Güncel

Albaraka Türk’ten ‘Dijitalleşme’ Atağı

Abone Ol

ÖZEL RÖPORTAJ: SİNAN SAYGI
Albaraka Türk Genel Müdürü Melikşah Utku, 2018 yılında Albaraka Türk olarak en önemli gündem maddelerinden birisinin dijitalleşme olacağını söyledi. Melikşah Utku, “Teknolojik gelişmelerle birlikte oldukça hızlı değişim ve dönüşüm gösteren dijital dünyada yerimizi sağlamlaştırmak, öncelikli hedeflerimiz ve hazırlıklarımız arasında yer alıyor. Ödemelerden mobil bankacılığa, para transferleri, blokchain ve BitCoin gibi alanlarda süratli bir şekilde inovasyonlarla karşı karşıya kaldığımız bir finansal dünyada, tüm süreçlerimizi dijitalleştirmek ve ‘dijit@lbaraka’ olarak yolumuza devam etmek istiyoruz.

Bu çerçevede Albaraka olarak Türkiye’nin geleceğine geçmişte olduğu gibi güçlü bir şekilde destek vermeye devam edeceğiz” dedi.
Albaraka Türk Genel Müdürü Melikşah Utku, Albaraka Türk olarak 2017 yılı yatırımlarını, 2018 ile ilgili hedeflerini ve katılım bankacılığının geldiği son durumu Ekovitrin’e anlattı.
2017, gerek büyüme gerekse yeni yatırımlar anlamında bankanız açısından nasıl bir yıl oldu? 2018 yılı ile ilgili yeni proje ve hedefleriniz nelerdir? 

2016 yılındaki oldukça kırılgan ve volatil ortamın ardından, 2017 yılında KGF sisteminin yarattığı olumlu ekosistemle kayda değer büyüme rakamları yakaladık. Bu dönemde Albaraka olarak aktiflerimizi 2017 yılının ilk 9 ayında yüzde 18 artırma başarısı gösterdik. Topladığımız fonlarda ise bu başarının da üstüne çıkarak yüzde 20’ye yakın bir büyümeye ulaştık. Fon maliyetlerinin yükseldiği, küresel akışın halen devam etse de görece olarak daraldığı bir atmosferde banka olarak çok ciddi bir mesafe kat ettik. Özellikle ekonomimizin can damarı olarak nitelendirdiğimiz KOBİ’lerimizin Türkiye için sahip olduğu önemin bilincinde olarak bu alandaki desteklerimizi artırdık. Hâl-i hazırda KOBİ’lerimizin toplam fonlamalarımız içerisindeki payı yüzde 45’e ulaşmış durumda. 

2018’de ise attığımız adımlar ve yaptığımız yatırımların etkisiyle önemli ölçüde farklılaşacağımızı düşünüyorum. Önümüzdeki yıl ve sonraki yıllarda hedefimiz, sağlam ve sürdürülebilir büyüme olmaya devam edecek. Bankacılık sektörünün büyümesine paralel olarak, önümüzdeki yıl yüzde 15 -20 oranında bir büyüme öngörüyoruz. Büyüme hususunda sayısal verilerin yanı sıra aktif kalitemizi iyileştirmeyi, kredi ve fon portföylerimizin çeşitliliğini artırarak daha güvenli ve etkin bir risk yönetimini gerçekleştirmek istiyoruz. Buna paralel olarak önümüzdeki dönem, bireysel ve kurumsal müşteri havuzumuzu genişletip tabana yayılan bir dağılım sağlamayı amaçlıyoruz.

2018 yılında reel ekonominin dinamosu diyebileceğimiz KOBİ’lerimizi de desteklemeye devam edeceğiz. Tüm bunların yanı sıra yeni yılda en önemli gündem maddelerimizden biri de dijitalleşme olacaktır. Teknolojik gelişmelerle birlikte oldukça hızlı değişim ve dönüşüm gösteren dijital dünyada yerimizi sağlamlaştırmak, öncelikli hedeflerimiz ve hazırlıklarımız arasında yer alıyor. Ödemelerden mobil bankacılığa, para transferleri, blokchain ve BitCoin gibi alanlarda süratli bir şekilde inovasyonlarla karşı karşıya kaldığımız bir finansal dünyada, tüm süreçlerimizi dijitalleştirmek ve “dijital albaraka” olarak yolumuza devam etmek istiyoruz. Bu çerçevede Albaraka olarak Türkiye’nin geleceğine geçmişte olduğu gibi güçlü bir şekilde destek vermeye devam edeceğiz.

