Önce arz – talep, fiyat istikrarı ve ardından dış ticaret dengesi… Sağlıklı makro ekonominin kapılarını açabilecek üç anahtar. Ancak bunlardan başka en önemlisi güven ortamı. Güven olmadığı zaman ekonominin hiçbir birimi ve çarkı işlemez.

2023 yılını tamamladık, 2024’e adım attık. Koca bir yıl elbette boş geçmedi. Dünya, koronavirüs stresini henüz üzerinden atamadan yetersiz devlet yöneticileri eliyle ticari savaşlar ve sıcak çatışmaların içinde olduğu yeni risklere yelken açtı. Böylece enfasyonu yukarı yönlü tetikleyen gelişmeler ekonomileri de belirsiz yönlere sürükledi ve sürüklemeye devam ediyor. Türkiye ise yurtdışına göre daha avantajlı. Kritik coğrafyada yer almasına karşılık iktidarın güçlülüğü ülkeyi birçok badireden koruyor. 6 Şubat’taki deprem felaketi ekonomiye ciddi darbe vurmasına karşılık Türkiye çabuk toparlandı. 14 Mayıs genel seçimlerinden sonra kurulan yeni hükümet, piyasa uyumu ve yeni Orta Vadeli Program (OVP) dahilinde uygulamaya koyduğu politikalarıyla hem iletişim hem memnuniyet açısından yılı başarılı kapattı, diyebiliriz.

KÜRESEL ZULÜM DURSUN

Bunlar elimizdeki maddi menkul veya gayrimenkul kıymetler. Peki menkul manevi kıymetlerimiz ne olacak? 2024 yılında dünyanın en değerlisi, Cenâb-ı Hakkın “En güzel şekilde yarattım” dediği insanı ve insani değerleri nereye koyacağız? Başta Filistin, dünyanın birçok bölgesinde çocuklar, kadınlar, yaşlılar, gençler boğazlanırken insanlık hâlâ sessiz mi kalacak? İnsanlığın dumura uğradığı bir yerde ne makro, ne de mikro ekonominin önemi var. Kimi zâlim, kimi korkak taşlaşmış kalplerin insana ve insanlığa vereceği bir şey kalmamış ki dünya vahşi bir hayatın içine doğru sürükleniyor. Böyle korkunç bir kara deliğin kimi yutacağı belli olmayacağı herkesçe bilinmeli. Hiç değilse bu yıl dünya, 2023’ün acılarını unutturacak bir fotoğraf versin…

Artık bu yıl 1967 sınırlarıyla Filistin devleti tüm dünya tarafından tanınsın, acılar sona ersin... İsrail kesinlikle sanık sandalyesine oturtulsun... Dünyanın hangi coğrafyasında olursa olsun insana ve insanlığa yönelik zulümler dursun ki güven ortamı oluşsun.

ENFLASYON KORKUSU

Dünyada güven ortamının olmadığı zaten yüksek enfasyondan belli oluyor.

Başta ABD’li FED, Avrupalı ECB ve İngiliz BoE başta olmak üzere aslında hiçbir gelişmiş ülkenin merkez bankası faiz indirmeye niyetli değil. Nitekim son 22 yılın zirvesindeki yüzde 5,25 – 5,50’lik politika faizini 3 toplantıda da indiremeyen FED, 2024 için sadece sanal güvercin politikalar üretiyor. FED’in kölesi ECB de farklı değil. Faizi yüzde 4,50 seviyesinde koruyan ECB’nin enfasyon zafiyeti sebebiyle faizin “F”sine dahi dokunamayacağı gözleniyor. İngiliz BoE de enfasyona karşı tirtir titriyor.

FED Başkanı Jerome Powell, bu yıl için sıkı duruşun süreceğini, ECB yetkilileri de FED’i ve enfasyondaki hareketi takip edeceklerini bildiriyor. İsviçreli UBS’in CEO’su Sergio Ermotti, küresel merkez bankalarının enfasyona karşı duruşlarını, “Ben dahil, hiçbir merkez bankası enfasyonun kontrol altına alındığına ikna olmuş değil” diyerek açıklıyor. ECB yöneticisi ve Bundesbank Başkanı Joachim Nagel de faiz indirimini konuşmanın çok erken olduğunu savunuyor.

EKONOMİ İYİ YOLDA

Yurtdışının menfi yansımaları Türkiye’yi etkilese de Mehmet Şimşek yönetimindeki uygulamalar ekonomiye nispeten nefes aldırıyor. Ekonomi için risk oluşturan cari açık ve bütçedeki dengelenmenin yanı sıra elde edilen yüzde 5,9’luk 3’üncü çeyrek büyümesi enfasyonun düşüşü anlamında müjdeli haberleri çağrıştırıyor. Savunma sanayinde gösterilen fevkalade başarılar ise güven ortamını daha da pekiştiriyor. Mamafih Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek, yurtiçi ve yurtdışında güven artıran OVP’yi sabır ve kararlılıkla uygulanacağı mesajını veriyor ve “Fiyat istikrarını, cari açıkta kalıcı düşüşü, mali disiplini ve rezerv birikimini sağlayarak, ülkemizi sürdürülebilir yüksek büyüme patikasına ulaştıracağız” diyor.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, Türkiye’nin kredi notuna ilişkin değerlendirme yapmadığını açıklamasına karşılık diğer kredi derecelendirme kuruluşu S&P’nin, “Türk politika yapıcılar aşırı ısınan ekonomiyi soğutma yönünde ilerleme kaydederken, TCMB’nin tükenen net döviz rezervi stokunu yavaş yavaş yeniden inşa ediyor” diyerek Türkiye’nin ‘B’ seviyesindeki uzun vadeli kredi notunun görünümünü ‘durağan’dan ‘pozitif’e revize etmesi ve hem yerli hem de yabancı para birimi cinsi tüm kredi notlarını teyit etmesi ülkenin uluslararası kredibilitesini daha yükseltti.

GÜVENİN GÖRÜNTÜSÜ

277,92’ye düşen (29.12.2023) ülke risk primi CDS’lerin aşağı yönlü hareketi özellikle carry trade açısından Türkiye’yi yabancı yatırımcının gözdesi yaptı. Burada TCMB’nin politika faizini yüzde 42,5’e çıkarması, TL’deki oynaklık riskinin gerilemesi ve enfasyon dahil OVP’deki hedefere uygun politikalar yatırımcıya güven aşılıyor.

Türkiye’nin ekonomide yeniden oyuna dahil olduğunu raporlarında aktaran Goldman Sachs, JPMorgan, Deutsche Bank ve UBS gibi uluslararası bankalar Türk Lirası’nın ciddi anlamda getiri taşıdığını kaydediyor. Mart 2020’den bu yana Borsa İstanbul 100 Endeksi’nin Türk Lirası bazında yaklaşık 10 kat artarak 825 puandan 8562’ye, dolar bazında yüzde 150’lik artışla 125 seviyesinden 313’e ulaşması, zaten ekonomiye duyulan güvenin piyasa görüntüsü şeklinde ortaya çıkıyor.

Dış politikada menfaatleri koruyarak ve gerçek dostların yanında yer alarak uygulanacak adil ve dengeli yaklaşım, yurtiçinde halkı enfasyona ezdirmeden sürdürülecek politikalar, ihracat ağırlıklı büyümeler, bütçe ve cari dengede sürdürülebilir denge Türkiye’de güven ortamını kat kat artıracaktır. 2024 ve gelecek yılların daha barışçı dünya, daha mürefeh ve huzurlu Türkiye olması temennisiyle…