanrısından biri olan Athena, kentin koruyucu tanrıçasıydı. Sağlam sütunlardan çıkarılan örnek kalıplarla dökülen yeni sütunlar ayakta.Tapınağın kutsal odasında bulunan tanrıça heykeli 1800'lü yıllarda Amerikalılar tarafından götürülmüştür.Sütunların üzerlerindeki frizlerin(kabartmaların) bir kısmı Boston Müzesi, Louvre Müzesi ve İstanbul Arkeoloji müzesinde saklanmaktadır. Kabartmalarda Herakles ile ilgili bir hikaye anlatılmaktadır.

9. Zeugma Antik Kenti / Belkıs Köyü - Nizip - Gaziantep

Belkıs/Zeugma, Gaziantep’in Nizip ilçesinin 10 kilometre doğusunda, tepeler üzerine kurulmuş bir kenttir. Büyük İskender’in generallerinden I. Selevkos Nikator, MÖ 300’de, Büyük İskender’in, Fırat Nehri’ni geçtiği yerde, Selevkeia Euphrates ismiyle bir kent kurmuştur. Bu kentin karşısına da eşi Apama’nın adıyla ikinci bir kent kurarak, bu iki kenti bir köprüyle birbirine bağlamıştır. Kent, MÖ 31’den itibaren Roma’ya bağlanarak adı geçit-köprü anlamında “Zeugma” olarak değiştirilmiştir. Zeugma, özellikle Roma döneminde, sanat alanında çok ilerlemiş, zengin villaları süsleyen mozaik döşemeler dünya örnekleri ile yarışır hale gelmiştir. Bölgenin sadece bir bölümünde gerçekleştirilen kazılarda gün ışığına çıkarılan mozaikler Zeugma’nın tam anlamıyla bir mozaik kenti olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Zeugma kazıları sırasında ulaşılan ve bu alanda bir “dünya rekorunu” Gaziantep’e ve Türkiye’ye kazandıran bullalar (Mühür Baskı) da Belkıs/Zeugma’yı eşsiz kılan özellikler arasındadır.

10. Kültepe Antik Kenti / Kültepe - Kayseri

Kayseri tarihini 6 bin yıl önceye dayandıran belgelerin gün ışığına çıkarıldığı Kültepe, Kayseri merkeze 24 kilometre uzaklıktadır. Hititlerin Anadolu’da kurduğu ilk kentin kalıntısı olan höyük ve onu saran Karum’dan oluşan Kültepe Ören Yeri’nde yönetim binalarının, dini yapıların, ev, dükkân ve atölyelerin kalıntıları görülmektedir. Asurların kurduğu büyük ticaret kolonileri karumların merkezi Kültepe’deki Karum’du ve diğer karumları yönetiyordu. Kültepe, Anadolu’daki ilk yazılı tabletleri barındırması ve dünyanın ilk organize ticaret merkezi olmasıyla ön plana çıkmaktadır. Asur çivi yazısı ile yazılan bu tabletlerde, dönemin siyasi ve hukuki ilişkilerini gösteren mektuplar, senetler, mühürler ve anlaşma metinleri vardır. Söz konusu tabletler 2015 yılında Unesco Dünya Belleği listesine alınmıştır. Ticaret yolu üstünde stratejik öneme sahip Kültepe bu özelliğini yüzlerce yıl sürdürmüştür. Kültepe, dünya müzelerine ve eski eser pazarlarına dağılan ve Kapadokya tabletleri olarak tanımlanan çivi yazılı belgelerin ilk ortaya çıktığı 1871 yılından beri bilinmektedir. 1925’te Kültepe’nin önemli bölümlerinden biri olan karum keşfedilmiştir. 1948 yılından beri Türk Tarih Kurumu ile Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü adına bölgede kazılar yapılmaktadır. Kültepe’de Asur, Genç Hitit, Helen, Roma, Pers ve Tabal dönemlerine ait eserler ve bulgular gün yüzüne çıkarılmıştır. Çıkarılan bu eserler Kayseri Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.