Türkiye son yıllarda özellikle savunmada başlattığı ‘yerli ve milli sanayi’ hamlesiyle dışa bağımlılığı ortadan kaldırarak önemli başarılara imza attı. Bu başarıyı nasıl elde ettiniz?  

Türkiye’nin güçlü sanayi altyapısı, firmalarımızın üretim esnekliği, nitelikli insan kaynağımız, yenilikçiliği teşvik eden Ar-Ge ekosistemimiz ve kamu kurumlarımızın vizyonel çalışmaları sayesinde yerlileşme konusunda önemli başarılara imza attık. Ancak asla bu başarılarla yetinmeyeceğiz. Vakit artık Türkiye’yi bir üst lige çıkarma, dünyanın en gelişmiş ekonomileri arasına sokma vakti. Bu yeni başarı hikayesinin gövdesini de Milli Teknoloji Hamlesi ışığında geliştireceğimiz sanayi ve teknoloji politikaları oluşturacak. Bu yolda temel önceliğimiz, attığımız adımları sürdürülebilir kılacak ekosistemi güçlendirmek. Dördüncü Sanayi Devrimine karşı her ülke, kendi gereksinimleri, altyapısı ve planları doğrultusunda stratejiler ve politikalar üretiyor. Türkiye de bu süreçte Milli Teknoloji Hamlesi ile kendi yol haritasını hayata geçirecek, bu sayede teknolojinin öncü ülkelerinden biri olma iradesini gösterecek. Bu yaklaşımla birlikte; küresel rekabet gücümüzü artıracak, ekonomik ve teknolojik bağımsızlığımızı temin edecek ve kritik teknolojilerde atılım yapacak politikaları bir bütün olarak uygulayacağız. Bu anlamda savunma sanayiinde kaydettiğimiz başarı, sanayinin diğer sektörlerine de rol model olacak nitelikte.

“SANAYİ, EKONOMİNİN İTİCİ GÜCÜ DURUMUNDA”

Türk sanayiinin üretim, kapasite, ihracat ve büyüme anlamında ulaştığı büyüklüğü anlatır mısınız? Sanayi alanında Türkiye nereden nereye geldi?

Türkiye’nin imalat sanayiinde üretimi, kriz dönemleri haricinde, genel bir artış eğiliminde. Bu artış eğilimiyle birlikte imalat sanayinin üretim değeri yaklaşık 900 milyar TL’ye ulaştı. Türkiye sanayi sektörü ihracattaki yüzde 94’lük payı ile ekonominin itici gücü durumunda.

İmalat sanayi geneline bakıldığında üretimin değerinin yükselmesine bağlı olarak elde edilen katma değer yıllara göre artış gösterdi. İmalat sanayii katma değerinin ülkemiz GSYİH’den aldığı pay 2019 yılı itibariyle yüzde 19 seviyesine ulaştı. Bu pay 2018 verileri ile OECD ortalamasında yüzde 14,2, dünyada yüzde 15,6, AB’de ise yüzde 14,2 düzeyinde. Ülkemizdeki köklü üretim geleneğini gösteren bu parametre aynı zamanda potansiyelimizi ortaya koyuyor.

Son 18 yılın bilançosuna bakıldığında; önemli bir üretim ekosisteminin inşa edildiği, sanayi altyapımızın güçlendiği ve yetişmiş iş gücüne yatırım yapıldığı ortaya çıkıyor.

“PANDEMİ TÜRKİYE EKONOMİSİNDE KAYIPLARA NEDEN OLDU”

Türkiye’yi ve tüm dünyayı etkisi altına alan Yeni Tip Koronavirüs (COVID-19) salgını Türkiye sanayiini nasıl etkiledi? Salgın bittikten sonra sanayimizi nasıl bir gelecek bekliyor?

Küresel pandemi sebebiyle tüm dünya ekonomilerinde olduğu gibi Türkiye ekonomisinde de bir takım kayıplar oluştu. Merkez Bankası tarafından açıklanan son verilere göre imalat sanayi genelinde kapasite kullanım oranı (KKO), bir önceki aya göre 13,7 puan azalarak yüzde 61,6 seviyesinde gerçekleşti. TÜİK tarafından açıklanan verilere göre ise sanayi üretimi yıllık bazda yüzde 2, aylık bazda ise yüzde 7,1 daraldı.

