Latince bir kelime olan ve dilimize de yerleşen detoks arınma temizlenme pislikten pas ve zehirden uzak olma anlamlarına gelmektedir. Özellikle son yıllarda hücrelerimizin doku ve organlarımızın sağlıklı olmaları yaşadığımız hayatın daha zinde olması gibi temennilerle sektörel bazda çok sayıda kurum ve kuruluş bu alanda biz insanlara hizmet sunar hale gelmiştir. Amaç daha uzun ve daha sağlıklı yaşamak ya da yaşatılmak.
Dünya sağlık örgütü sağlıklı insanı tarif ederken bedenen ruhen zihnen sosyal olarak tam iyilik halidir der. Çağımız insanı özellikle beden sağlığı konusunda epey bilgilenmiş ve bilinçlenmiş durumda. Sağlık bilinci geliştikçe de yediklerini içtiklerini daha ölçülü ve kendi sağlığına daha yararlı hale de getirmektedir.

Alınan bunca tedbire rağmen daha müreffeh ve daha dingin bir yaşam kalitesine ulaşamamak ise bu gün biz hekimlerin önündeki en büyük açmazımızdır. Çeşitli sebeplerle bizlerden yardım isteyen çok sayıda insanın derdine çare ve çözüm üretmekte gerçekten ciddi sorunlarla karşılaşıyoruz. Amiyane tabirle bir eli yağda bir eli balda misali bedenen sağlıklı hale getirebildiğimiz buna rağmen kendine faydalı olmadığımız insanlarımız var.

İnsanoğlu sağlığını muhafaza etme sorumluluğunu ancak hastalandığı zaman hatırlıyor. Hastalıklar gelmeden sağlığın kıymetini bil düsturu ise yoğun yaşam şartlarında genellikle dikkate dahi alınmıyor. Detok nedir? Yaşam kalitemiz için neden önemlidir? Korunma yolları? Hangi tedbirlerle bu riske karşı direncimizi artırabiliriz gibi bazı soruların aydınlatılmasına çalışacağım.

YANLIŞ VE DENGESİZ BESLENME HÜCRELERDE TAHRİBATA SEBEP OLUYOR
Yoğun stres ve hızlı yaşamla birlikte yanlış beslenmenin bedelini sayıları milyarlarla ifade edilen hücrelerimiz ödüyor. Daha çok çalışarak ve daha çok yorularak ödenen bu bedelin faturası oldukça ağır. İnsan hücresini şöyle bir göz önüne getirelim.

Hücre aslında günümüz teknolojisinin gelişmesini de sağlayan mükemmel bir fabrikadan daha üstün ve gelişmiş bir fonksiyon icra etmektedir. Hücrenin temel ihtiyacı olan ham maddeler dışarıdan temin edilen gıdalar ve içeceklerdir. Yanlış ve dengesiz beslenme ilk planda bu hücrelerde tahribata sebep olmaktadır. Tahribatın olumsuz yansımaları ise zaman içerisinde hissedilmeye başlanmaktadır. Yüce yaratan hücreyi yaratırken ona ölümü tadacak kodlamayı yerleştirdiği için olsa gerek bu etkilenimler hücrede bazı atık maddelerinin de birikmesini kolaylaştırdığı için hücre düzeyinde başlayan hastalıkları birtakım tedbirlerle geciktirebiliyor Hatta kısmen de olsa engelleyebiliyoruz.

Burada ilk akla gelen ve sıklıkla çoğu hastalığa sebep olabilen oksitlenme ya da halk deyimi ile paslanmanın geciktirilmesinin püf noktalarını aktarmak istiyorum. Demirin paslanmasını veya bir binanın korozyon denen etkilenme ile çürümeye başlaması gibi olaya bakarsak çözümü de kolaylaştırmış oluruz. Nasıl mı? Demirin paslanıp çürümesini nasıl engelleriz sorusuna hemen herkesin cevabı yağlamak veya daha yaygın olarak antipas ile dış ortama karşı korumak deriz.

İnsanoğlunda ise bu tedbir, aldığımız gıdalara düzen ve denge getirmekle oluyor. Kısaca antioksidan olarak bildiğimiz A,C,E vitaminlerini gıdalarımızda dengelediğimizde büyük ölçüde vazifemizi yapmış oluyoruz. Yine hücrelerimizde bu paslanma yanında aldığımız oksijenin çeşitli sebeplerden dolayı tam yakılamamasına bağlı olarak serbest radikaller olarak adlandırılan maddeler ve karbondioksit birikmesi sonucunda hücre ömrünün azalması mümkündür.

KÖTÜ YAKITLA SAĞLIKLI BİR ARABA KULLANILAMAZ
Bu açıklamamın daha iyi anlaşılması için de kötü yakıtla sağlıklı bir arabayı kullanmamızdaki sonucu örneklemek isterim. Böyle bir araba kısa sürede bizi yolda bırakacaktır. Bütün bu aktarımlarımla aslında demek istediğim şey can boğazdan çıkıyor. Eskiler: “Can boğazdan gelir derdi. Tam zıttı bir durumla karşı karşıya olduğumuzu zamanla anlamak mümkün oldu.

