Son yıllarda küresel ekonomide büyük şirketlerin, yönetim kavramından, yönetişime geçtiği görülmektedir. Bunun başlıca sebebi; sürdürülebilir başarı ve güven duygusudur. Kriz ortamında bu iki kavramın etki alanı genişlemektedir.

Kurumsal Yönetişim (Corporate Governance), günümüz karmaşık ekonomilerinde faaliyet gösteren şirket veya diğer yapıların (kamu kurumları, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları vs.), global ölçekte marka olması, rekabete açık ve büyüme stratejilerini uluslararası ölçekte değerlendirmesi için ortaya konulan bir yeni bir “kavram”dır. 1990’lardan itibaren gelişmeye başlayan kurumsal yönetişim kavramı, küreselleşen dünya ekonomisinde, farkındalık yaratmak ve büyümek için kullanılan en önemli argümandır. Denilebilir ki yaşanan siyasi, ekonomik ve sosyal değişim ve gelişmelerin neticesinde ortaya çıkan, hem bir yönetim biçimi ihtiyacı, hem de bir sonuçtur. Kurumlar faaliyet gösterdikleri alanda sürdürülebilir başarıyı yakalamak için, benzerlerinden farklı ve daha iyi olmayı hedefler. Yönetişim; kurumdaki paydaşların, karşılıklı ve yapıcı bir iletişim içinde kaldığı, süreçlerin şeffaf, adil ve hesap verilebilir şekilde yönetildiği, bir yönetim anlayışını temsil etmektedir. Yönetim ve Yönetişim farklı kavramlardır. Ira M. Millste’in tanımına göre, Kurumsal Yönetim, bir şirketin, hak sahipleri ve kamuoyunun menfaatlerine zarar vermeyecek şekilde, mali kaynakları ve insan kaynaklarını kendine çekmesini, verimli çalışmasını ve bu sayede de hissedarları için uzun dönemde ekonomik kazanç yaratarak istikrar sağlamasını mümkün kılan kanun, yönetmelik ve gönüllü özel sektör uygulamaları bileşimidir.

Yönetişim ise, işin içinde ve merkezinde insan, yönetim, etkileşim ve iletişimin olduğu genel bir kavramdır. Yönetişim bir üst kimlik, yönetim ise bu kimlik altındaki alt bileşendir. Diğer bir deyişle, kurumun sürdürülebilir başarısı için, insan faktörünü, tüm yetenekleriyle, maksimum seviyede kullanmaktır. Yönetişimin ilkelerini oluşturan kavramlar ise, şeffaflık, hesap verilebilirlik, adil olma, sorumluluk taşımak, paydaşları bilgilendirme ihtiyacı ve karşılıklı iletişimde bulunmaktır. Bu ilkelere uyulmasının en temelinde “Güven” yatmaktadır. Bu güven duygusu, çalışanlara, paydaşlara, topluma ve müşterilere kadar sirayet etmeyi amaçlar. Son yıllarda küresel ekonomide büyük şirketlerin, yönetim kavramından, yönetişime geçtiği görülmektedir. Bunun başlıca sebebi; sürdürülebilir başarı ve güven duygusudur. Kriz ortamında bu iki kavramın etki alanı genişlemektedir.

Zira şirketlerin “güven” aşılaması ve krizi doğru yönetmesi şirketlerin marka değerini artırmakta, finansal kredibiliteleri yükselmektedir. Yönetişim bütüncül kavramdır ve bu bütüncüllük içinde başta tepe yönetim olmak üzere, tüm sistemin yaratacağı sinerjiyi fırsata çevirmek gerekir. Bu çerçevede; Kriz önleyici stratejiler geliştirmek, Piyasaya doğru ve sağlıklı bilgi akışı sağlamak, Göze alınması muhtemel riskleri belirlemek, Erken uyarı sistemi oluşturmak, Kriz önleyici plan hazırlamak, Fedakarlık oranını belirlemek gerekir. Şirketlerin kriz dönemlerinde uygulayacağı yönetişim kavramıyla birlikte, şirketlerin güven aşılaması sağlanarak, işbirliği ortamı sağlanır. Bu sayede sürdürülebilirliğini test eden firmalar, ekonomik kriz ortamında olası sapmaları doğru yönetir. Sorun sadece tepe yönetimin sorunu olmaz, piramidin aşağısına doğru yayılır. Öyle ki şirketlerin yönetişim uygulamaları, yönetişim uygulayan diğer tüm şirketlerin birbirlerini etkileyen ekosistemini oluşturur.