“Görünüş, gerçekliktir.” Avrupa Birliği (AB), görünen yüzü ile bir barış projesi, 2. Dünya Savaşı sonrası, Avrupa’yı bir daha savaşmayacak şekilde bir araya getiren, ekonomik ve siyasi entegrasyonun eşsiz modeli. Demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin geniş biçimde yaşandığı, ayrışmanın olmadığı, yüksek yaşam standardının olduğu bir değerler bütünü. 1957’de imzalanan Roma Antlaşması ile başlayan ve 64 yıldır devam edegelen bir süreç. Bugün AB’nin görünüşüne baktığımızda ne görüyoruz? AB nerede? Bundan sonra nereye gidecek? Sebep-sonuç ilişkisiyle değerlendirmeye ihtiyaç duyulan AB serüvenini anlamak gerekecek.

AB, bir çıkmazın eşiğinde geleceğini aramaktadır. Mevcut atmosfere baktığımızda; - Covid-19’un dünyayı kasıp kavurduğu ortamda pandemi, AB’de dayanışma duygusunu yıkıp geçti. AB’nin üzerinde uzlaştığı ve gurur duyduğu “AB Değerleri” yerle bir oldu. AB üyesi ülkeler, salgının ilk aylarında, birbirlerini neredeyse yok saydılar. - Brexit sonrası, Avrupa’da Almanya-Fransa ittifakı ile ABD-İngiltere ittifakının çekişmesine tanıklık etmekteyiz.

Fransa, NATO’suz bir AB Ordusu ve AB Savunma Doktrini tezini ortaya atıp, taraftar toplamaya çalışırken, ABD ve İngiltere, NATO’nun Batı’nın küresel savunma paktı olarak kalmasına inanmaktadır. - Küresel siyasette AB’nin etkin rol oynayamadığı gerçeğini de görmeliyiz. Bu başarısızlıklar silsilesi, Yugoslavya’nın parçalanmasıyla başladı diyebiliriz. Bosna Savaşı ve Sırp soykırımında AB bir varlık gösteremedi. Çin, Rusya ve ABD çekişmesine seyirci kaldı. Arap Baharı, Irak ve Suriye meselelerinde de durum aynıydı.

Özellikle mülteci sorununa yaklaşımıyla AB, insani değerlerde tamamen sınıfta kaldı. - AB anayasası, dış politika, karar alma mekanizmalarının güncellenmesi, Türkiye-AB ilişkileri, serbest ticaret anlaşmaları ve AB’de artan ırkçılık ve İslam düşmanlığı ile nasıl mücadele edeceğini bilmiyor olması, AB’nin küresel bir varlık olup, olamayacağını ve dünyaya sadece kendi pragmasıyla bakıp bakmayacağını da bize gösterecektir. Kısacası AB’ye dışarıdan bakıldığında, pusulanın yön bulma ibresi, sürekli oynamakta ve sabit durmamaktadır.

SONRA NE OLACAK?

Sosyal değişim kararı, AB’nin geleceği konferansı ve Yeşil Mutabakat. Bu üç kavram, bozulma ve uyumsuzluğun gölgesindeki AB’yi değiştirebilecek mi? AB’nin kurucu temel unsuru olan Fransa’da bile Frexit tartışmaya açılmışken AB, siyasi ve hukuki meşruiyetinin dışında, AB halkları nezdinde meşruiyetini sürdürebilecek mi?

Peki, AB’nin bugünkü liderleri, Avrupa halklarının nasıl bir AB istediğini biliyor mu? Elitistleşen AB kurumları, halka inebilecek mi? AB’li siyasiler, bürokratlar ve teknokratlar, üye ülkelerin kurumlarına tepeden bakmaya ve emretmeye devam edecekler mi? Bu sorunun cevabı, aslında AB’nin kuruluş felsefesinde saklıdır. Bugünün AB liderleri, AB kurucu antlaşmalarına ve ruhuna bakmalılar. 

Yapılması gereken sadece “değerler diyalektiği”nin örtüsünün kaldırılmasıdır. Zorunlu değişim AB için kaçınılmaz olmakla birlikte, değerler AB’sinin bir zorlamayla değişime uğratılması riski taşımaktadır. Değişimin gücü, değerlerden beslenir ve bu değerleri yaşatan da vatandaştır. Vatandaş ise sesini ve gücünü sivil toplum örgütlenmesinden almaktadır. Bu noktada sivil toplum diyaloğu yoluyla toplumların ve siyasilerin yakınlaşmasının yanında, AB kurumlarının da toplumla yakınlaşması gerekir. Belirsizlikler ortamında, AB’nin geleceği konferansının başarısızlığa şartlanması, AB’de yıkıcı ve kalıcı hasar bırakacaktır.

Bu açıdan değerlendirildiğinde, bu konferansın yeni açmazlara meydan vermeyecek şekilde, bir uzlaşı şemsiyesi altında, yapılması gerekir. Sonuçsuz bir zirve, AB’yi beklenmedik krizlere sürükleyebilir. Çevresel ve sosyal sürdürülebilirlik temel ilkesiyle ve sosyal yaşamı değişime zorlayacağı yeni nesil bir belge olan AB Yeşil Mutabakat (European Green Deal), yeni tüketici alışkanlıklarına da sebep olacaktır. Tarladan sofraya temiz ve güvenilir gıda, temiz enerji, sürdürülebilir endüstri 4.0/5.0, gibi içerikleri barından bu belge, yeni sosyal döngüye evrilecektir. Bu süreçte değişimin etkileyeceği ülkeler, bölgesel, sektörler ve insanlar olacaktır. Görüldüğü üzere AB, bir açmaz, belki de bir çıkmazın gölgesinde, dijitalizmin değişime zorladığı, eski dünya ile yenidünyanın çatışmasında ve ikilemindedir.

Son cümle şöyle diyebiliriz: Seçimlerimizin sonuçlarını öngöremeyiz ancak seçtiğimiz insanların, zeki, vizyon sahibi, öngörülü ve düşünceli insanlar olduğunu umabiliriz. Bu düşünceden yola çıkarak, AB liderlerinin bu meziyetlere uygun davranış beklemek, hepimizin hakkıdır. Evet 2021’in 9 Mayıs’ı hem Avrupa Günü’ne hem de Anneler Günü’ne denk geldi. O halde AB, bir anne şefkati ile hem AB toplumunu hem de dünyanın geri kalanını kucaklamalıdır.