Bütün öngörüler önümüzdeki birkaç yılın dünyada gerek ekonomik gerek siyasi olarak çalkantılı geçeceğini göstermektedir. Türkiye’nin bundan etkilenmemesi için acil yapılması gereken işlemler vardır. Her şeyden önce en etkilenenler karşılıksız para basan gelişmiş olan ülkeler olacaktır. Türkiye’nin bu krizi kendi avantajına çevirebilmesi için etkin lider Erdoğan himayesinde bölge ülkelerle birlikte serbest finansal alan oluşturması gerekir. İkinci olarak kalkınma hızının yüzde 4’ler değil yüzde 8-9 olarak hedeflenmesi gerekir. Efendim hedefimizi tutturamayız diye küçük kalkınma hızı hedefi nüfusunun yarısından fazlasının 30 yaşın altında olan bir ülkenin gençliğinin önüne bariyer koymak demektir. Avrupa gibi yaşlı bir ülke olmadığımızdan gençlerin yorganını uzatması ayağını bükmesinden daha kolay olacaktır. Gençlere önlerini açarak, gerek mali gerek vizyon vererek dinamizm kazandırmalıyız. Zaten bizim gelişmiş olan ülkelerden en önemli farklılığımız gençlerimize önümüzdeki birkaç yılda dinamizm kazandırmak olacaktır. Çin ve diğer bazı BRICS ülkeleri yüzde 8-9’luk kalkınma hızını yakalayacaktır. Kriz var düşüncesiyle gelişmiş ülkelerin kurumlarının telkinleriyle hareket edersek kendimizi krizin içerisinde buluruz. Artık net olarak şundan emin olabiliriz. Uluslar arası kuruluşlar gelişmiş olan ülkelerin kuruluşları olup bu zamana kadar olduğu gibi bundan sonra da onların çıkarları doğrultusunda hareket edecektir. Bu açıdan onların telkinlerini dinleyebiliriz fakat uygulamada kendimize özgü politikaları devreye sokmalıyız.

MİNİMUM YÜZDE 8’LİK KALKINMA
Minimum yüzde 8-9’luk kalkınma Türkiye’yi hızlı bir şekilde önümüzdeki on yılda dünyanın en etkin beş siyasi gücü arasına sokabilir. Tabi ki bütün bunlar ancak etkin bir liderin idaresinde olur. Bu lider de gerek şimdi gerekse önümüzdeki 10 yılda Erdoğan’dan başkası olmamalıdır. Başkası olması durumunda Türkiye’nin son on yılda aldığı yolun başına dönmesi demektir. Zira gerek uluslar arası ilişkilerde kurulan güven gerekse yurtiçi yapısal değişiklik planları darbe alacaktır. Biz bunları 70’li 80’li yıllarda gerek Türkiye’de gerekse Avrupa’da yaşadık. Halkımız vereceği 10 yıllık bir destekle kendisi için Cumhuriyet döneminin en parlak dönemini yaratabilir. Bilhassa gençlerimiz bunu halkımıza sağlamada isteklidir. Bizim de yapmamız gereken artık lafla değil icraatla gençlerimizin yorganını uzatması için engelleri kaldırdığımız gibi yardım mekanizmasını da devreye sokmalıyız. Bunlar yukarıda da bahsedildiği gibi Bölgesel Serbest Finansal Alan, 50 bin teknoloji araştırmacısının üniversiteler kanalıyla yurtdışında eğitimi birkaç yıl içerisinde bir milyon ticari İngilizce bilen gençlerin yetiştirilmesi, gençlere verilmek üzere ticari ve üretim risk sermayesinin devlet öncülüğünde oluşumu. Son on yılda kendine güveni artan halkımız bu kriz dönemimde hükümetimizin izlediği yerinde politikalarla yorganını daha da uzatarak adaletli kalkınacaktır.