2025 yılının dördüncü çeyreğine girdik. Türkiye ekonomisi hem umut verici gelişmeler hem de kaygı uyandırıcı risklerle gündeme geliyor.

Piyasaların mevcut durumu ne tamamen olumsuz ne de bütünüyle olumlu; daha çok dengelenme sürecinin sancıları ile geleceğe dönük fırsatların aynı anda yaşandığı bir tabloyu işaret ediyor.

BÜYÜME VE RİSK PRİMİ

Genel bir değerlendirme yaparsak 2025’in ikinci çeyreğinde Türkiye ekonomisi yıllık bazda yüzde 4,8 büyüdü. Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası da Türkiye için büyüme beklentisini yüzde 3,1’e revize etti. Bu gelişmeler üretim ve ihracat kanallarında canlılığın korunduğunu gösteriyor. Türkiye’nin risk primindeki (CDS) gerileme, uluslara rası yatırımcıların Türkiye’ye olan bakışında kısmi bir iyileşmeye işaret ediyor.

ABD Başkanı Trump ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Beyaz Saray’da 2 saati geçen görüşmesinden sonra ABD’li iş adamları ve uluslararası fonların yönü tekrar Türkiye’ye odaklanmış durumda. Ticaret Bakanı Prof. Dr. Ömer Bolat, ‘ABD iş dünyası Türkiye’ye daha çok ilgi gösteriyor’ diyerek yeni dönemde ticaret hacminin hedeflenen rakamlara ulaşmanın mümkün olduğunu ifade etti.

ENFLASYON VE PARA POLİTİKASI

Olumlu sinyallere rağmen ülkemizde yüksek enflasyon hâlâ en kritik sorun. Yıllık enflasyon yüzde 30’un üzerinde seyre diyor. Gıda ve hizmet fiyatlarındaki artış, geniş halk kesimlerinin alım gücünü ciddi biçimde zorluyor. Merkez Bankası, fiyat istikrarı sağlanana kadar sıkı para politi kasını sürdüreceğini açıklamış durumda. Ancak yüksek faiz ortamı yatırım iştahını azaltırken, erken gevşeme ise enflasyonu yeniden tetikleme riski taşıyor.

Türk Lirası’ndaki dalgalanmalar, ithalat maliyetlerini artırıyor ve dış borç yükümlü lüklerini ağırlaştırıyor. Türkiye’nin dış finansman ihtiyacı dikkate alındığında, küresel faiz ortamındaki her değişim ekonomiyi doğrudan etkiliyor. Bu noktada siyasi istikrar ve güven algısı, uluslararası yatırımcıla rın kararlarında belirleyici rol oynuyor.

ABD İLE YENİ DÖNEME GİRDİK

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Son ABD ziyaretinde Gerek BM Genel kurul kapsamında New York'da dünyanın bir çok ülkesinin Başkanlarıyla yaptığı görüşmeler ve ardından Washington’a gidip Beyaz Saray’da Başkan Trump ve ekibiyle yaptığı 2 saati geçen görüşmede ABD–Türkiye ilişkilerinde daha yapıcı bir atmosferin doğması çok dikkat çekici gelişmelerin yaşanacağına işaret ediyor. Savunma sanayi, enerji güvenliği ve ticaret alanında diyalog kanalları daha sık işletiliyor. Washington yönetiminin Türkiye’nin bölgesel rolüne yeniden önem vermesi, Ankara açısından ekonomik fırsatlar doğurabilir. Özellikle ABD’li şirketlerin Türkiye’de enerji, teknoloji ve finans sektörlerine yapacağı yatırımlar hem kur üzerindeki baskıyı azaltabilir hem de uzun vadeli büyüme kapasitesini destekleyebi lir. İki ülke arasındaki ekonomik işbirliğinin artması, Türkiye’nin dış ticaret dengesine katkı sağlayacak ve sermaye girişlerini çeşitlendirecektir.

EKOVİTRİN BM GENEL KURULU’NDA

Türkiye ekonomisinin geleceği hem iyimserlik hem de endişe barındırıyor. Büyüme rakamları ve ABD ile ilişkilerdeki olumlu sinyaller umut verse de enflas yon, kur oynaklığı ve yapısal reform ihti yacı sürüyor.

Piyasaların seyri, bir yandan iç politikaların tutarlılığına diğer yandan da ABD ile kurulacak yeni iş birliklerinin derinliğine bağlı olacak. Bu nedenle Türkiye ekonomisini tanımlamak için en uygun ifade “temkinli iyimserlik” olmaya devam ediyor. Değerli Ekovitrin dostları, Ekim sayı mızla yine gündeme ışık tutacak önemli dosyalarla katkı sunuyoruz.

Yazarımız Tuba Saraçoğlu, BM Genel Kurulu’nu takip etti. ABD’li Türk yatırımcılarla gerçekleşen toplantılara katıldı ve izlenimlerini yazdı. Medya sektöründe TYT Türk TV ile atılım yapan eski milletvekili Arzu Erdem, Kamuran Abacıoğlu’na medya sektörüne yaptığı yatırımları ve hedeflerini anlattı. Ekim sayımız yine dopdolu haber, yorum, analiz ve araştırma dosyalarıyla sizlerle… Sağlıkla kalın