Geçen yılın son aylarında ve bu yılın ilk haftasında gerek dünyada gerekse Türkiye'de önemli gelişmeler oldu. Birçok kararlar alındı, yeni adımlar atıldı. Avrupa merkezde olmak üzere ABD ve Asya ekonomilerini yönetenler süregiden krizin etkilerini azaltmak ve normalleşmek için yoğun bir çaba içine girdiler. Türkiye'de ise Merkez Bankası odaklı hamleler dikkati çekti. Ağustos ayından bu yana 15 milyar dolar rezerv harcayan banka, son olarak sözle yaptığı müdahaleyle piyasalara yön göstermeye çalıştı. Tüm bu adımların ne sonuç vereceklerini gözlemek için zamana gereksinimimiz var. Bekleyip sonuçları izleyeceğiz. Sonra da "Nereye gidiyoruz?" sorusuna daha açık yanıtlar verebileceğiz.

Önce uluslararası piyasalarda belirginliği sağlayacak noktalara bakalım.
■ Avrupa 9 Aralık 2011 Liderler Toplantısı'nda alınan kararların uygulanma hızı.
■ Avrupa ve Amerikan merkez bankalarının piyasaya yeniden verecekleri likiditenin miktarı ve kullanış biçimi. Özellikle Avrupa Merkez Bankası'na yatırılmış 445 milyar Euro'luk 1 haftalık mevduatın sisteme nasıl sokulacağı, ABD Merkez 

Bankası'nın ise konut sektörünü canlandırmak için sağlayacağı yeni olanakların neler olacağı.
■ Euro'nun dolara karşı değer yitirişinin Güney Avrupa ülkelerinin rekabetçilik düzeyine etkisi.
■ Fransa'nın notunun düşürülmesi.
■ Macaristan'ın durumu.
■ İtalya, Yunan ve Fransa seçimleri.
■ Gelişen piyasalara karşı risk iştahının yönü.

Türkiye ise bu gelişmelerden kuşkusuz etkilenecektir. Bunun da ötesinde uyguladığı politikaların sonuçlarını da görmek gerekecektir:
■ Son 2 haftada yüzde 11.2 ila 9.5 arasında değişen oranlarda oluşan Merkez Bankası koridor faizinin bu düzeylerde kalıp kalmayacağı.
■ Cari işlemler açığının azalma hızı.
■ Enflasyon gelişmeleri.
■ Yumuşak inişin işaretleri.
■ Kamu maliyesinin durumu.
■ Risk iştahı artışından Türkiye'ye girecek dış fonların kalitesi.
■ Merkez Bankası'nın kur ve faiz politikalarında yeni değişiklikler yapıp yapmayacağı.
Tüm bu gelişmelerin sonuçlarını görmek için asgari 3 ile 6 aylık bir süreye gereksinimimiz olduğunu düşünüyorum. Yukarıda sıraladığım noktalardaki belirsizlikler ancak bu süre geçtikten sonra azalabilir.

***
Sanayi üretimi ve yumuşak iniş
Sanayi üretimi kasım ayında beklentiler düzeyinde gerçekleşti. Sanayi sektörünün yumuşak inişe katkısını gösteren sonuçlar ortaya çıktı. Ne var ki tablodan da izleneceği gibi, Gayrisafi Yurtiçi Hasıla'ya katkı açısından hizmetler sektörü başı çekiyor. Sanayi ve tarım üretiminin büyümeye katkıları çok daha düşük. Bu da normal. Zira 2010 yılı verilerine göre üretimin yüzde 63.08'ini ulaştırma, haberleşme, inşaat, ticaret ve mali kurumları içeren hizmetler sektörü sağlıyor. Sanayi ve tarımın ağırlıkları ise sırasıyla yüzde 26.98 ve 9.46. Dolayısıyla bu yılda da büyümeyi sanayi üretiminden çok hizmetler sektörü belirleyecek. Özellikle inşaat ve konut üretimindeki gelişmeler ya da tıkanıklıklar 2012 büyümesinin yönünü çizecek.