Güncel

"BURAYA GELİP YAPTIKLARININ HESABINI VERECEKLER"

Abone Ol

Cumhurbaşkanlığı Külliyesi hakkında muhtarlara bilgi veren Erdoğan, Külliye kapsamında bölgeye ve Ankara'ya yakıştığına inandığı bir Beştepe Millet Cami'nin Ramazan ayında açılışının gerçekleştirildiğini, büyük bir kongre merkezi ile çok amaçlı salonların inşasının devam ettiğini, içerisinde 5 milyon cilt kitabın bulunacağı, dijital sistemlerle takviye edilecek Türkiye'nin en büyük kütüphanesinin de yine Külliye içerisinde yer alacağını, bu projelerin 2016 yılının sonuna kadar bitirileceğini anlattı. 

Göreve başlarken "Biz, tarafsız olmayacağız. Biz, daima milletimizin tarafında olacağız" dediğini anımsatan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Ülkemizde artık tüm provokasyonlara rağmen siyaset ve toplum mühendisliklerinin yerine milletin rızasına ve teveccühüne dayalı meşru siyaset yöntemleri almıştır. Elbette Türkiye bu noktaya kolay kolay gelmedi. 40 yılı bulan siyasi hayatım bunun mücadelesiyle geçti. Başbakanlık görevini devraldığımız günden itibaren bu mücadeleyi çok daha güçlü şekilde sürdürdük. Vesayetin her türünü milletimizin desteğiyle birer birer aştık. 2007 yılında bize cumhurbaşkanı seçtirmemek için tevessül edilen hukuk cinayetlerini hatırlayın, Cumhuriyet mitinglerini hatırlayın, darbe çığırtkanlıklarını sizler de gayet iyi hatırlıyorsunuz. İşte bu süreç cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçildiği bugünkü büyük değişime vesile oldu."

Erdoğan, şimdi de aynı çevrelerin bugün cumhurbaşkanını "millet değil, parlamento seçsin" dediğine işaret ederek, "Parlamento kim? Onlar milletin vekili. Halk, millet kim? Asıl. Aslın olduğu yerde vekilin hükmü olur mu? Bu bakımdan bu boş çabalar tamamen kıymetini yitirmiştir. Bu çabalar 2013 yılında önce Gezi olayları, arkasından 17-25 Aralık darbe girişimiyle farlı bir çehreye özellikle büründü. 2014 yılında 30 Mart'ta yapılan mahalli seçimler ve arkasından 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimi bu girişimleri akamete uğrattı" diye konuştu. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçimlerle Türkiye'nin demokrasine, kalkınmasına kastedenlerin bir kez daha sükutu hayale uğradıklarını belirterek, şunları kaydetti:

"Gezi ve 17-25 Aralık sürecinde şahsımı, o zaman bir resmi ziyaretim sebebiyle Cezayir'e gitmiştim, beni yurtdışına kaçmakla itham eden ihanet şebekesinin mensuplarının birer, ikişer yurtdışına kaçtıklarını görüyoruz. Şu ana kadar 100'ü aşkın bu şebekenin mensupları yurtdışına kaçmıştır. Biz, her hesabın üzerinde bir hesap olduğuna, kaderin üstünde bir kader olduğuna inanan insanlarız. Kendilerini herkesin ve her şeyin üzerinde görenler birer birer yıkılıp giderken, ülkesini terk ederken, biz burada olduğumuz gibi milletimizle el ele, kol kola, gönül gönüle yolumuza devam ediyoruz. 

İşte daha yeni, bu acımasız kararları verenler şimdi bakıyorsunuz Gürcistan üzerinden Ermenistan'a kaçıyorlar. Oradan da kim bilir nereye kaçacaklar o ayrı mesele. Tabii ki şu anda Türkiye olarak bizler de iz sürüyoruz. Bunlarla ilgili kırmızı bültenler hepsi, işte bir kısmı Romanya'da yakalandı biliyorsunuz. Bunlar da bir yerlerde muhakkak yakalanacak ve bunlar da yaka paça buraya gelip yaptıklarının hesabını er veya geç verecekler. Allah ömür verdiği, milletimizin desteği bizimle olduğu sürece inşallah bu yolda yürümeyi sürdüreceğiz."