Oksitlenme ya da paslanmanın insan organizmasında oluşumunu sağlayan maddelere biz genel olarak serbest radikaller ismini vermekteyiz. İnsan organizmasında serbest radikal bir moleküldeki atomlardan birinin bir elektron kaybetmesi ile oluşuyor. Elektron kaybının sebebine gelince: Genetik ve kromozomlarla ilgili olabileceği gibi çevresel nedenler veya yanlış beslenme ya da zararlı alışkanlıklardan da olabilir. Geniş yelpazede bir sebepler zinciri burada rol oynasa gerek. Ancak sonuç olarak organizmada meydana gelen zararlı olabilen bu maddeleri hücrelerimizin bertaraf etmesine fırsat vermezsek bunun bedelini yüzyılımızın sık görülen birçok hastalığına yakalanarak ödemekle karşı karşıya kalabiliyoruz. Ülserden kansere, damar sertliğinden felce veya şeker hastalığından birçok alerjik hastalıklara kadar çok sayıda hastalığa aday haline gelebiliyoruz. Depresyon panik atak uyku düzensizliği fibromyalji kas romatizması yüksek kolesterol unutkanlık ve hafıza problemleri daha sık kapımızı çalıyor.

HASTALIKLARA KARŞI EN BÜYÜK SİLAH ANTİOKSİDANLAR
Bu kadar çok sayıda hastalıkla karşılaşmamak için elimizde bol miktarda mevcut olan silahlarımızda yok değil. Bu silahlardan başlıcaları: Antioksidanlar. Çeşitli mineral ve vitaminler şelasyon homeopati ve holistik tedaviler. Bu tedavilerin ortak paydasında kendi müdafaa sistemimizi harekete geçirmek vardır. Dışardan almamız gereken çeşitli doğal gıdalar ve maddeler ile bu sistemi destekleyebiliyoruz. İnsan bünyesinde eser miktarda olması gereken çeşitli mineralleri almak ve mineral dengesini sağlamamız gerekiyor. Soluduğumuz havayı kirleten egzoz gazları sebze ve meyvelerimizde bulunan suni hormonlar et ve et ürünlerinin katkı maddeleri içme sularına katılan klor ya da çeşitli kaynaklardan aldığımız alüminyum kurşun gibi ağır metaller yağ hücrelerinde gizlenerek serbest radikallerin başımıza bela olmasına sebep olabilmektedir.

Yukarıda özetlemeye çalıştığım bu tehlikelere karşı tedbir almadığımızda ilk darbeyi çok çalışmak zorunda olan kalp damar sistemimiz görmekte ve genç yaşta insanlarda tansiyon yükselmesi, kalp krizi ya da beyin felci gibi hastalıklara daha çabuk yakalanmak mümkün olabilmektedir. Peki, paslanmaya karşı elimizde sihirli bir formül var mı?

Elbette var. Kahvaltıyı dengeli ve ihmal edilmeyecek bir öğün olarak dikkate almamız gerekiyor. Miktar ve çeşit yönünden zengin tutabiliriz. Beyaz şeker ve beyaz unla yapılan ekmek, börek, poğaça hariç kepekli veya yulaflı ekmek, taze sıkılmış meyve suyu, yumurta zeytin, peynir, domates, yeşil biber, maydanoz, soğan, nane vs. insan zevkine göre de çeşidi artırabilir pekmez, ceviz, fındık sınırlı olmak şartı ile menüye dahil edilebilir.

Elma, armut, baklagiller, balık, tavuk ve hindi eti bütün yeşil yapraklı sebzeler domates salatalık lahana maydanoz nane dereotu karnabahar başlıca önerilen gıdalar, aslında geniş bir yelpazede zengin bir menüde sunabiliyoruz.
Düzenli eksersizle oksitlenme ve paslanmaya karşı tek başına mücadele mümkün.

KORUNMANIN YOLLARI
Sigara, aşırı kahve ve demli çay stres alkol hazır yağlı kızartmalı fastfood tarzı beslenme ise kesinlikle uzak durulması gereken tavsiyelerdir.

E vitamini yönünden zengin gıdalar; ilk akla gelenleri özetlersek, yağlı tohumlar, fındık, fıstık, badem, ceviz, balık yağı, yumurta çeşitli balıklar(ton, sardalye)buğday mısır ay çiçek yağı susam soya yağı ve en önemlisi de zeytinyağı. Antioksidan etkisi olduğu kanıtlanmış diğer tavsiyelerime gelince; yeşil çay, keten tohumu, ısırgan, susam, sarımsak, üzüm, Omega 3 yağı, süt, kaymak ve peynir. Bütün bu basit önerilere uyulduğunda hücrelerimizi ve organlarımızı her türlü zararlılara karşı korumuş oluruz. Bu tedbirlerle sağlıklı yaşama ihtimalini destekleyerek Yüce yaratanın emanetine de asgari düzeyde de olsa destek oluruz.

Kısaca özetlersem; aldığımız her gıdanın ağzımıza götürülürken artı ve eksilerini bilinçli olarak dikkate almakla belki daha dinç ve zinde yaşama şansıda kendi ellerimizle elde edebiliriz. Denemesi bedava, olumlu sonuçları garanti olan bu korunma yolundan yararlanmaya ne dersiniz?