Ülkeler ve şirketler, adaptasyon kabiliyeti, stratejik planlama ve teknolojik yetkinlik gibi alanlara odaklanmak zorunda. Çünkü artık sadece ‘Ne kadar üretiyorsun?’ değil, ‘Nasıl, nerede ve neyle üretiyorsun?’ soruları belirleyici hâle geliyor.

2026 yılına doğru dünya ticareti, hem yapısal hem de tek nolojik anlamda derin bir dönüşüm sürecinden geçiyor. Küreselleşmenin sınandığı bu dönemde, jeopolitik geri limler, pandeminin mirası, tedarik zincirlerindeki kırılgan lıklar ve dijitalleşme gibi çoklu etkenler, ticaretin yönünü, yapısını ve merkezlerini hızla değiştiriyor.

YENİ TİCARET BLOKLARI: BRICS+, RCEP VE ÇOK KUTUP LU EKONOMİK DÜZEN

Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD ve AB eksenli bir ticaret düzeni hâkimdi. Ancak artık bu yapı, yeni çok taraflı blokların yükselişiyle sarsılıyor. Özellikle BRICS+ ve RCEP, Batı merkezli düzene alterna tifler sunarak ticaretin yönünü Doğu’ya kaydırıyor. BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) ülkeleri uzun zamandır ekonomik iş birliğini geliştiriyordu. 2023-2024’te bu bloğa Arjantin, Mısır, İran, Etiyopya ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin katılımıyla oluşan BRICS+, dünya ekonomisinin yüzde 35’inden fazlasını ve nüfusunun yüzde 40’ını temsil ediyor. Bu oluşum, sadece ticari değil; enerji, finans ve teknoloji alanlarında da daha bağımsız ve bölgesel bir yapı kurmayı hedefliyor. Öte yandan, Asya merkezli en büyük ticaret anlaşması olan RCEP (Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık), Çin, Japonya, Güney Kore, Avustralya, Yeni Zelanda ve ASEAN ülkelerini kapsıyor. 2022’de yürürlüğe giren bu anlaşma, ticaretin serbestleşmesini, tarifelerin düşürülmesini ve üretim zincirlerinin daha entegre hâle getirilmesini amaçlıyor. RCEP, küresel ticaretin yaklaşık yüzde 30’unu temsil etmesiyle dikkat çekiyor. Bu yeni bloklar, sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasi anlamda da Batı dışı bir küresel düzene işaret ediyor. Tedarik Zincirlerinde Dönüşüm: Çeşitlendirme ve Bölgeselleşme Bu çerçevede yeni iki kavram öne çıktı: • Nearshoring: Üretimin, tüketim pazarına coğrafi olarak yakın bölgelere kaydırılması (örneğin Avrupa için Doğu Avrupa veyaTürkiye, ABD için Meksika). • Friendshoring: Üretimin ve ticaretin, siyasi ve ekonomik olarak müttefik ülkeler arasında yapılması. Bu eğilimler, klasik “en ucuz nerede üretilir” anlayışının yerini “en güvenli, esnek ve sürdürülebilir tedarik nerede sağlanır” anlayışına bırakmasına neden oldu. Aynı zamanda bölgesel üretim ağlarını güçlendiren bu yaklaşım, gelişmekte olan birçok ülke için de yeni fırsatlar yaratıyor.

DİJİTAL TİCARETİN YÜKSELİŞİ: SINIRLARI AŞAN EKONOMİ

Küresel ticaretin bir diğer devrimsel boyutu ise dijitalleşme. Ancak dijital ticaretin artmasıyla birlikte yeni düzenlemelere olan ihtiyaç da artıyor. Veri güvenliği, siber riskler, sınır ötesi veri akışı ve dijital vergilendirme gibi alanlar, uluslararası anlaşmaların kapsamına gir meye başladı. Bu süreçte gelişmekte olan ülkeler için hem fırsatlar hem de riskler bulunuyor.

TİCARETİN YENİ ROTASI

Küresel ticaret artık tek kutuplu, lineer ve maliyet odaklı bir yapıdan çıkıyor. Yerine, çok kutuplu, stratejik, bölgeselleşmiş ve dijitalleşmiş bir sistem geliyor. BRICS+ ve RCEP gibi yeni bloklar, sadece eko nomik değil, siyasi dengeleri de etkiliyor. Tedarik zincirleri çeşitleniyor, güvenlik ve sürdürülebilirlik öne çıkıyor. Dijitalleşme ise ticaretin hem içeriğini hem de yöntemlerini yeniden şekillendiriyor. Bu dönüşümde kazanan taraf olmak isteyen ülkeler ve şirketler, adaptasyon kabiliyeti, stratejik planlama ve teknolojik yetkinlik gibi alanlara odaklanmak zorunda. Çünkü artık sadece “Ne kadar üretiyorsun?” değil, “Nasıl, nerede ve neyle üretiyorsun?” soruları belirleyici hâle geliyor. “Bugünün dijital çağı, sınırları olan şirketlerin değil, sınırları olmayan platformların çağıdır.” (Jack Ma-Alibaba Kurucusu)