7 Haziran seçimi öncesinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde vatandaşların üzerinde çok ciddi bir baskı ve tehdit iklimi oluşturulduğuna dikkat çeken Erdoğan, şunları söyledi:

 "İlgili kurumlarımız vatandaşlarımızın özgür iradelerini sandığa yansıtmalarını sağlama konusunda maalesef yetersiz kaldı, bunu açıkça söylemek zorundayım. Buna rağmen seçimler sonrasında ortaya çıkan tablo iyi değerlendirilebilir, Türkiye için yeni bir dönemin kapısı aralanabilirdi. Fakat bu da yapılmadı. Siyasi parti yönetimlerinin ortaya koyduğu ikircikli tavır Türkiye'yi sıkıntılı bir döneme itti. Hem bölgemizdeki gelişmeleri hem de bu şekilde oluşan belirsizlik ortamını fırsat bilen bölücü terör örgütü 11 Temmuz'da yeniden saldırılarına başlayacağını ilan etti."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 20 Temmuz'da Suruç'taki bombalı eylem bahane edilerek, "alçakça, kalleşçe, ahlaksızca saldırılara girişildiğini" ifade etti.

Evinde uykuda olan iki genç polisten çarşıda gezen, eşiyle çocuğuyla pazarda alışverişe çıkan binbaşıya, astsubaya kadar tüm kamu görevlilerine yönelik kalleşçe saldırıların başlatıldığını hatırlatan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

" 'Kaza var' diye olay yerine çağrılan trafik polisine yanında eşi ve çocuğu olduğu halde, özel otomobiliyle evine giden binbaşımıza kurşun sıkanların yüreklerinde zerre miktarı Allah korkusu olmadığını zaten biliyoruz ama inanın bunlarda en küçük bir utanma duygusu bile yok. Şimdi soruyorum bunlara destek veren, bunların yanında yer alan, akıllı olduğunu, köşelerde mürekkep akıttıklarını söyleyenlere sesleniyorum. Siz acaba bu ülkede milliyetperver, vatansever olduğunuzu neyle ispat edeceksiniz? Bu yavrularımızın katillerini, teröristleri savunanların yanında olmayı neyle izah edeceksiniz? Hem onların yanında yer alın, onlarla beraber hareket edin, öbür taraftan 'demokrasi, özgürlük' deyin. Bunun neresi özgürlük, neresi demokrasi? Eğer demokrasiden bahsediyorsan her şey parlamentoda, demokratik sistem içerisinde var. Gel mücadeleni parlamentoda ver. Ama bunlar arkalarına o silahlı güçleri almadıkları sürece parlamentodaki temsil güçlerinin bu denli güçlü olacağına inanmıyorlar. İnanmadıkları için de belli gurupları yanlarında toplamak, belli bazı köşe yazarlarını da destek kıtaları olarak yanlarına almak suretiyle ülkeyi, milleti parçalamanın gayreti içerisine giriyorlar."

"Tunceli-Erzincan yolunda teröristin nutuk attığını, yoldaki sivillerin de onları alkışladığını" anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bütün mesele devletin bütün kurumlarının el ele dayanışma halinde olmasıdır. Ama bu devletin içinde bir paralel yapı gibi bir zalim yapının olması çeşitli kurumların içerisine savrulmuş, serpilmiş olması süreci zorlaştırıyor. Bir taraftan bunları aşmanın mücadelesini veriyoruz" dedi.

