Türkiye ekonomisi belki de tarihinin en riskli kışına girecek. Çok geç olmadan bir şeyler yapılmasını ümit ediyoruz. Basından takip ettiğimiz kadarıyla Katar ve Suudi kaynaklı 40-50 milyar dolar sıcak para ekonomiye sokulabilirse bir nebze nefes alırız.

Geçtiğimiz yazılarımda Dolar/Euro paritesinde 0.90’lı rakamları yüksek ihtimal göreceğimizin altını çizmiştik. Nitekim beklentimiz gerçekleşti. Şimdi bu yeni durumun ekonomiye etkilerini bütün dünya tartışmaya başladı. Biz de bu yeni durumda Türkiye ekonomisine etkileri ne olur sorusunu sizler için kaleme almak istedik. Türkiye ihracatını ağırlıklı olarak Euro, ithalatını ağırlıklı olarak Dolar ile yapmaktadır. Ayrıca ithalatının büyük bölümü hammaddelerden oluşurken ihracatında tüketim mallarının payı göreceli olarak daha fazladır. Böylece Türkiye dolar ile ithal ettiği hammaddeleri kullanarak ürettiği tüketim mallarını Euro ile ihraç eden bir ülke konumundadır.

Dış ticaretteki bu yapı Dolar/Euro paritesindeki değişmelerin Türkiye’nin ihracatını reel olarak etkilemesini gündeme getirmektedir. Euro’nun dolar karşısında değer kazanması, ithal girdiler yoluyla maliyetleri azaltarak, ihracatı teşvik edebilecek bir gelişmedir. Euro’nun dolar karşısında değer kaybetmesinin ise ithal girdiler yoluyla maliyetleri artırarak ihracatı caydırması beklenebilir. Buradan hareketle Türkiye’nin döviz girdilerinin sektörel ağırlıkları açısından bakarsak ortaya çıkan tablonun olumlu ya da olumsuz etkilerini daha net görmüş oluruz. Birincisi Dış Ticaret; Türkiye’nin ihracatta Dolar ve Euro’nun payı neredeyse eşit konumda. Ama ithalatta denge tümüyle dolar lehine, bu da demek oluyor ki ilk etapta bu açıdan gol yiyeceğiz. İkincisi Turizm; Türkiye’nin son yıllardaki döviz açığını kapatmasında büyük pay sahibi olacağını beklediğimiz turizm sektörüne baktığımızda, bizim turizm gelirinin yüzde 70’i Euro cinsinden gelmektedir. Kalan yüzde 30’un ağırlıklı kısmı dolardan oluşmaktadır. Burada da durum yine aleyhte gelişiyor.

Üçüncüsü Dış Borç; Toplam dış borcumuzda Dolar cinsi olanlarının payı yüzde 58.4, Euro cinsi olanların payı yüzde 28.9 düzeyinde. Yukarıda paylaştığım istatistik bilgiler ışığında bakıldığında durum hiç iç açıcı gözükmüyor.

EURO NEDEN DÜŞÜYOR?

Pek çok analist, Euro’daki düşüşü, ABD’de son 40 yılın en yüksek seviyesine (yüzde 9.1) ulaşan enflasyonla mücadele etmek için ABD Merkez Bankası’nın (Fed) hızlı faiz artırımı beklentilerine bağlıyor. Fed faiz oranlarını yükseltirken, haliyle faiz getiren yatırımların oranları da yükselme eğiliminde oluyor. Fed’in oranları Avrupa Merkez Bankası’ndan (ECB) daha fazla yükseltmesi durumunda daha yüksek faiz getirileri oluşması nedeniyle yatırımcının parasını Euro’dan dolar cinsine kaydırma olasılığı yükseliyor. Bu işlemin gerçekleşmesi için yatırımcıların Euro satıp dolar alması da Euro’yu aşağı, doları yukarı çekiyor. ECB de faiz oranlarını artıracağını ve Eylül ayında bir artış daha ekleyeceğini açıkladı. Ancak ekonomi resesyona girerse, bu ECB’nin faiz artırımlarını durdurabilir. Zira artan faizler iş dünyasındaki yatırımların yavaşlamasına neden oluyor. ABD ekonomisinin son dönemde daha güçlü görünmesi de Fed’in sıkılaştırmaya devam edebileceği ve oran farkını genişletebileceği anlamına geliyor.

KİM KAZANIR?

Avrupa’daki Amerikalı turistler daha ucuz otel ve restoran faturaları ile karşılaşacak.

Ancak zayıf euro, Avrupa ihracat mallarını ABD’de fiyat açısından daha rekabetçi hale getirecek.

ABD ve AB en büyük ticaret ortakları, bu nedenle döviz kuru değişimi her alanda fark edilecek.

ABD’de daha güçlü bir dolar, otomobilden bilgisayarlara, oyuncaklardan tıbbi ekipmanlara kadar ithal edilen mallarda daha düşük fiyatlar anlamına gelecek ve bu da enflasyonu ılımlı hale getirmeye yardımcı olabilir.

KİM KAYBEDER?

Avrupa’da çok iş yapan Amerikan şirketleri, bu kazançları ABD’ye geri getirirlerse, elde edilen gelirin azaldığını görecek.

ABD için önemli bir endişe, daha güçlü bir doların ABD yapımı ürünleri denizaşırı pazarlarda daha pahalı hale getirmesi, ticaret açığını genişletmesi ve ekonomik çıktıyı düşürerek yabancı ürünlere ABD’de bir fiyat avantajı sağlaması.

Daha zayıf bir Euro da Avrupa Merkez Bankası için bir baş ağrısı olabilir, çünkü ithal mallar, özellikle de dolar cinsinden fiyatlananpetrol için daha yüksek fiyatlar anlamına gelecek.

ECB enflasyonun tipik ilacı olan faiz oranlarını yükseltmeye hazırlanıyor, ancak daha yüksek oranlar ekonomik büyümeyi de yavaşlatabilir.

TEKNİK OLARAK EURO/ DOLAR PARİTESİ:

Euro dolar paritesini incelediğimizde paritede 1.12 seviyesinin yukarısına geçilmedikçe Euro lehine bir gelişme olmayacağı teknikte açıkça görülmektedir. 2021 yılının Eylül ayında uzun vadeli Euro lehine olan yükseliş trendi bitmiş ve 2021 yılının eylül ayında düşüş trendine geçmiştir. Aşağıdaki aylık Euro Dolar paritesinde bunu net bir şekilde görebilirsiniz. Bu tabloda 0.90’lı seviyelerde uzun vadeli bir yatay oluşturmadıkça trendin güçlenerek yükseliş kanalına geçmesi zor görünüyor. Bu da teknik olarak Euro/dolar paritesindeki mevcut durumun aylar hatta yıllar itibariyle 0.90-1.06 seviyesine dünya ekonomisinin alışması gerektiğini söylüyor grafikler.

Kısa vadeli baktığımızda ise 1.0250 seviyesinin üzerinde günlük kapanışlar görmedikçe 0.97’li seviyeler hedef destek noktasına doğru yolculuğun devam edeceği gözüküyor. Aşağıdaki grafikte de bunu net bir şekilde görebilirsiniz. Değerli Ekovitrin takipçileri görüldüğü üzere bütün dünya ülkeleri para birimlerinin değerli olması için ard arda faiz artırdığını görüyorsunuz. Bu süreçte bizim Merkez Bankamız da faiz artırımı konusunda dünya ile adeta inatlaşıyor. Uzun süredir faiz artırma gerekliliğini geçtiğimiz dönemde sıkça buradan satırlarımıza taşıyıp Merkez Bankası yetkililerini uyarmıştık.

Maalesef ki iktisat gerçekliklerinden uzak politikalarla son bir senedir paramız neredeyse pula döndü. Hala ders alınmamış gibi faizleri sabit bırakıyoruz. Faiz artırımında geç kalınmasından dolayı hepimiz gelir kaybına uğradık. Sorun şu ki halen bu konuda yine yanlış okumalar yapıyoruz. Kur korumalı ürünler çıkarmak yerine zamanında faiz artırım sürecine geçmiş olsaydık şimdi çok daha iyi durumda olacağımız kesindi. Kur korumalı paketin maliyetleri hesaplanıp iş yapılmıyor tamamen güne kurtarma amaçlı kararlarla ekonomi yönetilmeye çalışılıyor ama maalesef yönetilemiyor. Yönetirim derseniz 6 ay sonra uyanıp aldığınız kararların hiç bir işe yaramadığını görürsünüz. Bence Türkiye ekonomisi belki de tarihinin en riskli kışına girecek. Çok geç olmadan bir şeyler yapılmasını ümit ediyoruz. Basından takip ettiğimiz kadarıyla Katar ve Suudi kaynaklı 40-50 milyar dolar sıcak para ekonomiye sokulabilirse bir nebze nefes alırız. Yoksa dediğim gibi çok zor bir kış bizi bekliyor. Tekrar buluşmak dileğiyle, hoşça kalın.