Her yıl eylül ayında dünyanın gözü New York’a çevrilir. Doğu Nehri’nin kıyısında yükselen Birleşmiş Milletler Genel Merkezi, sadece diplomatik görüşmelerin değil, aynı zamanda küresel siyasetin, kültürün ve ekonominin nabzının attığı yerdir.

1945’te kurulan Birleşmiş Milletler, barışı, iş birliğini ve ortak sorunlara çözüm arayışını temsil eder. Ancak 2025 yılı, New York’a gelenler için biraz daha farklı bir anlam taşıdı. Çünkü bu yıl BM Genel Kurul Haftası boyunca şehrin neredeyse her köşesinde Türklerin varlığı hissedildi. Adeta bir “Türk haftası” yaşandı; diplomatından iş dünyasına, siyasetçisinden girişimcisine kadar Türkiye’nin gücü ve vizyonu New York’a damgasını vurdu. BM haftasını takip etmek için New York’tayım. Bu satırları Ekovitrin dergisine özel olarak, Central Park’ın eşsiz atmosferinde elime kalemi alıp yazmaya başladım. Şehrin kalbinde, doğanın huzuru içinde notlarımı kayda geçiriyorum.

Öncelikle Amerika’da bizi temsil eden en önemli üç isimle başlamak istiyorum. Washington Büyükelçisi Sedat Önal ile, New York’ta TAIK yemeğinde sohbet etme fırsatı buldum. Ayrıca New York Başkonsolosu M. Ahmet Yazal bey’e ziyaret isteğimi ilettim; yoğun programına rağmen bana vakit ayırdığı için kendisine ve ekibine içten teşekkür ederim. Türkevi ziyaretinde dikkatimi çeken hemen yan binada açılan Taskın Bakery markası başarılı işkadını Derya Taşkın’ın vizyonunun bir sonucudur. Newyork’tan sonra Miami Başkonsolosu Resul Şahinol’a kitabımı ve Ekovitrin dergimizi hediye etme fırsatım oldu. Bu üç değerli diplomata, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Türkiye’nin hem yurtdışındaki gücünün artmasından hem de diasporayla, iş dünyasıyla ve dış siyasetle kurulan bağların sağlamlaşmasından dolayı takdirimi iletmek isterim.

Hafta boyunca katıldığım programlar, sadece diplomasi trafiği değil, aynı zamanda Türk-Amerikan toplumunun kültürel ve ekonomik birlikteliğini de gözler önüne serdi. Bunlardan ilki, MÜSİAD’ın Türken House’ta düzenlediği program oldu. Şehrin tam merkezinde yükselen ülkemizin eseri Turken House, gökdelenlerin gölgesinde adeta Türkiye’nin New York’taki kalıcı adresi haline gelmiş durumda. Burada Sağlık, Ticaret, Sanayi ve Teknoloji Bakanları ile sohbet imkânı buldum; özellikle Ticaret Bakanı’mız Prof. Dr. Ömer Bolat’ın Amerika’daki yatırımlarına verdiği destek, iş dünyası temsilcileri tarafından dikkatle not edildi. En çok dikkatimi çeken şey ise, dernek temsilcilerinin ve iş dünyasından isimlerin sürekli birlik ve dayanışma mesajları vermesiydi. Bu, diaspora için en değerli kazanım: farklı derneklerin ülkemiz için tek bir çatı altında toplanabilmesi.

Bu birlik atmosferi, birkaç gün sonra New York Public Library’de düzenlenen TAIK (Türkiye-Amerika İş Konseyi) yemeğinde de hissediliyordu. Şehrin görkemli kütüphanesi, bu kez kitapların değil vizyonların buluşma noktasıydı. Murat Özyeğin’in başkanlığında gerçekleşen etkinlikte, yönetim kadrosunda yer alan Cüneyt Zapsu, Nail Olpak gibi önemli isimler salonda hazır bulundu. Türkiye’nin küresel ticaretteki rolü, dijitalleşme, enerji güvenliği ve yatırım fırsatları üzerine yapılan konuşmalar, Amerika’daki iş çevreleri tarafından da ilgiyle takip edildi. Bazen New York’un tarihi binalarında yapılan toplantılar, sadece mekânın görkemiyle değil, içerikteki samimiyetle de akılda kalır. O akşamki TAIK yemeği de tam olarak böyleydi.

Haftanın bir diğer unutulmaz anı ise TASC yemeği sırasında yaşandı. Etkinliğe girişte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan ile karşılaşma fırsatım oldu. Kendi kitabımı Cumhurbaşkanımıza takdim etmek benim için unutulmaz bir anıydı. O kısacık sahne, aslında kültürün, sanatın ve edebiyatın diplomasiye nasıl katkı sunduğunu gösteriyordu. Çünkü Türkiye’nin Amerika’daki varlığı yalnızca siyasetten ibaret değildi; entelektüel üretim de bu köprünün önemli bir parçasıydı. TASC yemeği girişinde gördüğüm Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar’ın mesajları ikili görüğşmelerde öne çıktı. Küresel enerji güvenliği, yenilenebilir enerji yatırımları ve Türkiye’nin stratejik coğrafi konumu üzerine yaptığı değerlendirmeler, yalnızca Türkler değil Amerikalı muhataplar tarafından da ilgiyle takip edildi. Enerjinin geleceği, ülkeler arası iş birliği kadar rekabetin de konusu. Bayraktar’ın vurguları, Türkiye’nin bu alanda önümüzdeki on yıl boyunca daha da kritik bir rol üstleneceğini gösteriyordu.

BM haftası boyunca bir başka dikkat çekici toplantı ise ASKON’un düzenlediği etkinlik oldu. Burada Türkiye’nin son başbakanı Binali Yıldırım,TBMM Başkanvekili Celal Adan, farklı bakanlar ve iş insanları ile birlikte sahne aldı.

Akşam saatlerinde katıldığım son yıllarda başkan Süleyman Ecevit Şanlı ile hızlı bir yükselişe geçen TABA- Amcham ’nın daveti ise hem samimi hem de vizyoner bir buluşmaydı. Tüm Bakanların yer aldığı programda Başkan Süleyman Ecevit Şanlı’nın yaptığı konuşma, Türk-Amerikan ilişkilerindeki gelişmeleri güçlü bir şekilde aktarıyordu. Şanlı, iki ülkenin ticari, kültürel ve akademik alanlarda iş birliği yapabileceğini vurgularken, salondaki herkes bu mesajı dikkatle dinledi.

Elbette BM haftası yalnızca diplomasi ve iş dünyasıyla sınırlı kalmadı. Benim için ayrı bir gurur kaynağı da, Amerika’daki Türk girişimcilerin yükselişini gözlemlemek oldu. On yıl önce ilk kez New York’a geldiğimde, Ali Baba Restaurant’ta Türk yemeklerini tatmak benim için unutulmaz bir deneyimdi. Küçük bir lokantada Türk mutfağının lezzetlerini görmek, diaspora için büyük bir moral kaynağıydı. Bugün ise çok farklı bir noktadayız. Bir zamanlar sokaklarda hayatta kalma mücadelesi veren Hakkı Akdeniz, bugün pizza markasıyla milyonlara ulaşarak ülkemizi gururla temsil ediyor. 50 milyon takipçiye hitap eden sosyal medya varlığı, onun hikâyesini küresel bir başarı öyküsüne dönüştürdü. Ali Baba’nın sıcak mutfağından Hakkı Akdeniz’in dev markasına uzanan bu çizgi, Türk girişimciliğinin Amerika’daki gelişimini özetler nitelikte.

Gayrimenkul sektöründe ise Red Awards ödülleriyle öne çıkan Selman Yalçın’ı yakından takip ettim. Manhattan’da vermiş olduğu gayrimenkul programına katıldım. Ardından Türkiye’nin en önde gelen gayrimenkul platformu Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği’nin (GYODER) ABD Temsilcisi iş adamı, mimar Çağrı Kanver, Miami’de gayrimenkul sektörünün etkin oyuncusu oldu. Çağrı Kanver’in Atelier Residences Miami, Coral Way ve SW 3rd Avenue’nin kesişiminde, Miami’nin kalbinde ve hızlı büyüyen bir bölgede konumlanan lüks, butik bir karma kullanım projesinin imza törenine katıldık. Bu önemli buluşmanın ardından Okan Holding’in sahibi Bekir Okan’ın Miami’de yükselen gökdelen projesini gezme fırsatı buldum. Türkiye’nin girişimci ruhunun, sadece New York değil Miami gibi merkezlerde de yankı bulduğunu görmek gurur vericiydi.

Washington ve Beyaz Saray’da Tarihi Görüşme

BM haftasının son gününde gözler Beyaz Saray’a çevrildi. Trump–Erdoğan görüşmesini takip eden bir gazeteci olarak masadaki başlıkları anbean gözlemledim. Ekonomik iş birliği, ticaret hacminin artırılması, savunma sanayi, göç politikaları, NATO çerçevesinde güvenlik ve bölgesel istikrar konuları öne çıktı. Bu görüşme yalnızca ikili ilişkiler açısından değil, küresel dengeler açısından da tarihî bir önem taşıyordu.

Türkiye’nin Gururu: THY

Diplomasi sahnesinde bir başka gururumuz ise Türk Hava Yolları oldu. Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Bolat ve CFO Murat Şeker’in vizyoner liderliği, Boeing’den alınan yeni uçaklarla desteklenen stratejileri THY’yi küresel havacılığın en önemli oyuncularından biri haline getiriyor.

Bu başarı hikâyesinin sahadaki güçlü temsilcilerinden biri de New York Müdürü Emre İsmailoğlu. Amerika’daki operasyonları başarıyla yöneten İsmailoğlu, THY’nin marka değerine uluslararası düzeyde katkı sağlıyor.

Bütün bu gözlemler bir araya geldiğinde, 2025 Birleşmiş Milletler Haftası’nın New York için özel bir anlam taşıdığı çok açık. Birleşmiş Milletler haftasındaki organizasyonlar, AK Parti Washington Temsilcisi Halil Mutlu’nun liderliğinde büyük bir uyum içinde gerçekleşti. Her programda bizzat yer alarak katılımcılarla özel olarak ilgilendi.


Bakanlarımız, iş dünyası ve diaspora temsilcileri arasında güçlü bir köprü kurdu. Samimi ve kapsayıcı tavrı herkesin takdirini kazandı. Şehrin gökdelenleri arasında dolaşırken, katıldığım davetlerde, dinlediğim konuşmalarda ve yaptığım sohbetlerde hep aynı hissi duydum: Türkiye artık sadece kendi bölgesinde değil, küresel ölçekte de sözü geçen bir ülke.