"Dindar geçinenler söylüyor"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Sokak başlarını kazıyarak yolları trafiğe kapatmak, yollara mayınlı tuzaklar kurmak, yolları kesip insanları tehdit etmek, araçlarını yakmak, yol yapımını, baraj inşaatını engellemek... Bu barajlarla ne olacak? Su toplanacak, tüm kurak araziler sulanacak. Oralardan hidroelektrik santraliyse elektrik enerjisi üretilecek. Ama bunların ruhunda öyle bir anlayış var ki faturayı da hükümete, devlete kesecek. Ne diyecek, 'bak elektriğimizi vermiyor' . Elektriği kesen sensin. Doğal gaz iletişim hatlarını patlatan sizsiniz. Elektrik parasını da vermiyorlar. Bu anlayış içerisinde bu ülkede bunlar özgürlükten, demokrasiden bahsediyorlar. Böyle bir şey olabilir mi? Utanmadan, sıkılmadan, bunu da dindar geçinenler söylüyor, 'Allah'ın verdiği yağmurdan nasıl para alırsınız?' diyorlar. Allah'ın verdiği yağmur bu barajlar olmasa toprağa gider, dere, ırmak olur denize gider. Ama bu barajların bir maliyeti yok mu? Barajların, yüz milyonlarca, milyarlarca maliyeti var. Bunların işletme masrafları yok mu? Bunlarla ilgili sana verilen suyun bedelini ödemeyecek misin? Böyle bir mantık, anlayış olabilir mi? El ele, omuz omuza vereceğiz, siz değerli muhtar kardeşlerimin görevi çok ağır. Siz bu devletin en ücra köşedeki mahallesinin, köyünün temsilcisi durumundasınız, siz muhtarsınız, seçilmişsiniz, memur değilsiniz. Benim indimde seçilmiş atanmıştan her zaman öndedir. Demokrasinin güzelliği buradadır, demokrasinin zenginliği buradadır. Çünkü demokrasi, seçilmişlerin atanmışlarla asla mukayese edilemeyeceği bir rejimdir. Ama bunun hakkını da muhtarlarımızın başarılı bir şekilde vermesi gerekir. Milletin serbest iradesini muhtar, ismi üzerinde muhtar olarak aynen tepeye yansıtmalıdır."

Erdoğan, tarih boyunca bu topraklarda pek çok kadim medeniyetin doğduğunu, hüküm sürdüğünü ve yok olduğunu dile getirerek, "Millet olarak bin yıldır bu coğrafyada biz hüküm sürüyoruz. Anadolu'yu bu topraklara ayak bastığımızdan beri kesintisiz mücadele ve büyük fedakarlıklar sayesinde kendimize vatan yaptık. Bugün yaşadığımız sıkıntıların yüzlerce yıllık geçmişi var" ifadesini kullandı.

Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Anadolu sadece bizim değil, umudunu buraya bağlamış çok geniş bir coğrafyanın kalbinin attığı yerdir. Sadece yaşadığımız badireleri değil, işte bu özelliklerini de göz önünde bulundurarak, ülkemizi daha sıkı sıkıya sahiplenmek mecburiyetindeyiz. Anadolu coğrafyasındaki varlığımızı ilelebet sürdürme, ülkemize sahip çıkma mücadelemizi bugün de devam ettiriyoruz. Böylesine kucaklayıcı, böylesine şefkatli bir coğrafyada ayrımcılık yapıldığı iddiasıyla bozgunculuk peşinde koşmak, hele hele silaha sarılmak asla kabul edilemez. Silahlı saldırıya uğrayan bir devletin kendisini yine silahla savunma hakkı olduğunu en liberal aydınlar dahi kabul ediyor. Üstelik biz herhangi bir millet değiliz. Biz medeniyet davası olan, büyük hedefleri, büyük idealleri olan bir milletiz. Bu vasfımızdan vazgeçmediğimiz sürece de başımızdaki sıkıntıların eksilmeyeceğini biliyoruz. Yine biliyoruz ki bu vizyonumuzu kaybettiğimiz gün de bizi, ne bu coğrafyada ne de yeryüzünde bir gün bile barındırmazlar." 

"Güçlü bir siyasi irade gerekli"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'nin önündeki sorunlar güçlü bir siyasi iradenin gerekliliğini her geçen gün daha açık şekilde gösteriyor. Bunu sağlayacak yol hangisiyse onun izlenmesini temenni ediyorum. Demokrasinin ve siyasetin en önemli özelliği işte bu tür durumlarda millet iradesine dayalı çözümü daima masada tutuyor olmaktır" dedi.
{ "vars": { "account": "G-3HWH7J6WBF" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }