İBRİKÇİBAŞI
Osmanlı zamanında paşalardan birisi bir akrabasını vakfa göndererek işe almalarını “rica” etmiş. Eh, paşa rica eder de geri çevrilir mi? Ama işin kötüsü hiç istihdam imkanı yok. “Ne yapsak da bu elemana bir iş uydursak” diye düşünürlerken birisinin aklına gelmiş ve “iyisi mi bunu camide ibrikleri doldurmakla görevli ibrikçilerin başı yapalım” demişler.


Bizim ibrikçibaşı işbaşı yaptığı günden itibaren başlamış caminin tuvaletlerinin kapısında ibrikçilerin doldurduğu ibriklerin başına bir sandalye atıp beklemeye. Ne zaman birisi ibriğin birini alıp tuvalete yönelse arkasından bağırırmış:
”Efendi, nereye gidiyorsun? gel buraya!” diye.


Vatandaş geri dönünce de:
-“O ibriği bırak, yanındaki ibriği al!” diye emredermiş.
ve genelde de aralarında şöyle diyaloglar cereyan edermiş :
- “Efendi, ibrikler arasında bir fark var mı?”
- “Yook, hepsi aynı”
- “Eee, o halde bizi ne halt etmeye yoruyorsun a teres?”
- “Ulan, bizi buraya boşuna mı ibrikçibaşı yaptılar?”