ABD ile Türkiye’nin komşu ülkeler haline dönüştüğü İkinci Körfez Savaşı sonrasında iki ülke NATO ittifakı içerisinde bir partner, aynı zamanda çıkarları birbiriyle örtüşmeyen sanal iki müttefik ülke olmaya başlamışlardır. Türkiye’nin hem ABD ile ilişkileri, hem de Rusya ile ilişkileri aynı anda sürdürmesinin güçlükleri somut gerçekler şeklinde ortaya çıkmıştır. Türkiye’nin Suriye’de güvenli bölge oluşturma girişimini her iki ülke ile görüşerek yapmaya çalışması ile sorunlar su yüzüne çıkmaya başlamıştır. Daha önce Rusya’dan S-400 füze sistemi almasıyla hızlanan ABD ile gergin ilişkiler günümüzde Suriye sorununda ABD’nin PYD/YPG ile beraber çalışması ile had safhaya ulaşmıştır.

Trump’ın, Türkiye’nin Suriye’de icra ettiği “Barış Pınarı Harekâtı” öncesinde, 9 Ekim 2019’da yazdığı mektup sıradan, diplomatik teamüllere uymayan ve tehdit dolu bir mektup olmuştur. Bu mektupta kullanılan dil bir şirket patronunun rakip veya hasım şirket patronuna karşı bile yazılamayacak bir üslupla oluşturulmuştur. Bu mektupta “Gel anlaşalım, sert bir adam olma, aptal olma” şeklindeki ifadeler dikkat çekmektedir. 1964 yılında Başkan Johnson’un Cumhurbaşkanı İnönü’ye yazdığı “Kıbrıs Sorunu” ile ilgili mektup ise tehdit içermekle beraber “Tek taraflı harekete geçemezsiniz, Sovyetler müdahale ederse yanınızda olmayacağız, sert tepki göreceksiniz, Kıbrıs’ta bizim silahları kullanamazsınız” gibi cümleler o tarihte büyük bir krize neden olmuştur.  Bu mektup Türk Amerikan ilişkilerinin yönünü değiştirmiş ve Türk kamuoyunda fevkalade olumsuz olarak karşılanmıştır. Ardından da Türkiye göreceli olarak NATO’ya daha az bağımlı politikalar izlemeye başlamıştır. Cumhurbaşkanı İnönü bu mektuba karşılık “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de o dünyada yerini alır” cevabı vermiştir.

Başkan Erdoğan ise 13 Kasım 2019’da ABD’ye gittiğinde “Bu mektupları sayın başkana takdim ettim” demiştir. İkinci bir mektubun varlığından da söz edilmektedir. İkinci mektup henüz kamuoyuna açıklamamıştır. Bu mektupların eşliğinde ve gergin bir ortamda başlayan görüşmelerden önemli bir sonuç çıkmasa da senatör Lindsey Graham “Bu ilişkiyi kurtarmayı umuyorum. Fakat bunun mümkün olduğunu sadece zaman gösterecek” diyerek ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin düzelmesinin zamana yayıldığını belirtmiştir. İki ülke arasındaki keskin tezat şeklinde cereyan eden farklı görüşlerin birçok konuda devam ettiği anlaşılmaktadır.

Sıcak bir karşılamanın yapıldığı görüşmelerde yeni bir sayfanın hâlihazırdaki sorunlar ile açıldığı ifade edilmiştir. S-400 ve F-35 konularında yaşanan sorunların bir sınama olduğu, bunun üstesinden ancak diyalog ile gelinebileceği belirtilmiştir. Terörizm konusuna da odaklanan Türkiye’nin; Erdoğan’ın “ABD’de 400 dönüm arazide yaşayan Fethullah Gülen’in oradan başka yerleri idare etmesi kabul edilebilir değildir” şeklindeki sözleri özellikle dikkat çekmektedir. Erdoğan, Mazlum Kobani adındaki teröristin ABD gibi bir ülkenin başkanı tarafından muhatap alınmasını üzüntüyle karşıladığını, bu teröristin yüzlerce insanın öldürülmesine sebep olduğunu belirtmiş ve CIA tarafından bu kişinin terörist olduğunun belgelendiğini söylemiştir. Buna karşılık Senatör Graham, İŞİD’i yenilgiye uğratanların Türkiye olmadığını, bu işi yapanların SDG (Suriye Demokratik Güçleri) ve büyük ölçüde Kürtler olduğunu söylemiştir. Ayrıca Graham, Türkiye’ye yaptırımlar konusunda “Hiç kimsenin yapamadığını Türkiye yaptı, kongreyi bir araya getirdiniz” demiştir. Erdoğan ise YPG/PYD örgütlerinin PKK’nın yan kuruluşları olduğunu ve bu teröristler ile Kürtleri birbirlerinden ayırdıklarını, sığınmacılar arasında Arap, Türkmen, Süryani, Yezidilerin dışında 350.000 civarında Kürt de olduğunu söylemiştir.

