Son günlerde bazı ihracatçı, turizmci ve iş adamı kesimi, kurun (dövizin) TL’ye karşı en az yüzde 30 değerlenmesi gerektiğinden bahsedip duruyor. Atılan oka bakılırsa asıl dert, sorun; “kur korumalı mevduat (KKM)” ve Merkez Bankası’nın (TCMB) kredilere yönelik döviz uygulamaları olsa gerek… Söz konusu kesimler; ihracatta rekabet güçlerini kaybettiklerini, küresel ekonominin daraldığı bu dönemde sanki üretimlerinde yerli girdi ara malı kullanıyorlarmış gibi dış ticaret gelirlerinin artması için bir devalüasyona ihtiyaç olduğunu her fırsatta dile getirmeye çalışıyorlar. Velhâsıl; “TL yüzde 50 değer kaybetsin” diyenler de var!

Sübvansiyonlarla ihracatın bu kadar desteklendiği bir ortamda “ihracatçıya özel kur” ve “kademeli döviz artışı” isteyenler de… Eyvallah, yerel paranın döviz karşısında değerinin düşmesi ihracat gelirlerine katkı sağlayabilir. Ancak üretimde ithal girdiye bağımlı olmamak şartıyla. Yerli girdi ağırlıklı üretim ve ihracat yapan ülkelerde devalüasyona ihtiyaç olabilir. Fakat ithal ara malına bağımlı ülkelerde döviz fiyatlarının artması ihracat gelirlerini ve rekabeti düşürür. Ekonomi ilmi bunu söylüyor…

ENFlASYONA DİKKAT

2022’de yıllık ihracat yüzde 12,9 artarak 254,2 milyar dolar, ithalat ise yüzde 34 artarak 363,7 milyar dolar olmuş ama ara malı ithalatı da 300 milyar dolara merdiven dayamış… 2022 yılının tamamında dış ticaret açığı yüzde 137 artarak 109,5 milyar dolara yükselmiş. Malum kesimler hâlâ devalüasyon hikâyeleri okuyor! Bu bir! İkincisi… İş dünyasının bu kesimi fırsat buldukça yüksek enflasyondan dolayı rekabet avantajlarını kaybettiklerinden şikâyet ediyor. İyi de; kur artışıyla ilave bir enflasyon dalgasının geleceği bilindiği halde bu şikâyetlerine ancak “bu ne perhiz…” denmez mi? Sonra enflasyonla mücadeleyi ön plana almış bir ekonomi yönetimi, kurda agresif yükselişlere izin verir mi?

ÖNCELİK TÜRK LİRASI’NDA

Üçüncüsü… Bugün liraizasyon ekonominin kalbi durumunda. Yeni ekonomi modeline alışması gereken bu kesimlerin artık ticarette ve para politikalarında Türk Lirası’nın öncelik olduğunu anlamaları gerekiyor.

Yılın hemen başlarında TCMB’nin hükümete gönderdiği enflasyon mektubunu hepimiz biliyoruz. Merkez, enflasyonun 2022’de hedef aralığın üzerinde gerçekleştiğini, tahminlerin tutturulamadığını, bu yüzden liraizasyonun daha dikkatli uygulanır olması gerektiğini vurguluyor.

Mevduattaki TL payındaki güçlü artış eğiliminin ekonomiye ciddi destek verdiğini belirten TCMB; uygulanan etkin politikalarla kalıcı fiyat istikrarının önündeki yapısal sorunların giderilmesi yönünde önemli kazanımlar elde edildiğini, söz konusu politikaların olumlu sonuçlarının görülmesi ve küresel enerji fiyatlarının da görece istikrar kazanması ile birlikte yılın ikinci yarısından itibaren enflasyonda kademeli bir yavaşlama süreci başladığını dile getiriyor ve “Liralaşma stratejisi tüm unsurlarıyla devam edecek. 2023 ilk yarısı itibariyle mevduatta liralaşma oranının yüzde 60’a çıkarılması hedefleniyor” ifadesini kullanıyor. TCMB, kalıcı fiyat istikrarı için 2 ön koşul olarak belirttiği; finansal sistemde Türk Lirası ağırlığının yapısal olarak artırılması ve cari fazla kapasitesi oluşturulmasının altını özellikle çiziyor. Ancak bazı ihracatçı kesimlerinin hâlâ “kurun yükseltilmesini” dillerine pelesenk etmeleri tuhaf bir söylem değil mi?

ÇÖZÜM MİLLİ EKONOMİDE

Dördüncüsü… Söz konusu kesimler önce girdilerini ithalattan kurtarıp yerli ara mallarına yönelsinler ondan sonra devalüasyon istesinler… Kanaatimce kur hareketinde en önemli faktörlerden olan dış ticaret açığını, beraberinde cari açığı halletmeden kurun dengesizliğinden söz etmek biraz abes kaçıyor! İnsan ister istemez yazmak zorunda kalıyor… İthalatın önemli bir kısmını tek başınıza kullanacaksınız, ondan sonra kalkıp; “Kur yüzünden rekabet edemiyoruz” diyeceksiniz…

Vallahi pes! 2019 yılından bu yana deprem, salgın, tedarik zinciri sorunları, savaş, jeopolitik riskler ve yüksek enflasyon gibi büyük badireler atlatmış seçime giden bir Türkiye’de devalüasyon söylemleri neyin nesi? Son söz… Kur meselesi; TL’nin değerini düşürerek, faiz çubuğunu oraya buraya oynatarak değil, yerli üretime ve yerli girdilere geçilerek yerli-milli ekonomiyle çözülür...