Son yıllarda; etkisini giderek daha derinden hissettiğimiz küresel ısınma ve iklim değişikliğinin tek başına bir çevre sorunu olmadığı, tarımsal, ekonomik ve sosyal yaşam için küresel ölçekte en büyük tehdit olduğu anlaşıldı. Dünya Ekonomik Forumu tarafından 2022 yılı için yayınlanan Küresel Riskler raporunda; dünyada 10 yılda beklenen 10 riskin beşinin doğrudan veya dolaylı olarak küresel iklim değişikliğiyle ilgili olduğuna işaret ediliyor. Raporda; insanın çevreye verdiği zarar, aşırı hava olayları, doğal kaynak krizleri, biyoçeşitliliğin kaybolması ve iklim krizi ile mücadelede başarısızlık yer alıyor. Dünya tarihinde son yedi yıl en sıcak yıllar oldu. 2021 yılı en sıcak beşinci yıl olarak kayıtlara geçti. İklim değişikliği; toprak yapısında ve doğal bitki örtüsünde değişikliklere neden oluyor. Su kaynakları azalıyor ve su kalitesi olumsuz etkileniyor. Yağış rejiminin değişmesiyle bazı tarım alanlarının sular altında kaldığı ya da kuraklaştığı ve bitkilerin olgunlaşma sürelerinin değiştiği görülmektedir. Tüm sektörlerin lokomotifi olan tarımsal üretimde meydana gelen verim kaybı, bazı ülkelerde gıda arzı istikrarının bozulmasına ve fiyatların yükselmesine neden oldu. Ayrıca, diğer sektörleri de olumsuz yönde etkiledi. Tüm dünyada yaşanan salgın süreci, iklim değişikliği, devam eden Rusya-Ukrayna savaşı ve gıda milliyetçiliği ülkelerin gıda güvencesi ve beslenme güvenliği için, öz kaynakların ve kendi kendine yeterliliğin ne kadar önemli olduğunu gösterdi.

BİYOÇEŞİTLİLİK HIZLA AZALIYOR

Son yüzyılda insanoğlu, doğaya saygı göstermedi. Biyoçeşitlilik hızla azalıyor. Çevreyi kirleten, doğal yaşam zincirine müdahale eden insanoğlunun, sınırlı bir dünyada sınırsız büyümeyi hedef alan yaşam tarzından ve kâr odaklı bakış açısından kurtulması gerekir. BM Hükümetler Arası İklim Değişikliği Panelinde, insanlık için “kırmızı alarm” koduyla açıklanan raporda küresel ısınmanın korkunç sonuçlarının daha da belirgin hale geldiğine ve iklimin korunmasına yönelik çabaların yetersiz kalındığına dikkat çekildi. Küresel ısınma insan kaynaklı atmosfere salınan sera gazlarının oluşturduğu sera etkisi ile ortaya çıkmaktadır. Kömür, petrol gibi fosil yakıtları kullanmaya, doğal bitki örtüsünü tahrip etmeye, ihtiyacımızdan fazlasını tüketmeye devam ettikçe iklim değişikliğinin oluşturduğu olumsuz koşullara daha da fazla maruz kalacağız. Küresel ısınmaya bağlı olarak daha sık karşılaştığımız aşırı iklim olayları, başta tarımsal üretim olmak üzere insan sağlığı üzerinde de olumsuz etki yaratmaktadır. Küresel ısınmayı önlemek için enerji kaynakları en iyi şekilde kullanılmalı, israf edilmemeli ve azami tasarrufa gidilmeli. Unutmayalım ki, doğal kaynaklar sınırsız değil, tükenmeden güneş, rüzgâr ve jeotermal enerji kaynaklarına yönelmeliyiz.

