Bahçıvan: “İstanbul’un yüksek teknoloji yatırımlarına yönelik teşviklerinden mahrum bırakılması büyük bir potansiyeli heba edebilir. Yetişmiş insan gücü altyapısını şu an İstanbul dışındaki büyük şehirlere çekmek, büyük maliyetlere katlansanız bile mümkün değil. Hedeflerimize doğru yol almak için gerçekçi olmak zorundayız. Yeni nesil teknolojiler, dijitalleşme, yeşil ve sürdürülebilir üretim alanlarındaki yeni yatırımlar için İstanbul’un teşvik kapsamından çıkarılmaması, hatta daha fazla desteklenmesi büyük bir önem taşıyor.”

İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclisi’nin ocak ayı olağan toplantısı, “Ekonomimizin ve İhracatımızın Kalbi İstanbul'da Sanayimizin Üretim ve Rekabet Gücünü Artırmaya Yönelik Yeni Strateji ve Gelişim Önerileri” ana gündemi ile video konferans yöntemi üzerinden gerçekleştirildi. İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’ın ev sahipliğinde ve açılış konuşması eşliğinde düzenlenen toplantıya, Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Hasan Büyükdede konuk olarak katılarak gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, konuşmasında çağlar boyunca ticaret ve üretim şehri olan İstanbul’un bugün de kendine has sosyoekonomik yapısıyla ülkemizin sanayi, ticaret, iş, yatırım, finans ve turizm başkenti olmayı sürdürdüğüne dikkat çekti. İstanbul’un Türkiye gayrisafi yurtiçi hasılasının yüzde 30'unu ürettiğini, sahip olduğu liman ve lojistik kapasitesiyle ihracatın yaklaşık yarısını gerçekleştirdiğini ve geçen yıl 100 milyar doları aşan bir ihracat performansına imza attığını hatırlatan Bahçıvan, buna karşılık sanayi sektörünün giderek kenti terk ettiğinin altını çizdi. Bahçıvan, “Dünyanın birçok ülkesinden fazla olan genç nüfusu, hızla büyüyen iç pazarı, yaratıcılık, yenilik ve girişimcilik alanlarındaki öncü ruhu, dinamik özel sektörüyle büyük bir ekonomik güç haline gelen şehrimiz, genç nüfusu sayesinde gelecek için de büyük bir potansiyeli barındırıyor. Tüm bu olguları sıraladıktan sonra İstanbul sanayisinin daha ayrıntılı bir röntgenini çektiğimizde ise karşımıza iki gerçek çıkıyor: Birincisi İstanbul, sanayi kaynaklı ekonomik getirisini kaybediyor. 2004’ten 2020’ye 16 yıllık süre zarfında, sanayi sektörünün İstanbul gayri safi hasılası içindeki payında yaklaşık yüzde 4’lük bir azalma söz konusu. Bir diğer gerçek ise, ülkemizde sanayi gayrisafi hasılasının neredeyse dörtte birini üreten İstanbul’da, sanayi alanlarının il toplam alanının yüzde 1,6 gibi küçük bölümünü oluşturduğunu görüyoruz. Bu tespitlerin akabinde teşhis için şu soruyu sormamız gerekiyor: Sanayi neden İstanbul’u terk ediyor? Elbette en basit tabiriyle bir ağ gibi İstanbul’u kuşatan plansız konutlaşma ve bunun etrafında oluşan farklı ticari yatırımların sanayi alanlarının yerine inşa ediliyor olması, bu sorunun en özlü yanıtıdır” diye konuştu.

Konutlaşmanın getirdiği çevresel etkiler tartışılmıyor

Söylemlerde genellikle sanayi sektörünün negatif çevresel etkisinin dile getirildiğini vurgulayan Bahçıvan “Fakat konutlaşmanın getirdiği çevresel etkilerin bu seviyede tartışılmadığı da bir gerçek. Hiç unutmamalıyız ki, üretmeden ya da başkasının ürettiğini tüketerek kalkınmamız mümkün değil. Dolayısıyla acilen İstanbul’da yeni sanayi alanları üretmeli, birikimli, nitelikli ve deneyimli sanayicilerimizin şehri terk etmelerine izin vermemeliyiz” diye konuştu.