Covid-19 salgını tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de tedarikçiden sanayiciye, lojistikten müşterilere değer zincirindeki tüm paydaşları olumsuz yönde etkiledi. Sanayicileri özellikle hammadde, tedarik zinciri planlamaları yönüyle etkiledi. Bilindiği üzere birçok sektör hammadde/ara mamulde ithal bağımlı. Hammaddelerin karşılandığı ülkelerin uyguladıkları önlemler, bu ülkelerdeki ara mamul üreten fabrikaların üretimlerinin durması veya durma noktasına gelmesi, karantina uygulamaları vb. sebebiyle hammadde temininde gecikmeler yaşanabiliyor, diğer taraftan bu süreçte hammadde fiyatlarında da artışlar görülüyor.

ELEKTRİK-ELEKTRONİK SANAYİİ

Türkiye sanayisi pandemi sonrası hızlı bir toparlanma sürecine girecek. Pandemi sonrası hem iç tüketim hem de ihracat kanalları hızla açılacağı düşünülüyor. Diğer taraftan özellikle elektrik-elektronik sanayide emek yoğun üretim alanları da otomasyona yani teknoloji yoğun, endüstri 4.0 üretim sistemine adapte olması bekleniyor.

TEKSTİL VE HAZIR GİYİM SANAYİİ

Bu süreçte salgının yayılımını önlemeye yönelik olarak maske ve tulum üretiminin teşvik edilmesine yönelik uygulamalar ile sektördeki bazı firmalar, maske ve tulum üretiminde kullanılan kumaş üretimine ağırlık verdi, bazı hazır giyim üreticileri de maske dikimine yöneldi. Salgın bittikten sonra birçok gelişmiş ekonomide tüketici harcamalarının düşeceği tahmin ediliyor. KOBİ’lerin uzaktan çalışmaya yönelik teknolojilere erişimlerinin sağlanması önem kazanacak.

OTOMOTİV

Otomotiv Sanayii Derneği (OSD) verilerine göre Nisan ayında toplam araç üretimimiz 11 bin 164 adetle geçen senenin aynı dönemine göre yüzde 91,3, 2020 yılının ilk dört ayında ise toplam üretim 352 bin 309 adetle geçen senenin aynı dönemine göre yüzde 28 azaldı.

Çin’de başlayan salgının önümüzdeki dönemde ülkemiz otomotiv tedarik sanayi açısından yeni fırsatlar yaratacağı ve AB’de yerleşik OEM (Ana Sanayi)’lerin ülkemiz otomotiv tedarik sanayi firmaları ile ticaret potansiyellerinin artacağı değerlendiriliyor.

GIDA VE İÇECEK SANAYİİ

Coronavirüs nedeniyle dünya genelinde geçtiğimiz birkaç aydır var olan panik, insanları kıtlık endişesiyle gıda stoku yapmaya itti. Evlerde stok yapmak için de genellikle kuru gıdalar, yağ, dayanıklı süt ve et ürünleri tercih edilmekte olup bu alanlarda faaliyet gösteren firmalar üretimlerini artırarak talebe cevap vermeye gayret etti.

AMBALAJ VE MEDİKAL ÜRÜNLER

Endüstriyel ambalaj kısmında üretimdeki yavaşlamaya bağlı olarak bir gerileme görülmekle birlikte nihai tüketiciye hitap eden tek kullanımlık ambalaj ve film sektöründe son dönemde bir artış gözlemleniyor. Özellikle kolonya ve antiseptik solüsyon şişelerine olan talepteki hızlı artış sonrası sektör firmaları üretimi yetiştirmekte zorlanıyor.

Medikal sektöründe plastik ürünlere olan talepte çok hızlı bir artış yaşandı. Maske ve eldiven ihtiyacının karşılanması için tüm firmalar yüksek kapasite ile çalışmaya başladılar. Salgının ne kadar süre ile devam edeceği konusunda net bir öngörü olmasa dahi kısa vadede medikal sektöründe talep artışında bir gerilemeyeceğini söylemek mümkün.