Basın toplantısı sırasında medya ilgili ilginç bir konuşma geçmiştir. Trump’ın Erdoğan için soru alırken “Türkiye’den sadece dost canlısı gazeteciler sorsun lütfen” ve ardından “Onlardan çevrede fazla yok” sözleri dikkat çekicidir. Erdoğan Sabah Gazetesi Yazarı Hilal Kaplan’ı soru sorması için seçmiştir. Hilal Kaplan sorusunu Trump’a yöneltmiş ve “Abdullah Öcalan’ın manevi evladı olan Mazlum Kobani’yi bu görüşme sonrası halen Beyaz Saray’a davet etmeyi düşünüyor musunuz” şeklinde bir soru sormuştur. Trump, Mazlum Kobani ile birlikte çalıştıklarını söylemiş ve ardından “Sizin harika başkanınınız ile de beraber çalışıyoruz” demiştir. Ardından farklı Kürt gruplarının farklı tanımlandığını, ama kısa sürede önemli ilerlemeler kat ettiklerini söylemiştir. Türkiye’nin harika bir ülke ve en fazla askeri ürün sattıkları ülkelerden bir tanesi olduğunu,  Türkiye’nin elindeki en iyi silahları ABD’nin ürettiğini söylemiştir. Ardından Başkan Erdoğan’ı kastederek “şimdi başkana soru sorabilirsiniz, sorduğun soru ile gazeteci olduğuna ve Türk hükümeti için çalışmadığınıza emin misiniz” sorusuna karşılık Hilal Kaplan “Ben mi? Tamam. Çok isterdim” şeklinde cevaplandırmıştır.

Trump, Türkiye’nin iyi bir NATO müttefiki olduğunu ve ABD olarak Türkiye ile iyi ilişkiler gerçekleştirmeye çalıştıklarını söylemiştir. Erdoğan ise DEAŞ ile mücadele ettiklerini, Barış Pınarı harekâtında PKK/YPG’ ye ağır darbe vurduklarını ve ABD ile mutabakatlarının devam ettiğini eklemiştir. ABD Kongresinde Ermeni tasarısının yeniden gündeme getirilmesi konusunda da 104 yıl önce savaş şartlarında yaşanmış bir mesele olarak bu konuda kararın siyasiler tarafından değil tarihçiler tarafından verilmesi gerektiğini belirtmiştir. ABD Başkanı Trump, S400 ve F-35 konularında Erdoğan’la birlikte senatörlerle görüşeceğini söylemiştir. Fakat görüşme sonrasında bir ilerleme kaydedilmediği anlaşılmaktadır. Trump, Başkan Erdoğan’ın “4 milyon mülteciye bakıyoruz” sözleri üzerine Türkiye’nin bu konuda ciddi harcama yaptığını ve Avrupa’nın bu konuda gerekeni yapacağını umduklarını ifade etmiştir.

Görüşme sonrasında yapılan değerlendirmelerde Trump’ın Erdoğan’ı, ABD ile Türkiye gerilimine rağmen, dost olarak karşıladığı ve Suriye’deki ateşkes nedeniyle Erdoğan’a teşekkür ettiği yazılmıştır. Alman medyasından Spiegel Online gazetesi “Patron Kim?” başlığı altında yapılan analizde “dünyanın en güçlü ülkesinin başkanı Erdoğan gibiydi, Türkiye Cumhurbaşkanı bu fırsattan istifade ederek basın mensuplarına önünde ABD’ye öğüt verdi ve eleştirdi” şeklinde yazmıştır. ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin yeniden iyileştirmesi niyetiyle yapılan görüşmelerin sonucu büyük bazı sorunların tamamen aşılamadığını ve zamana yayıldığını göstermektedir. Suriye, sığınmacılar, PYD/YPG, S-400, F-35 gibi büyük sorunların ertelenmiş olduğu gözükmektedir. Bu görüşmelerin olumlu sonuçlarından bir tanesi Senatör Graham’ın ABD Senatosu’nun gündeminde bulunan Ermeni Tasarısı oylamasına karşı görüş bildirerek oylamanın bloke edilmesine neden olmasıdır. Graham, senatörlerin tarihi yeniden yazmamaları ve onu olduğundan farklı göstermemeleri gerektiğini ifade ederek Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bu konuda aynı fikirde olduğunu göstermiştir. Bu görüşmenin en çarpıcı tarafı ise iki lider arasında kurulmuş olan kişisel bağdır. Yani ülkelerin arasında sorunlar olmasına rağmen liderlerin anlaşması 2 ülke arasındaki ilişkilerin hızla düzelmesi için çok iyi bir başlangıçtır.