İstanbul, Türkiye ve dünya için bugün yadsınamaz gerçeğin; iklim değişikliği ve etkileri olduğunun altını çizen Bahçıvan, “İstanbul İklim Eylem Planı” kapsamında 2050’de karbon nötr bir İstanbul hedeflendiğini, 2030 yılına kadar da yaklaşık yüzde 50’lik mutlak bir azaltım sağlanması gerektiğini dile getirdi. Bahçıvan, geçen sene yaşanan müsilaj sorunu gibi afetlerin alt alta sıralandığında varılan noktanın, iklim değişikliğiyle mücadelenin üst bir politika alanı olarak tüm politikalara sirayet etmesi olduğunu söyledi.

İstanbul teşviklerden yararlanamaz durumda

Konuşmasında İstanbul sanayisinin geleceği için çok önemli olan teşvikler konusuna özellikle dikkat çeken Bahçıvan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İstanbul ülkemizde hem girişimciliğin hem de teknolojinin ve yetişmiş insan gücünün başkenti olarak büyük bir potansiyele ev sahipliği yapıyor. Ne var ki, bu özelliğine rağmen İstanbul sanayisi artık çok özel projeler haricinde yüksek teknoloji üretimine yönelik teşviklerden yararlanamaz hale gelmiş durumda. Bunun son örneğini geçtiğimiz yıl hayata geçen ve kredi garanti mekanizmasıyla desteklenen İmalata Dayalı İthal İkamesi Destek Programı’nda gördük. Bizler, sanayileşmede çeşitli nedenlerle daha az yol alabilmiş Anadolu illerimizin daha ileri ve güçlü bir sanayiye kavuşması için desteklenmesinden mutluluk duyabiliriz. Ancak ne var ki, İstanbul’un en çok ihtiyaç duyduğu dönemde yüksek teknoloji yatırımlarına yönelik teşviklerinden mahrum bırakılmasının da büyük bir potansiyeli heba edebileceğinden endişe duyuyoruz. Zira her şeyden önce, ülkemizde yüksek teknoloji ve katma değer üretiminde rol üstlenecek yetişmiş insan gücü altyapısını şu an İstanbul dışındaki büyük şehirlere çekmek bile ne yazık ki büyük maliyetlere katlansanız bile mümkün değil.

Bu nedenle, hedeflerimize doğru yol alabilmek için gerçekçi olmak zorundayız. Yeni nesil teknolojiler, dijitalleşme, yeşil ve sürdürülebilir üretim alanlarındaki yeni yatırımlar için İstanbul’un teşvik kapsamından çıkarılmaması, hatta daha fazla desteklenmesi büyük bir önem taşıyor.

Lojistik sektörü rekabette önem kazandı

İstanbul’un ekonomik potansiyelini daha iyi kullanabilmek açısından bir diğer kritik konunun da lojistik altyapısı olduğunu belirten Bahçıvan, “Pandemi sonrası gelişen yeni ticaret fırsatları ve özellikle e-ticaretin büyümesi ile lojistik sektörü küresel rekabette ayrı bir önem kazandı. Son yıllarda bu alana yapılan yatırımların, tedarik zincirlerinde elde ettiğimiz kazanımlarda önemli rolü olduğu açık” dedi.

Katma değerli ürünler üreten, yüksek ve orta-yüksek teknolojiye odaklanan, üretim kapasitesini yeni teknolojiler ile yükseltebilen ülkelerde sanayi alanındaki yetkinlik ve hakimiyetin gittikçe arttığına da değinen Bahçıvan, “Bu eğilime ayak uyduramayan ülkeler ise rekabet gücünü hızla kaybederek gelişmiş ülkelerin alt üreticisi konumuna sürükleniyor. Büyük hedeflere sahip, genç nüfusu yüksek bir Türkiye için orta gelir tuzağını ve düşük büyümeyi artık kabul edilemez görüyoruz. O halde, ülkemiz güçlü bir sanayi ülkesi olma yolunda katma değerli üretime odaklanmak zorundadır” şeklinde konuştu.