1 Nisan'da şaka yapma geleneğinin nereden çıktığı insanlar tarafından merak ediliyor. 1 Nisan şakasının batı kaynaklı bir gelenek olduğu çoğunluğun bildiği bir şey. Ancak ayrıntıları ve asıl mahiyeti nedir öğrenmek isteyenler için ucuztarih.com sitesinde paylaşılan eski bir yazı, bugün de dikkatleri çekiyor. Bedirhan Çınar, ta 1964'te 1 Nisan'ın tarihçesini yazdı.

İşte Bedirhan Çınar'ın yazısı:

BÜYÜK BİR YALANIN GERÇEK HİKÂYESİ: 1 NİSAN

ON SEKİZ yaşına yeni basmış genç kız, sabahın erken saatlerinde kendisinden beş yaş kadar büyük olan ağabeyinin yatak odasına heyecanla girdi ve:
— Kalk ağabey, diye bağırdı. Yatacak zaman değil.
— Ne oldu ki?
— Felaket… Namık Beylerin evi dün gece içindekilerle birlikte yanmış. Kimse kurtulmamış.
— Sevim… Sevim de yanmış mı?
— Evet… Maalesef…
Namık Bey, genç adamın müstakbel kayınpederi, Sevinç de nişanlısıydı. Bu kötü haberin müjdecisi odadan henüz çıkmıştı ki bir tabanca patladı. Sevdiği kızın yanarak öldüğünü öğrenmiş bulunan delikanlı, birden asabi bir buhrana kapılmış ve tabancasının namlusunu kalbine dayayarak tetiğe dokunmuştu.
Silah sesini işitmiş olan genç kız, deli gibi biraz önce çıktığı odaya koştu ve yerde, kanlar içinde vatan ağabeyinin üzerine kapanarak haykırmağa başladı:
— Ağabey… Canım ağabeyciğim… Aç gözlerini. Şaka yapmıştım sana… Bugün 1 Nisan değil mi?
Genç adam gözlerini açmadı. Çoktan ölmüştü. Genç kız bunu hissettiği anda kahkahalar atarak gülmeğe başladı. Zavallı çıldırmıştı.

Naklettiğimiz bu olay, bundan 27 yıl önce (1964’ten 27 yıl önce, çn) İzmir’de cereyan etmiş ve düşünülmeden yapılan bir şaka sonunda iki kardeşten biri mezara, diğeri bir akıl hastanesine gitmiştir.
İnsanlar 1 Nisan günü yalan söylemeyi, hatıra hayale gelmeyen şeyler uydurarak birbirlerini kandırmayı adet haline getirmişlerdir. Herhalde sizler de birkaç gün önce arkada bırakmış olduğumuz 1964 yılının 1 Nisanında da ayni geleneğe uyarak yalan söylemiş, bazı şeyler uydurarak önünüze geleni kandırmaya çalışmışsınızdır. Ümit ederiz ki yalanlarınız, aldatmalarınız kalp kırıcı olmamış, üzücü, esef verici olaylara yol açmamıştır.


Fransızların Poisson d’Avril (Nisan balığı) dedikleri günün önemi nedir? İnsanlar 1 Nisan'da acaba neden yalan söylerler, birbirlerini niçin kandırmaya çalışırlar? 1 Nisan tarihte nasıl ve ne gibi bir yer işgal etmektedir? İşte sizlere üzerinde durulması gereken birkaç sual. Mamafih sizleri üzmek ve yormak istemeyiz. Buyurun, bu suallerin cevabını beraberce vermeye çalışıp, merakımızı gene hep birlikte tatmine gayret edelim.

Eskiden, çok eskiden yılbaşı 1 Nisan’dı. Takvimler buna göre ayarlanır, yılbaşı 1 Nisan’da kutlanırdı. Bu durum 1564 yılı ortalarına kadar devam etti. Fakat bu yılın ortalarında Fransa Krallığı, o günün icaplarına göre hazırlanmış olan takvimde bazı tadilat yaptı ve bu arada yılbaşı 1 Nisan yerine 1 Ocak olarak kabul edildi.


