Kadının iş hayatı katılımı konusunda oldukça geri planda olan ülkemizde sadece eğitim değil, “anne olmak” da iş hayatına katılımın önünde bir engeldir. Kadınların “anne olma” süreçlerinde işverenlerin, kadının zamanını doğru yönetemediğini düşünmeleri, erkeklere oranla daha az zamana sahip olduklarına inanmaları da bu bariyerlerden bazılarıdır. 

Türkiye’de kayıt dışı çalışan kadın sayısı %42 gibi çarpıcı bir orana sahiptir. Genellikle ev işlerine giden kadınların, sağlık ve emeklilik desteği yoktur. Pandemi ile birlikte aynı kesim gelirlerinden de mahrum kalmıştır. Aynı durum Amerika’da da geçerlidir; ABD'de bu sonbaharda, işgücüne beklenenden yaklaşık 1,6 milyon daha az anne katıldı. Düşük gelir ve eğitim seviyesine sahip kadınlar iş gücünden uzaklaştı, bu da evlerdeki ekonomik daralmanın derinleşmesine neden oldu. 

Ülkemizde, ücretli çalışan oranı %30’larda kalırken, işveren ve kendi hesabına çalışan kadın oranı %20’lerdedir.  Geleceğin toplumunu bedenleri ve ruhları ile inşa eden kadınların, eşit hak ve şartlarda çalışma imkânlarının artırılması, kamu kadar markaların/özel kuruluşlarında da gündeminde olmalıdır. 

Bugün genç kızlarımız, eğitim hayatlarını bitirdiklerinde erkeklere göre daha fazla işsiz kalmakta, eğitimlerini kimi zaman ekonomik ve toplumsal nedenlerle tamamlamamaktadır. Toplumsal olarak kadına yüklenen “annelik maskesi” altında pek çok sorumluluğu beraberinde getirirken, kadınların bu maske altında yaratıcı yönlerini de baskılamaktadır. 

İş hayatında aktif olan %30’luk kadın kitlenin bile “annelik sorumlulukları” hafiflememekte aksine iş ve ev yaşamındaki denge yine kadından beklenmektedir. Gelir düzeyinde erkeklerin yakaladıkları ivmeyi her zaman yakalayamayan çalışan kadınlar, kimi zaman özellikle de büyük şehirlerde, yaşadıkları “yalnız annelik süreçleri” nedeniyle eve geri dönmek zorunda kalmaktadır. Bu da eğitimli olmasına rağmen ekonomik özgürlüklerinin ellerinden gitmesine neden olmaktadır. 

Çocuğu işin işi bırakmak zorunda olan annelerde bıraktığı işe dönemiyor. Oysa Almanya gibi ülkelerde anneler 3 yıl sonra bile izin alarak ayrıldıkları işlere aynı pozisyonda dönme hakkına sahip. Bu noktada kalifiye anneye alternatif iş kanalları gerekiyor. Kadınların part time ve dönemsel çalışma imkânlarının sunulduğu platformlar kadar kurumların içerisinde anaokullarının, kreşlerin, sosyal hakların daha da çoğaltılması gerektiğini düşünüyorum diye Esra Baykal;  “Ülkemizde belli bir eğitim süresini tamamlayan, çalışan kadın sayısı zaten azken, bu kadınların iş hayatından uzaklaştırılmaması gerektiğini düşünüyorum.” diye vurguluyor. 

Ekonomik özgürlüğü olmayan kadınlar, maruz kaldıkları psikolojik ve fiziksel şiddete de karşılık verememektedir. Pandemi döneminde kadına şiddetin %30 oranında artış gösterdiği gözlemlenmiştir. 9000 kadın ile yapılan araştırmada çarpıcı sonuçlar elde edilmiştir; Pandemi döneminde kadınların en fazla ihtiyaç duyduğu destek %40 oranında eğitim ve %60 oranında psikolojik yardımdır. 

 

Anne Profilini Dönüştürmek Gerekiyor…

 

Aile, çalışma ve sosyal hizmetler Bakanlığı’nın, Şubat 2020’de hazırladığı, Türkiye’de Kadın raporunda da belirtildiği gibi kadınların işgücüne katılımı, ülke kalkınması kadar tasarrufun da artışını sağlayacaktır. Kadının organizatör yapısı, ailesi için doğru ev ekonomisi yapma yetisi, iş gücüne katılımla birlikte daha üst bir seviyeye çıkacaktır. 

Türkiye’deki 4 anne profiline de dikkat çeken Esra Baykal, Anneleri Anlayan Marka Olmak kitabında da belirttiği gibi; “Ev kadınından, çalışan annesine, çocuğu için işi bırakan annelerden, bekar annelere kadar farklı anne profilleri ülkemizde yaşam savaşı vermektedir. Anneliğin kutsallığını sözde kabul ederken, gerçek hayattaki ortak ihtiyaçlarına da yanıt vermek kamu kadar her gün evlerin kapılarından giren markaların da sorumluluğundadır.” diye vurgulamaktadır. 

Annenin kapısından giren her markanın, annenin hayatını iyileştirmek için yatırım yapması lazım. Sadece 8 Mart veya anneler günü değil, 365 gün kadın diyen, sürdürülebilir projeler yapılması lazım. Elbette yapan markalar var ama kısa süreli yapan markalar daha çok. Tek bir film, 10 günlük kampanya/indirimler değil; başta da bahsettiğim ekonomik anlamda güçlenen, entelektüel sermayesi güçlendirilmiş kadınlar yaratmak zorundayız. 

 “Bir ülkenin yarısını ayaklarından toprağa zincirliyorsunuz ve ülkenin kalan kısmı ile göklere yükselmesini bekliyorsunuz.” Bunun mümkün olmadığını hepimiz biliyoruz. Bu nedenle çocuk ve anneye yapılan yatırımların çoğalarak büyümesini diliyorum, kadın dönüşürse dünya çok daha yaratıcı ve yaşanılır bir yer olacaktır.