Küresel piyasalarda yaşanan gelişmeler hız kesmeden devam ediyor. Hem gelişen piyasaları hem de gelişmekte olan piyasaları etkileyen, son dönemlerin piyasalarca yakından takip edilen konularını ve yansımalarını kısa başlıklar halinde incelersek: FED’in genişlemeci politikası yavaş yavaş sona eriyor. FED beklentilerden erken faiz artırımına gider mi? 
Avrupa ekonomisinde endişeler devam ediyor. ECB’de FED parasal genişlemeye gidecek mi? Yoksa müdahale direkt faizler üzerine mi olacak?
Rusya-Ukrayna gerginliği ilk günkü gibi fiyatlanmıyor olsa da piyasalar hala olası gerginlik ve savaş düşüncelerine kırılgan tepkiler veriyor? Putin’in bir sonraki hedefi neresi?

FED GÜVERCİN AÇIKLAMALARINA DEVAM EDİYOR
İlk toplantıda faiz artırım sinyali veren Yellen, son açıklanan veriler olumlu gelmesine rağmen güvercin tavrını koruyor. İlk toplantıda tahvil alımlarının bitiminden 6 ay sonra gibi bir zaman dilimi içerisinde faiz artırımının uygun olabileceği gibi şahin açıklamaların yerini, ekonomideki toparlanmayı ve istikrarı izlemeye devam edeceğiz açıklamaları almaya devam ediyor. FED tahvil alımlarını azaltmaya devam ederken, bir yandan da kredileri sıkılaştırmak ya da gevşetmek için FEDeral fon oranlarına getirebilecek alternatifleri araştırıyor. Genel olarak FED yetkilileri konuşmalarında kısa vadeli faiz oranlarının artması için belirli araçlar kullanacaklarını ve bunların kalıcı bir politika değişikliği anlamına gelmeyeceğini söylüyor. 
Banka yetkilileri iki alternatif araca bakıyor. Birincisi FED'in fazla rezervlere uygulayacağı faiz oranları. Bu rakam şu anda yüzde 0.25'te bulunuyor. Bu oranın şimdi düşük olması bankaların tüketicilere daha fazla kredi vermesini amaçlıyor. Ekonominin güçlendiği dönemde FED bu oranı da artırarak enflasyonu kontrol altında tutmaya çalışıyor. İkincisi ise FED'in ters repolar üzerindeki faizi. Bu yöntemle yeterli kriterleri yerine getiren finansal firmalardan nakit para alan FED, bunun karşılığında bir günlük FED hazine tahvilleri kredisi veriyor. FED aynı zamanda ileri dönemlerde ters repo faiz oranını artırarak ekonomideki diğer faiz oranlarının da artmasını bekleyebilir.
FED yetkililerinin açıklamalarına bakarsak hala somut adımlara uzak olduklarını ve alternatif araç arayışının devam ettiğini görüyoruz. Gelecek yıla kadar ise faiz artışı genel olarak beklenmiyor.

AVRUPA MERKEZ BANKASI ÜZERİNDEKİ BASKILAR ARTIYOR
Avrupa Merkez Bankası yetkilileri bölgenin uzun süreli bir ekonomik duraklamaya girmemesi için ilave faiz indirimi politikalarını gözden geçiriyor. Avrupa Merkez Bankası'nın orta vadeli enflasyon hedefi yüzde 2 iken, 18 ülkeli Euro Bölgesi'nde yıllık enflasyon hedefin oldukça aşağısında yüzde 0,7 seviyesinde bulunuyor. Bu da ek teşvik önlemleri alması için ECB üzerindeki baskıları artırıyor. Zayıf enflasyon deflasyon olarak da bilinen tüketici fiyatlarında düşüşe neden olabilecek şoklara karşı ekonomiyi oldukça kırılgan hale getiriyor. Bu da sonuç olarak şirket kârlarına ve tüketici harcamalarına zarar vererek borçların dönüşümünü zorlaştırıyor.
Son dönemlerde güçlenen Euro’dan ECB yetkilileri de rahatsız. Döviz kuru para politikasının bir hedefi olmamakla birlikte enflasyona etkisi nedeniyle önem arz etmekte. Diğer yandan piyasalar Draghi’nin 8 Mayısta yapmış olduğu parasal genişleme açıklamalarına yoğunlaşmış durumda. Dolayısıyla Euro Bölgesi ülkeleri olan Almanya ve Fransa’da da bu durumun farklı şekillerde yansımaya başlaması ECB üzerindeki baskıyı arttırıyor. Hatırlarsak, Almanya sanayi üretimi Mart ayında hayal kırıklığı yaratmıştı. Açıklanan son ZEW anketi de beklentilerin oldukça altında kalmıştı. Fransa da ise büyüme durma noktasına geldi. Tüm bu sıkıntılar göz önüne alındığında piyasalar Draghi’nin de dediği gibi haziran toplantısına kadar açıklanacak verileri yakından takip edecek.