17'nci yüzyıl sonlarında Fransa’da, bilhassa Paris’te balık tutmak bir spor olarak kabul edilmiş ve bu yeni spor kelimenin tam manasıyla bir salgın haline gelmişti. Eline bir olta geçiren kadın erkek herkes Sen nehri kenarına koşuyor, yaz kış demeden sabahtan akşama kadar balık avlamaya çalışıyordu.


Bu acayipliği, bu çılgınlığı önlemek lüzumunu hissetmiş olan krallık derhal bir emir çıkararak balık tutma mevsimi ihdas etti. Bu mevsim 1 Nisan günü başlıyor, Eylül ayı nihayetinde de sona eriyordu. Böylece 1 Nisan, balık tutma mevsiminin ilk günü olarak kabul olundu ve bunun bir neticesi olarak da ortaya Poisson d’Avril çıkmış oldu.


Şimdi de 1 Nisanda yalan söyleme konusuna gelelim. Bunun cidden hoş bulacağınız enteresan bir hikâyesi var. On üçüncü Luis, genç ve son derece yakışıklı bir kimse olan Lorraine eyaleti Dükü Charles’i tevkif ettirmiş ve onun meşhur Nancy Şatosunda hapsedilmesi emrini vermişti.


Genç ve yakışıklı Dük, son derece sevilen, kendi bölgesinde büyük nüfuzu olan bir kimseydi. Louis, himayesi altında bulunan Prenseslerden birini Dükle evlendirmek istemiş fakat bu arzusu Dük tarafından ret olunmuştu. Çünkü Dük Charles, halk tabakasından basit bir ailenin 16 yaşlarındaki güzel kızı Genevieve’i seviyor, onunla evlenmek istiyordu.


Aşkından, bu arzusundan vaz geçmediği müddetçe Dük şatoda kalacaktı. Birkaç defa firara teşebbüs etmiş fakat muvaffak olamamıştı. Bunu becerip de bir kere idaresi altında bulunan Lorriaine bölgesine geçebilse mesele halledilmiş olacaktı. Zira kral ona orada hiçbir şey yapamaz, Genevieve’le evlenmesine mâni olamazdı. Fakat ne çare ki ön cephesi Sen nehrine bakan, diğer üç tarafı geniş ve derin hendeklerle çevrili bulunan ve kralın meşhur 50 silahşoru tarafından muhafaza olunan şatodan kaçmak güç değil, imkânsızdı.


Fakat bu imkânsız görülen hal, 16 yaşındaki Genevieve tarafından başarıldı. Halk meseleyi biliyor ve genç kıza yardıma hazır bulunuyordu. Gereken plan düzenlendi ve balık tutma mevsiminin başladığı gün olan 1 Nisan sabahı binlerce insan sandallarına binerek Sen nehrinin üzerini doldurdu Bu arada 20-30 sandal da Nancy Şatosunun civarına sokuldu Başka zaman olsa muhafızlar buna müsaade etmezlerdi ama o gün bir nevi bayram olduğu için itiraza lüzum görmemişlerdi.


Şatoya sokulup, muhafız şövalyelerle grup grup temasa geçen Genevieve’in arkadaşları yalanlara başladılar:
— Kral son derece hasta, adeta ölüm halinde imiş
— İngiltere Fransa’ya harp ilan etmiş!
— Şehirde ekme darlığı başlamış!…
— Şato civarındaki çeşmelerden akan içme suları insanı zehirleyip öldürüyormuş!…


Bu ve buna benzer bir sürü yalanla şaşkına döndürülen silahşorların kafaları karışmıştı. İşte bu hengâme arasında bir ipe tutunarak nehre inip, sandallardan birine atlayan genç Dük firara muvaffak oldu ve kısa bir zaman sonra da sevdiği genç kızla evlendi.
Bu olay Parislilerin o kadar hoşuna gitmişti ki sırf bu vakayı hatırlamak ve hatırlatmak için her yılın bir nisanında birbirlerine yalan söyleyip, birbirlerini kandırmaya başladılar.
Böylece başlamış olan bu adet kısa zamanda bütün yeryüzüne yayıldı ve günümüze kadar gelmiş oldu.

(YAZAN: BEDİRHAN ÇINAR. PAZAR, 1964)