Malumunuz; enflasyon, fiyatlar genel düzeyinin sürekli ve hissedilir artışını ifade eden bir durum. Yani fiyatların şişirilen bir balon gibi sürekli şekilde büyümesi, genişlemesi. Enflasyonun tersi ise deflasyon. Yani fiyatların sürekli aşağı gelmesi… Ekonomiler için enflasyon da deflasyon da iktisadi ve sosyal açıdan büyük sorun…

Deflasyonu bir başka yazıya bırakarak enflasyonla devam edelim…

Sorun yapısal ve psikolojik olduğu kadar para ve maliye politikalarını yakından ilgilendiriyor. Özellikle bugün Türkiye’de yaşadığımız tarım ve sanayideki enerji dahil yüksek girdi maliyetlerinin önüne geçilememesi, gıdada ürün hasadı, tedarik zincirindeki olumsuzluklar ve henüz serbest piyasa ve hal uygulamalarının olması gereken denetimin uzağında kalması, maalesef tüketici fiyatlarına artışlar şeklinde yansıyor.

***

Yüksek enflasyonda dış risklerin yanı sıra yurtiçi siyasi, hukuki, sosyal ve ekonomik etkenler de başrol oynuyor… Devletin önemli görevleri arasında yer alan yasama – yürütme – yargı üçlüsü dengeli bir şekilde çalıştırılamazsa fiyatlarda bariz suni artışlar ortaya çıkıyor.

Diğer taraftan toplumda insani ilişkiler menfaat ilişkilerine dönmüşse ve eğitim-öğretim seviyesi irtifa kaybetmişse enflasyon yüksek seyrediyor.

Toplumda enflasyon beklentisi de fiyat artışlarında ciddi etkenler arasında. Vatandaş çıkan fiyatların düşmeyeceğine inanmışsa o ülkede enflasyonu indirmek mümkün olmuyor. Dolayısıyla öncelikle insanların zihnindeki enflasyon direncini kırmak gerekiyor.

***

Fiyat direnci ve beklenti enflasyonunu kırmadan bu iş olmaz. Zira üretimi desteklemeyen, tüketimi normal seviyelere çekemeyen para ve maliye politikalarının enflasyonun dinamosu olduğunu bilmek lâzım. Cari denge ve bütçe açıkları, vergilendirme yapısındaki bozukluklar, gelir adaleti zaafiyeti, yüksek ithalat, ihracatın ithalata mahkûmiyeti ve özellikle halkın tasarruflarındaki zayıflık enflasyon ateşini körükleyen diğer önemli etkenler arasında sıralanıyor.

Dolayısıyla fiyat artışları sürekli Enflasyon Direnci Katsayısı ve gelir dağılımını belirleyen Gini Katsayısı ile ölçümlendirilmelidir ki tedbirler ona göre geliştirilebilsin…

Evet, üretim enflasyonun panzehiri... Ekonominin kuralı bu… Talebi karşılayamayan arz, güçlenemezse fiyatlar hep yüksek kalır. Ya da arz konusunda sıkıntılar varsa, o zaman talebi frenleme yolları aranmalı ama bugünkü reklam ve şov dünyasında tüketimi kısmanın arzı artırmaktan daha zor olduğu ortada. Ezcümle fiyat dengesinin; ancak arz ile talebin uyumuyla sağlanabileceğinin bilinmesi gerekiyor.

***

Enflasyonun yükselmek için sürekli nasıl fırsatlar kolladığını küçük birkaç örnekle anlatayım… Türkiye’de birçok iş insanı piyasada değişken faiz ve şirket limitlemeleri kaynaklı olarak krediye ulaşamadıklarından dert yanıyor. Şirketler krediye ulaşamadıklarından yatırım ve istihdama yönelemediklerini, dolayısıyla üretimlerini düşürmek zorunda kaldıklarını bildiriyor. Doğrudur! Üretim yani arz zayıfladığında ve talebe gerekli cevap verilemediğinde fiyatlar vakit kaybetmeden hemen yükseliyor.

Enflasyonu artıran diğer husus; tedarik zinciri… Üreticiden tüketiciye uzanan süreçte o kadar yanlışlar yapılıyor ki, fiyatlar katlana katlana devasa bir hâl alıyor. TÜİK rakamları ortada… İşte tarımda üretici fiyatları yılbaşına göre yüzde 17,72, geçen yılın Nisan’ına göre yıllık yüzde 71,52, son on iki ayda ise yüzde 134,06 artmış… Peki bu artışlar tüketiciye ulaştığında hangi oranlara ulaşıyor, bir düşünün! Suç genellikle ulaştırmaya ve lojistiğe yükleniyor…

Tamam! Sadece Antalya’dan örnek verelim… Turizmin başkenti Antalya, aynı zamanda tarımın da başkenti sayılır. Antalya’ya havayoluyla rahat ulaşılabiliyor ama karayolu çok zahmetli. Antalya ülke merkezi demiryolu ağına bağlanabilse, ürün tedariki hem zayiatsız, hem daha sağlıklı hem de daha ucuz bir şekilde tüketiciye ulaşmayacak mı?

***

Kötü göstergeler iyi değerlendirilip olumsuzluklar olumluya çevrilir ve geçim kolaylaştırılabilirse check-up olarak görülecek enflasyon ülkenin ekonomik ve sosyal durumunu göstermesi açısından dost kabul edilebilir. Fakat enflasyonun ülke ekonomilerini ve sosyal  dengesini çürüten bir düşman olduğu asla unutulmamalı!

Hiç hatırdan çıkarılmasın ki, ahtapot 9 beyinli, 3 kalpli ve sekiz kollu… Enflasyon ise ahtapottan daha etkili bir güce ve sarmala sahip… Bir kolundan kurtulsanız diğerine yakalanabilirsiniz. Onun için bu alanda herkese yüksek seviyede görev ve sorumluluklar düşüyor.

Enflasyonla mücadele, her an uyanık olunması gereken bir savaş… Ne demişler; “Su uyur, düşman uyumaz!”