PİYASALARDA RUSYA-UKRAYNA ETKİSİ SINIRLI KALMAYA DEVAM EDİYOR
2013 yılında Yanukoviç’in AB ile uzun süredir planladığı ortaklık anlaşmasını imzalamayıp, nakit yardımı, ucuz petrol ve doğal gaz karşılığında Rusya ile gümrük birliğine girmeyi seçmesiyle başlayan süreçte yeni bir aşamaya gelindi. Kırım’da referanduma gidilmesiyle bölgeyi kendi otoritesine almaya başaran Putin’in gözünü ülkenin doğusuna çevirmesiyle batıdan yükselen sesler yeni yaptırımları ve yeni arayışları doğurmaya başlamış durumda. Öyle ki Putin’in asıl amacının Kırım ya da tek bir kurtarılmış bölge olmayacağı, yani aklında Ukrayna’nın tamamı olduğu varsayıldığında önümüzdeki günlerde de sular pek durulacağa benzemiyor. Bu noktada Putin ile mücadele olarak her geçen gün artan yaptırımlar da pek işe yaramıyor. Zira Rus lider ülkesini ekonomik ve finansal anlamda zaten çoğu yaptırımın yapabileceğinden daha fazla yalnızlaştırmayı başarıyor.
Krizin başlamasıyla yatırımcılar da bu durumdan olumsuz etkilenmeye başladı ve ilk üç ayda 2008 yılından bu yana 50 milyar dolarlık sermaye çıkışıyla en yüksek kayıplar yaşandı. Toplamda baktığımızda ise 2013’te ülkeden 100 milyar dolarlık sermaye çıkışı gerçekleşti.

ABD’den gelen yaptırımlar Putin’i pek etkilemezken Rusya’nın elinin doğal gaz nedeniyle Avrupa’ya karşı güçlü olması Avrupa’yı da yeni arayışlar içerisinde sokmuş durumda.
Avrupa’nın Rusya’ya Doğal Gaz Bağımlılığı (&)
Yunanistan: 59,5
Bulgaristan: 100
Romanya: 86,1
Macaristan: 43,7
Slovakya: 99,5
Çek Cum.: 100
Polonya: 79,8
Litvanya: 100
Letonya: 100
Estonya: 100
Finlandiya : 100
Hollanda: 11,2
Almanya: 35,7
Avusturya: 71
Fransa: 15,6
Slovenya: 45,2
İtalya: 28,1

RUSYA’NIN AB’DEN AYLIK DOĞAL GAZ GELİRİ 5 MİLYAR DOLAR
Rusya, Avrupa Birliği’nin doğal gaz ihtiyacının üçte birini karşılıyor. Avrupa’ya gelen gazın yarısı da Ukrayna üzerinden taşınıyor. Rusya’nın Avrupa Birliği’nden aylık geliri 5 milyar dolar. Haliyle Rusya’ya olan bağımlılık azaltılmadan Rusya her anlamda batıya göre daha üstün konumda. Mayıs ayı kritik bir ay. Hatırlarsak, Rusya Enerji Bakanı Mayıs ayında Ukrayna’nın Gazprom’a olan borcunu ödememesi halinde gaz akışını keseceklerini açıklamıştı. Ukrayna’ya gelen gazın kesilmesi, yakıt ihtiyacının önemli bir kısmını Rusya’dan karşılayan Avrupa ülkelerini de zor durumda bırakacak. 
Tabii bu durumdan en az AB kadar Türkiye de olumsuz etkilenecektir. Yani Rusya elindeki kozu çok iyi kullanmaya devam ediyor. Ekonomik verilerden görüldüğü gibi, hem ekonomik hem de politik anlamdaki anlaşmazlıklar jeopolitik riskleri artırırken, özellikle batı ülkelerinde yeni yaptırımlar hazırlanırken enerjiye olan bağımlılığı düşürmek için de arayışlar başlamış durumda. Dolayısıyla Rusya-Ukrayna cephesinde yaşanacak gelişmeler tüm piyasalar açısından önemli olacak.