Milletin baş örtüsüne, dini inançlarına el uzatıldığı, ibadet eden, namaz kılan iş adamlarının, askerlerin, bürokratların, esnafın bir bir fişlenmeye başladığı gündür.
İş insanlarının "YESİL SERMAYE" diye fişkenmeye başladığı, ekonomik sistemden dışlanmak, hatta mallarına çökülmek istendiği, bin bir dümenin çevrildiği o tarihi gündür. 
 

28 Şubat 1997..
Bu tarihi hiç unutamam. Çalıştığım Medya Grubu patronu da "Yeşil sermaye" listesine alınmış. Bazı ordu mensubu ve bürokrasiden insanların "gelin sizi listeden çıkarabiliriz "diye menfaatler sağlamaya çalıştığı bir süreçtir. 


28 Şubat postmodern bir darbeydi

28 Şubat kararları açıklanırken o dönemin başbakanı, 1974 Kıbrıs Barış Harekatını Ecevit ile birlikte organize ederek başaran Rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın sıkıntıdan boncuk boncuk terler yüzünden akıyordu. Gözündeki yaşları saklamaya kalksa da yanaklarından aşağı süzülüyordu.


28 Şubat sadece o tarihte başbakan olan Prof. Dr. Necmettin Erbakan ve koalisyon ortağı Prof. Dr. Tansu Çiller'e yani Refah Partisi ile Dogru Yol Partisi'nin kurduğu REFAHYOL hükümetine karşı yapılmış postmodern bir darbe gibi görünse de, asıl milletin inançlarına karşı yapılmış bir darbedir.

28 Şubat in uzantıları ve musebbibi  zümreler şimdi Erbakan'a methiyelet düzüyor.
Sağcısı, solcusu, sosyal demokratları... Şimdi hepsi sosyal medya hesaplarından Erbakan'a sahip çıkıyor. Her yıl Erbakan'ın ölüm yil dönümünde ve 28 Şubat'ta yayınladıkları mesajlarla methiyeler düzüyor.

Ne büyük bir  iki yüzlülük.  
28 Şubat 1997, İç işleri Bakanı Meral Akşener idi.  28 Şubat kararlarının uygulanmaya başlamasından sonra artan baskılar yüzünden Refah yol Hükümeti 30 Haziran 1997'de Erbakan'ın istifasını vermesiyle yıkıldı. Meral Akşener de 28 Şubat'ın siyasi madurlarından biri oldu. Tıpkı DYP Genel başkanı Tansu Çiller, tıpkı Erbakan gibi.


28 Şubat'ın siyasete etkileri farklı bir konu. Siyasetçiler için yeni bir açılım başlamış oldu. Ama özellikle öğrenciler iş dünyasındaki sıkıntılar yıllarca sürdü. Büyük acılar yaşandı.
Hatta, 28 Şubat'ın tertibi için kurulan tuzaklardan birisi de DGM'nin bombalanma yalanıydı. Ama bu yalan 5 gencin yıllarca mahkum olmasına yetti. Sebepleri DGM'nin önünde bulunmalarıymış. İşin garip tarafı ise 28 Şubat'ın gerekçesi gibi gösterilen olaylardan biri olarak gösterilen vs yalan. 


15 yıl sonra verilen karar ise "DGM hiç bombalanmamış" hükmüdür..
28 Şubat kararları, sırf inançları yüzünden okula gidemeyen yüz binlerce genç kızın gözyaşlarıyla  işkenceye dönüşen bir zulmün sembolüdür.

Mütedeyyin bir işadamı bana o günleri anlatırken "sırf namaz kıldığım, cuma namazlarına gittiğim için TÜSİAD beni üyeliğe almadı. Ben o yıllarda 10 binden fazla kişi çalıştıran Türkiye'yi yeniliklerle tanıştıran bir muteşebbistim. İşimi engellemek için  o kadar çok uğraştılar ki... Çok bunaldığım zamanlar oldu. Gündüzleri iş yerimde çalışanlarıma zoraki gülümsüyor, gece sabaha kadar evde ağlıyordum. Listeden ismimin çıkarılması için o dönemin ünlenmiş kişileri geliyor ve tekliflerini söylüyordu. Aracıların ardı arkası kesilmiyordu." demişti.

 
Peki ya  üniversiteler? Özellikle devlet  üniversiteleri, İstanbul universitesi, Marmara üniversitesi, İzmir 9 Eylül ve Ege Universiteleri, Ankara'da Orta doğu Teknik ve Haccatepe ile diğer şehirlerdeki devlet üniversitelerinde neler yaşanmıştı? Özellikle İstanbul Üniversitesi'nde ve bir cok üniversitelerde ikna odaları kurulmuştu.
 
O dönem ikna odaları konusunda adı en çok geçen hocalardan biri Fatma Nur Sertel di. 1998 ile 2004 yılları arasında İstanbul üniversitesi Rektör yardımcısısıydı. Daha sonrasında CHP'den milletvekili olmuştu. 

28 Şubat kararlarının uygulanmaya başlanmasından sonra kurulan ikna odalarını işkence odalarına benzetenler vardı. Çünkü  pencereleri kapalı ikna odalarında, baş örtülü genç kızlar kendilerini  sorgulayanların yüzünü göremiyor, kim olduklarını seslerinden bile algılayamıyorlardı. Otoriter bu tipler kimdi? Genç öğrenci kızların çaresizliğine karşı kalbi mühürlenmiş bir sekilde "Ya baş örtünü çıkaracaksın ya da okuldan atılacaksın" telkinleri genç kızların hıçkırıklara üniversitelerin duvarlarında yankılanıyordu. İkna odalarından çıkan genç kızların yüzündeki korku sanki büyük bir işkenceye uğramış gibi görünüyordu. Çoğu Anadolu'nun ücra köşelerinde gece gündüz çalışarak eşit eğitim imkanı olmamasına karşın yüksek puanlar alarak üniversiteye kayıt yaptıran bu genç kızlar ikna odalarından dışarı çıkınca gözleri yaşlı efrafa boş boş bakıyordu. O günlerde neredeyse gün aşırı üniversite kampüslerine gidiyor olayı gözlemlemeye çalışıyorduk.

Tekliften Tehdide 'İkna Odası' Gerçeği


Okudan baş örtüsü taktığı için atılan kızların halleri, yakınları ölmüş insanların acılı hallerine ne kadar da benziyordu. Çünkü iki seçeneği vardı. Ya baş örtüsünü çıkaracak ya da  eğitimine son verilecek, geleceği karartılacaktı. Bir çok geç kız bu şantaj karşısında baş örtüsünü çıkardı ve eğitimine devam etti. Bir çoğu da okula perukla devam etti. Binlercesi ise üniversite kapısında direndi. Dayak yedi. Eğitim özgürlüğünü geri almak için mücadelesini sürdürdü. Okulu yarım kaldı.

28 Şubat darbesi nedir? 28 Şubat'ta ne oldu, neler yaşandı?


Onların  gelecekleri yoktan bir sebeple ellerinden alınmıştı 
O süreçte bazı üniversitelerde yumuşatılmış ikna odaları kurulmayan üniversiteler de vardı. Boğaziçi Universitesi onlardan biriydi. Ancak Boğaziçi Üniversitesi'ne devam eden bas örtülü öğrenci sayısı da çok azdı. Üniversite yönetimi yumuşak geçiş uygulamış, taktir toplamıştı. Devlet üniversitelerinin kapıları kapatılmıştı.Ekonomik gücü iyi olan bazı aileler kızlarını Avrupa'daki üniversitelere gönderiyordu. 

Demirel'deki büyük degişim şaşkınlık yaratmıştı...

28 Şubat'tan sonra siyasetçilerin de bakış açıları değişti. 
En büyük değişim, özgürlükleri savunduğunu  söyleyen 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'de görüldü. Genç kızların dinmeyen göz yaşları ve ellerinden alınan eğitim özgürlüğünün yasaklanmasına karşı anne babalara çaresizdi. Anne babalar siyasi parti liderlerinden siyasetçilerden çare bekliyordu. "Dün dündür, bugün bu gündür" diyen Süleyman Demirel, baş örtüsü konusunda  herkesi şaşırtan açıklamalar yapmaya başladı. Çoban Sülo gitmiş yerine başka bir kişi gelmiş gibi ...
 

Demirel "Baş örtüsü ile okumak isteyen Suudi Arabistan'a gitsin" demişti.
Bu bir hikaye değil, gerçeklerle yüzleşmemizdir. Kime bel bağlanacağına, kime güvenilebilecegine dair yaşanmış gerçek bir hikayedir. 
Çok çok acı...
Ama gelecek nesillere anılarımızı da bırakamazsak, onlar gerçek dünyayı net göremez... 
Çünkü Tarih her zaman tekerrür eder.
Yeni 28 Şubat'lar olmasın.
Bir daha bu ülkede hiç kimse halkın iradesi dışında elindeki güçle milletinin geleceğine, milletin inancına, milletin özgür iradesine prangalar vurmasın...