“YÜKSEK TEKNOLOJİNİN ÖNEMİ ARTACAK”

Pandemi sonrasında sanayi alanında hangi sektörler öncelikli olacak? Türk sanayiinin daha da ileriye gitmesi için hangi yatırımları gerçekleştireceksiniz?

Pandemi sonrası yüksek teknolojinin önemi daha da artacak. Bu sebeple her alanı besleyen ve hem tüketiciye hem de sanayiye yönelik ürünleri ortaya koyan elektronik sanayi ön plana çıkacak. Otonom sistemler, nesnelerin interneti, 5G ve sonrası için iletişim sistemleri, robotik, tıbbi cihaz gibi konular elektronik sanayinin temelini oluşturuyor. Bu sebeple elektronik ve yazılım sanayiinde bu alanlara yönelik yatırımlarımız öncelikli olacak.

Pandemi süreci sağlık hizmetleri ve sağlık teknolojilerinin önemini gösterdi. Bu açıdan aşı, ilaç, tıbbi tanı ve tedavi ekipmanları alanlarında ülke ihtiyacını karşılayacak ve küresel rekabetteki yerimizi güçlendirecek bir düzeye gelmesi önem arz ediyor. Diğer taraftan dijital teknolojilerin de ön plana çıktığı bu günlerde, geleceğin teknolojileri arasında sayılan tele-sağlık, mobil sağlık hizmetleri de dikkat çekiyor. Halihazırda Covid-19 pandemisinde ventilatör, dezenfektan, koruyucu ekipman üretimine yönelik adımlarımız ve TÜBİTAK koordinasyonunda aşı ve ilaç çalışmalarımız ile sağlık alanında milli çözümler geliştirme gayretindeyiz. TÜBİTAK ve KOSGEB destek programları ile bu alandaki çalışmaları destekliyoruz. Bundan sonraki süreçte de bu sektörlerdeki atılımlar odağımızda olacak.

“YERLİ YOĞUN BAKIM SOLUNUM CİHAZINI ÜRETTİK”

Sıfırdan başlayarak inşa edilen Ar-Ge ekosistemi, Türk sanayiine önemli avantajlar sağladı. Türkiye kısa zamanda yerli yoğun bakım solunum cihazını üretmeyi başardı. Bu konu hakkında görüşlerinizi alabilir miyiz?

Bildiğiniz üzere Bakanlığımız koordinesinde, Sağlık Bakanlığı’nın işbirliğiyle Arçelik, Aselsan, Baykar ve Biosys tarafından geliştirilen ve testlerden başarıyla geçtikten sonra hastanedeki ilk kullanımlarında hekimlerden tam not alan yerli yoğun bakım solunum cihazını çok kısa bir sürede kolektif bir çalışma ile üretmeyi başardık. Küresel salgın henüz ülkemiz sınırlarına girmeden çok önce tedbirlerimizi almaya başladık. Bu salgında en kritik ihtiyaçlardan birinin yoğun bakım solunum cihazları olduğunu bilincindeydik. Sağlık Bakanlığımızın envanteri solunum cihazı noktasında da güçlü. Ama biz, süreç içinde bir sıkıntıyla karşılaşmamak adına, bu işin ne kadar kritik olduğunun farkındalığı ile çok hızlı hareket ettik. Günümüzde pandemi nedeniyle bu cihazları ya da parçalarını parasını verseniz dahi satın alamıyorsunuz. Bu sebeple kendi imkanlarımızla bu cihazları üretmek için Sağlık Bakanlığımızla eşgüdüm içerisinde sürecin daha başında harekete geçtik. Çünkü biz, araştırma geliştirme altyapılarımıza, çalışkan ve becerikli mühendislerimize güvendik ve güvenmeye devam edeceğiz.

“AŞI VE İLAÇ ÇALIŞMALARINA DAHA VİRÜS GELMEDEN BAŞLADIK”

COVID-19’a karşı yürütülen aşı ve ilaç çalışmaları hangi aşamada? Bu çalışmalarınızdan da bahsedebilir misiniz?

Aşı ve ilaç geliştirme alanındaki çalışmalarımıza, virüs daha ülkemiz sınırlarına girmeden önce başlamıştık. TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi Gen Mühendisliği ve Biyoteknoloji Enstitüsü koordinasyonunda 29 farklı üniversite, 8 farklı özel sektör kuruluşu ve 9 kamu Ar-Ge birimi olmak üzere toplam 46 farklı kurum ve kuruluştan toplam 263 bilim insanımız yoğun olarak çalışarak önemli başarılar elde ediyorlar. Platform kapsamında 17 proje bulunmakta olup 2 ilaç moleküler modelleme, 2 yerli sentetik ilaç sentez ve üretimi projesi, 2 konvalesan plazma, 3 rekombinat nötralizan antikor ve 8 aşı projesi eş zamanlı olarak yürütülüyor. İlaç adayları için molekül tasarım çalışmalarında sanal tarama yöntemleri kullanılarak virüsün farklı hedef bölgelerinde etkin olabilecek ilaç adayları tespit ediliyor. İlaç adaylarının yerli kaynaklar ile sentez ve geliştirilmesine yönelik çalışmalar da yürütülüyor. COVID-19 Türkiye Platformu kapsamında sağlanan bu eşgüdüm ilaç geliştirme süreçleri için çok önemli. İlaç geliştirme projelerinde hem kimyasal hem de biyoteknolojik ilaç geliştirme süreçleri yürütülüyor. İlaç projelerinden birinde Haziran ayında yerli kaynaklarla sentez alanında önemli bir müjde verilmesini bekliyoruz. Tedavi yöntemlerinin geliştirilmesine yönelik gelişmeler de bulunuyor.

Aşı geliştirme projelerinde ise tasarım sürecini başarı ile tamamlayan aşı adayları elde edilmeye başlandı. Farklı tür aşı adaylarının geliştirilmesi süreçleri devam ediyor. Toplam 8 aşı geliştirme projesi için de yıl sonuna kadar klinik öncesi süreçlerin tamamlanması öngörüldü. Bazı aşı projelerinde ise daha erken sonuçlar elde edilebilecek. Aşı geliştirme projelerinden birinde hayvan deneyleri aşamasına gelindi.

“OSB’LER TÜRKİYE EKONOMİSİNE BÜYÜK KATKILAR SAĞLIYOR”

Organize Sanayi Bölgeleri’ne (OSB) baktığımızda karşımıza nasıl bir tablo çıkıyor? OSB’lerin ulaştıkları büyüklük itibariyle Türkiye ekonomisine sağladığı katkıları anlatır mısınız?

Ülkemizin kalkınma hamlesinde çok önemli bir paya sahip olan sanayi yatırımlarının planlı bir şekilde gerçekleştirilebilmesi, çevresel dengelerin korunarak verimliliğin ve sürdürülebilir kalkınmanın sağlanabilmesinde önemli bir rol üstlenen organize sanayi bölgeleri, aynı zamanda sunduğu istihdam imkanları özelliğiyle de ülke ekonomisine büyük katkılar sağlıyor.

Bakanlığımızca bugüne kadar 319 OSB’ye tüzel kişilik kazandırılmış olup, bu OSB’lerde yer alan 53 bin 589 parselde üretime geçildi ve yaklaşık 1 milyon 930 bin kişiye iş imkânı sağlandı. OSB’lerdeki boş parsellerin tahsisinin yapılarak üretime geçmesiyle birlikte bu sayının 2 milyon 500 bin kişiye ulaşması bekleniyor.

Bakanlığımız kredi desteği ile 2019 yılı sonuna kadar 190 OSB projesi tamamlanarak hizmete sunuldu. Tamamlanan bu projeler için OSB’lere 2020 yılı fiyatlarıyla 9,3 milyar TL kredi kullandırıldı.

Bakanlığımız 2020 yılı yatırım programında ise 23 yeni OSB projesi ile birlikte devam eden 102 adet OSB projesi bulunuyor, bu projelere bugüne kadar 2020 yılı fiyatlarıyla toplamda 2 milyar TL harcama yapıldı. Bakanlığımızca OSB uygulamalarına yönelik istikrarlı devlet desteğinin sağlanmasına devam edilecek. Ayrıca; 2020 yılında yaklaşık 10 bin kişiye daha istihdam imkânı sunacak olan toplamda 9 OSB projesini daha tamamlamayı planlıyoruz. 

“TEKNOLOJİK DÖNÜŞÜM SÜRECİNİ HIZLANDIRACAĞIZ”

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı olarak belirlediğiniz ‘2023 Sanayi ve Teknoloji Stratejisi’ hakkında neler söylemek istersiniz?  

Günümüzde hızla değişen dijital teknolojiler ekonomik dengeleri ve toplumları değiştiriyor. Kendi teknolojimizi geliştirmemiz, küresel ekonomide rekabet edebilecek ürünleri üretmemiz ve kendi markalarımızı oluşturmamız gerekiyor. Bu amaçla, yüksek katma değerli ve ileri teknolojiye dayalı üretime yoğunlaşmamız şart. Bakanlık olarak paydaşımız olan kamu kurumları, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları ile sanayimizin bu fırsatlardan yararlanabilmesi için politikalar ve projeler geliştirmeye, yetenek ve kapasitemizi artırmaya yönelik çalışmalar yürütüyoruz.

Bu hedefler kapsamında; Türkiye’nin “Milli Teknoloji Güçlü Sanayi” vizyonu çerçevesinde hazırlanan ve sanayicimizin yol haritasını oluşturan 2023 Sanayi ve Teknoloji Stratejisi’ni 18 Eylül 2019 tarihinde kamuoyu ile paylaştık. Teknoloji Odaklı Sanayi Hamlesi Programının hayata geçmesi ile birlikte başarılı projeleri destekleyerek yeni ürünler üretilmesine yönelik teknolojik dönüşüm sürecini hızlandıracağız. Bu belge, Türkiye’nin “Milli Teknoloji Güçlü Sanayi” vizyonunu gerçekleştirmede yol haritası olacak. “Yüksek Teknoloji ve İnovasyon”, “Dijital Dönüşüm ve Sanayi Hamlesi”, “Girişimcilik”, “Beşerî Sermaye” ve “Altyapı” olmak üzere 5 ana bileşenden oluşan stratejimiz doğrultusunda, ülkemizi sanayi ve teknoloji alanlarında 2023 hedeflerine taşıyacağız.

“SALGINDA TOGG DAHA AVANTAJLI KONUMA GELDİ”

Türkiye’nin Yerli Otomobili (TOGG) konusunda çalışmalarınız nasıl gidiyor? COVID-19 salgını, yerli otomobilin piyasaya çıkış zamanını etkileyecek mi?

Dünyayı etkileyen salgın sürecinde TOGG’un klasik OEM’lere göre daha avantajlı bir pozisyona gelmiş olduğu gerçeğinin altını çizmek istiyorum. Mevcut OEM’ler içten yanmalı motorlardan, elektrikli motora geçiş dönüşümünü kendi kaynaklarıyla finanse etmeyi planlıyorlardı. Fakat salgından ötürü, bu şirketlerin gelirlerinde çok ciddi düşüşler yaşandığı için küresel devler, elektrikli ve otonom araçlara ilişkin yatırımlarını ötelemeye başladılar. Hiç kuşkusuz bu durum bize önemli bir avantaj sağlayacak. Diğer yandan pandemi sebebi ile çalışma koşullarında oluşan zorluklar her kesimde olduğu çalışmaların ivmesini geçici süreliğine azalttı.

MİLLİ TEKNOLOJİ HAMLESİ

Türkiye, sanayide olduğu gibi teknoloji alanında da özellikle son yıllarda önemli atılıma geçti. Teknoloji sektöründe Türkiye nereden nereye geldi, sizden dinleyebilir miyiz?

TÜİK tarafından yayınlanan istatistiklere baktığımız zaman 2009 yılında 21,8 milyar TL olan Ar-Ge harcamamız 2018 yılında 2 katına çıkarak 44,8 milyar TL olarak gerçekleşti (2019 yılı sabit fiyatlarıyla). Sanayinin bu harcama içindeki payı da ilgili yıllar içinde yüzde 40’tan yüzde 60’a çıktı. Bu atılımın benzer şekilde Ar-Ge insan kaynağı arzında da olduğunu görmekteyiz. 2009 yılında 74 bin olan Tam Zaman Eşdeğer (TZE) Ar-GE personeli sayımız 2018 yılında 2 katına çıkarak 172 bin oldu. Sanayide çalışan TZE Ar-Ge personeli sayısı da 31 binden 104 bine çıktı. Toplam TZE Ar-Ge personelinin yüzde 60’ı da sanayide çalışıyor. Bu atılım Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımızın ilan ettiği milli teknoloji hamlesi kapsamındaki faaliyetlerimiz ve TÜBİTAK destekleri ile daha da güçlenecek.