İKLİM KRİZİ TEHDİDİ

İklim krizi doğal yaşamı ve gıda arzı güvenliğini tehdit ediyor. Dünyanın dört bir yanında yaşanan kuraklık, sel, çölleşme, erozyon ve orman yangınları; çevreyi, doğal yaşamı, gezegenimizi ve geleceğimizi tehdit ediyor. Otoriteler, iklim krizinin gerekli önlemler alınmazsa yakın gelecekte ülkeler arası çok ciddi göçlere, sosyal ve ekonomik sıkıntılara, su sorunlarına yol açacağını ve hatta bunlara bağlı çatışmaların yaşanabileceğine işaret ediyor. İklim mültecileri, küresel sorunun bir parçası olarak sürekli gündemde. 2050 yılına kadar yaşanabilecek afetler nedeniyle en az 1.2 milyar insanın yerinden olabileceği belirtiliyor. Araştırmalarda, 2050 yılında 10 milyara ulaşacağı hesaplanan dünya nüfusunu beslemek için, tarım ve gıda üretiminin bugünkü düzeyinden yüzde 60 oranında fazla olması gerektiği belirtilmektedir. Hükümetler arası iklim raporları, iklim değişikliğinin etkisiyle dünyada kuraklığın artacağını, tarımsal verimin düşeceğini öngörmektedir. Küresel ısınmanın sebep olacağı iklim değişikliği ile mücadelede önemli adımlar atılmadığı sürece gıda arzı güvenliği tehlikededir. İklim değişikliği ile mücadele ve uyum stratejileri bir an önce hayata geçirilemezse sürdürülebilir gelecekten söz edemeyiz. Risk yönetimini uygulamazsak kriz yönetimiyle yapacak fazla bir şeyimiz kalmayabilir. Unutulmamalıdır ki “Başka dünyamız yok.” Doğanın bize sunduklarına saygı göstermezsek, kıymetini bilmezsek, kaynakları verimli kullanmazsak, gıda kaybı ve israfını azaltmazsak, daha doğrusu alışkanlıklarımızı değiştirmezsek çaresiz kalacak ve yaşam şansını kaybedeceğiz. Sağlıklı yaşam sağlıklı bir dünya ile mümkün. Doğayı korumanın yaşamı korumak anlamına geldiğini artık anlamalıyız. İklim krizi 2021’de dünyanın en kritik gündem maddesi oldu. Sürdürülemez bir yolda olduğumuzu ve artık uyanmamız gerektiğini bir kez daha çarpıcı bir şekilde bize hatırlattı. Daha yaşanabilir bir dünya için bilimin gösterdiği yolda kamu, özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve bireylerin ivedilikle bu krizle topyekûn mücadele etmesi gerekmektedir. Türkiye iklim değişikliğinden en çok etkilenen Akdeniz Havzası’nda yer almaktadır. Son yıllarda ülkemizde afetlerin daha sık oluştuğunu ve daha etkili olduğunu görüyoruz. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı “İklim Değerlendirmesi” raporuna göre Türkiye’de 2010 yılında 556 olağanüstü hava olayı gerçekleşti. 2020 yılında ise bu sayı 984’e yükseldi. 2021 yılında ise 1.024 sıra dışı hava olayı meydana geldi. 22 Nisan 2021’de Paris Anlaşması’nın TBMM’de onaylanması, ayrıca Ocak 2022’de yapılan Tarım ve Orman Bakanlığı, İklim Değişikliği ve Tarım Çalıştayı sonuç bildirgesinde; iklim değişikliğine uyum eylem planı ve iklim dostu tarımsal destekleme modelinin olması önemli bir adım olarak görülüyor. 2018 yılında T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün katılımıyla düzenlenen “Dünya Gıda Günü” çalıştayında; Türkiye ve dünyada giderek sıklaşan, etkisini artıran doğa olaylarının sebebinin küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliği olduğunu ve bir an önce mücadele edilmesinin gerekliliğini ifade ettim. İklim değişikliğinin etkilerinin azaltılması ve üretim sistemlerinin iklim risklerine uyumlu hale getirilmesi, ekosistemin korunması, sürdürülebilir tarım ve gıda güvenliği açısından önem arz etmektedir. Yaklaşık 25 yıldır küresel iklim değişikliği konusunu, üniversitelerde, yazılı ve görsel basında, çalıştay ve seminerlerde gündeme getirmeye gayret ettim. “2018 Dünya Gıda Günü” ödülünün verilmesi, sorumluluğumu daha da artırmış oldu. Mehmet Reis olarak, sosyal fayda oluşturabilmek için mücadeleme ısrarlı bir şekilde devam edeceğim. 826 milyonu açlıkla mücadele eden yaklaşık 3 milyar insanın yeterli ve güvenli gıdaya ulaşamadığı, 2 milyar kişinin de temiz suya sürekli erişemediği dünyada; ekonomik durumu çok daha iyi olan ülkeler dahi kendi halkının gıda güvencesi ve beslenme güvenliği açısından rahat değiller, endişe duyuyorlar. Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözünü hatırlatmak isterim. “Üreticilerden yoksun olan milletler üretenlerin esiri olur” sözüyle üretici ve tarımsal üretimin stratejik önemini vurgulamıştır.