Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, Türkiye’de ortodoks dışı heterodoks ekonomi çizgisinin devam edeceğine dair bir değerlendirmede bulunmuş. Doğru demiş… Ülkenin yıllardır ortodoks politikalardan çektiğini dağlara, taşlara yazsak yer kalmaz. Malumunuz; ortodoks politikalar ekonomide genel kabul görmüş gelenekçi görüşlere bağlılık… Hederedoks ise ekonomide gelenekselliğin dışına çıkarak geliştirilen uygulamalar. Ekonomide yıllardır izlenen ortodoks politikalarla yüksek borç ve enflasyonların, kur krizlerinin, ikiz açıkların ve bilumum ekonomik sorunların dağ olup üzerimize geldiğini bilmeyen var mı? Azıcık milli ve yerli değerlerlerimize döndük de nefes aldık. Moody’s merak etmesin! Elbette makro ihtiyati tedbirler sürecek… Kur ve faiz dalgalanmalarına göz açtırılmayacak… Türkiye’yi sülük gibi emen ortodoks politikalara fırsat verilmeyecek.

EKONOMİLER DARALIYOR

Yakın dönemde; 2008 küresel finans krizi, ABD – Çin ticaret savaşları, ardından kovid-19 küresel salgını, bitti derken Rusya – Ukrayna savaşı, bölgesel çatışmalarla beraber Türkiye’nin enerjide, teknolojide, savunmada, ekonomide, siyasette ve birçok milli alanda uğradığı saldırılar ile son olarak yaşanılan Kahramanmaraş merkezli depremler ve önce Cumhurbaşkanlığı ve ardından bir yıl sonraki mahalli seçim süreci ülkemizdeki istikrarı önemli şekilde olumsuz etkilese de kervan yürüyor. Tabii ki, dünya ile birlikte ülkemiz de daralma görecek, GSYH büyümeleri istenilen seviyede olmayacak. Önemli olan küresel durgunluğu, ekonomimizin gerçekleriyle doğru okuyup iyi yönetebilmek. Merkez Bankası (TCMB) para politikasındaki parasal aktarım mekanizmasını güçlendirmeye çalışsa da üreten sektörün hâlâ yüksek faizler baskısında olduğu açık. Söyleyeceğim şu: Sermaye ile üretimin bilhassa ya çok düşük faizli finansman veya katılım bankacılığı gibi faizsiz bir ortamla buluşması şart.

PİYASA FAİZLERİ YÜKSEK

Durgunluk var… Enflasyon var… Üstüne üstlük bir de yüzde 10’lardaki işsizlik… Teknik tâbirle stagflasyon mu yaşıyoruz acaba? Yoksa ışırı hırs ve harislik gibi başka etkenler mi ortamı bozuyor! Biz reel gidelim… TCMB’nin üzerinde durduğu fiyat istikrarına yönelik risklerin neler olduğuna baktığımızda; karşımıza ithal girdi maliyetleri ve iç talep gelişmeleri çıkıyor. Riskleri daha açacak olursak; enflasyon beklentileri, fiyatlama davranışları, para ve maliye politikası kararlarının gecikmeli etkileri diye sayabiliyoruz. Enflasyon düşüyor ancak beklentiler fazla değişmiyor… Yılın ikinci yarısından itibaren tarım ve gıda sektöründe artan maliyetlerin hafiflemesiyle doğacak olumlu gidişatın enflasyonu hedeflere yaklaştırması mümkün ama TCMB’nin yüzde 8,5’luk politika faizine karşılık piyasa faizlerinin halen yüzde 50-60 seviyelerinde dolaşması can sıkıyor.

GENÇLER İŞ BEKLİYOR

Öncelikle dış talebin seyri bizim elimizde değil fakat reel büyümelerin dış talebe göre şekillendiği göz ardı edilmemeli. Artan bütçe harcamaları, kredi hacmindeki yüksek seyir, sanayi üretimiyle birlikte büyümeyi yukarı çekebilir ama aşağı yönlü riskler asla unutulmamalı! Geçmişteki yüksek büyüme dönemlerinde iç talep artarken ithalat artıyor muydu, evet… Bu arada cari işlemler açığı büyüyor muydu, evet… Cari işlemler büyürken, ekonomi büyüyor muydu, yine evet… Peki bu trend sağlıklı mıydı? İyi düşünmek lâzım! 2018 yazındaki ekonomik dalgalanmayı bir hatırlayın… Biliyorsunuz, ithalat ve talep kaynaklı büyümenin olumsuz etkileri başımıza ne belâlar açmıştı. İşin oluru şu: Cari açığı kontrol altına almak için yerli kaynakları, ithal ikameyi âcilen harekete geçirip hem sanayi üretimini, hem de reel büyümeyi yukarı çekmeliyiz. Çünkü her şeyden önce bu yıl ve gelecekte öncelikle genç işsizlerimizi işe kavuşturma zorunluluğumuz var…