2023 Sanayi ve Teknoloji strateji hedeflerimiz arasında yüksek ve orta yüksek teknoloji ihracatını artırmanın yanı sıra 23 akıllı küresel ürün çıkarmak, 10 Turcorn (Türk, en az 1 milyar dolar değerinde firma)  çıkarmak hedeflerimizle teknoloji odağımızı ortaya koymuş bulunuyoruz. Türkiye teknoloji ekosisteminde 113’ü yazılım odaklı olmak üzere 210 bilişim odaklı Ar-Ge merkezi, 2 bin 700’ün üzerinde TGB firması bulunuyor. Araştırma altyapıları ve sanayi yenilik ağ merkezi yapılarına yatırımlarımızla araştırma ve geliştirme faaliyetleri ile sanayinin ihtiyacını karşılayan ve yön veren mekanizmalar Bakanlığımızın kararlı politikaları ile oluşturuluyor.

“SALGINDA DİJİTAL TEKNOLOJİLERİN ÖNEMİ DAHA FAZLA ARTTI”

COVID-19 salgını özellikle dijitalleşmeye olan ilgiyi oldukça artırdı. Pandemi sonrasında teknoloji ve dijitalleşmenin geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Küresel salgın süreciyle birlikte dijital teknolojilerin öneminin her alanda çok daha fazla arttığı görülüyor. COVID-19 salgını ile birlikte sosyal izolasyon ve karantina önlemleri ülkeleri birçok alanda durma noktasına sürükledi, ama  bir yandan da hayatın devamlılığını teşvik edici çözümler arayışlarını tetikledi ve yeni normaller oluşturdu. Bunun yansımalarından biri de hali hazırda kullandığımız dijital teknolojilerin ve hizmetlerin kullanım alanlarının ve yaygınlıklarının artması oldu. Örneğin, COVID-19 sonrası dönemde ortak çalışmaya dayalı iletişim araçlarında ve yayımlama hizmetlerinde salgın başladığından bu yana iki kat trafik artışı gözlemlendi. Bunda, faaliyetlerini çevrim içi platformlara taşıyan kurumların ve eğitim sektörünün büyük bir etkisi var.

Geleceğin dünyasında ‘yapay zeka’ kuşkusuz çok önemli bir role sahip olacak. Yapay zeka sizce bir şans mı tehdit mi? Bakanlık olarak teknoloji ve yapay zeka alanında yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz? 

Dijitalleşme ekonomik, sosyal ve kültürel modelleri önemli ölçüde değiştirirken, küresel pazardaki rekabette de başarının anahtarını bilgi, teknoloji üretimi ve yenilikçilik olarak merkeze koydu. Örneğin, üretim zincirinin her aşamasının dijitalleşmesi, makina-insan-altyapı etkileşiminin sağlanması ile ‘Akıllı Üretim Sistemleri’nin geliştirilmesi sanayide bir paradigma değişimi yarattı. Buhar gücüyle çalışan mekanik sistemlerin kullanıldığı sanayi yaklaşık 300 yıl içerisinde siber fiziksel sistemlerin yer aldığı bir sisteme evrildi. Firma seviyesinde öngörülen etkilere bakıldığında bakım, kalite ve stok bulundurma maliyetlerinin azalması, pazara sürüm ve makinaların zorunlu olarak çalışmadığı sürelerde kısalma ve teknik personel verimliliğinde artışlar gibi kazanımlar ön plana çıkıyor. Üretimin en önemli unsurlarındaki bu kazanımlar sonucunda toplam verimlilik artışının sağlanması amaçlanıyor. Çeşitli sektörlerde yakalanacak bu verimlilik artışı ise, ulusal seviyede rekabet gücünün artması olarak karşımıza çıkacak.  Yapay zeka da bu dönüşümü mümkün kılan temel teknolojiler arasında yer alıyor. Bu anlamda bir şans olarak karşımıza çıkıyor.