“2018’DE 20 ŞUBE AÇMAYI PLANLIYORUZ”
2018 yılı ve sonrası yurtiçi ve yurtdışı şubeleşme alanında hedeflerinizi öğrenebilir miyiz? 


Günümüzde bankacılık sektöründe birçok işlem setinin dijital bankacılığa kaydığını ve bu nedenle şube kanalında maliyet yönetiminin ön plana çıktığını görüyor, bankaların artık şubeleşmek yerine optimizasyona yöneldiklerini gözlemliyoruz. Dolayısıyla önümüzdeki dönem için tek bir şube tipinden bahsetmek yeterli olmayacak. Albaraka olarak biz de bu kapsamda farklı şube tipleri oluşturmaya başladık. Her şube özelinde yapılan çalışmalarımız ile pazara daha kolay nüfuz etmeyi öngörüyoruz. Boyutu küçük ama etkinliği yüksek şube konseptleri üzerinde çalışıyoruz. Şubelerimizdeki dijitalleşme oranını artırarak müşterilerimize daha hızlı ve aktif hizmet verebilmeyi hedefliyoruz. 

Ancak tüm bu gelişmelere rağmen bir katılım bankası olarak şubeleşme yolunda atacağımız adımların hâlen olduğunu düşünüyorum. Yatırımlarını katılım bankalarında değerlendirmek, bankamıza daha kolay erişebilmek isteyen potansiyel müşteri kitlemize de hitap etmeye devam edeceğiz. Yeni yılda ise 20 şube açmayı planlıyoruz. Dolayısıyla açılan her şubede yeni personel alımıyla istihdama katkıda bulunacağız.

Albaraka Bankacılık Grubu’nun bir üyesi olarak yurtdışı ilişkileri ve iş yapma konularında büyük avantajlara sahibiz. Bahreyn merkezli olan grubumuz, bankacılık faaliyetlerini 15 ülkede aktif şekilde sürdürüyor. Yurtdışında Albaraka Türk olarak Irak’ın Erbil kentinde faaliyet gösteriyoruz ve şubedeki performansımız beklentilerimizin de üzerinde gerçekleşiyor. Nitekim, Yeni Entegre Ana Bankacılık Sistemini geliştirerek YurtDışı Bankacılık Paketi iAlbatros’u Erbil şubemizde hayata geçirdik. Farklı ülkelerin bankacılık mevzuatına uyum sağlayabilecek esnekliğe sahip alt yapıda oluşturulan iAlbatros’u muhtemel diğer yurt dışı şubelerimizde rahatlıkla kullanabileceğiz. Önümüzdeki dönemde hem fiziksel hem dijital kanalları kullanarak yurt dışında büyüme planlarımız mevcut. Ayrıca, yurtdışından gelen gurbetçi ve yabancıların Türkiye’deki ihtiyaçlarını karşılama noktasında gerekli tüm hizmet ve ürün altyapısına sahip olduğumuzu ifade edebilirim.

“DEĞERLERİNİZE DEĞER KATIYORUZ”
Bankacılık sektörünü değerlendirdiğimizde katılım bankacılığını farklı kılan özellikler nelerdir? Bankanızı, katılım bankacılığı sektöründe farklı kılan ürün, faaliyet ve sosyal anlamda uygulamalarınız hakkında bilgi verir misiniz?  

Katılım bankacılığı yola çıkış noktasındaki temel prensipleriyle konvansiyonel bankalardan ayrışan bir rota çiziyor. Hepimizin bildiği üzere, katılım bankacılığında faizsizlik prensibi esas. Yaptığı tüm işlemler İslam dininin çizdiği sınırlar içerisinde gerçekleşir. Öncelikle şunu ifade etmemiz gerekir ki, katılım bankacılığında ticari bir faaliyette olması gerektiği gibi risk paylaşımı esas. Fon kullanan ve fon kullandıran taraflar bu riski beraber üstlenir. Konvansiyonel bankalarda ise risk, fon kullandırma esnasında bankadan müşteriye transfer edilir. Bunun yanı sıra katılım bankalarında fon kullandırma esnasında işleme konu olacak reel bir varlık bulunma zorunluluğu mevcut.

Böylelikle katılım bankacılığı reel ekonomiyi doğrudan destekleyen bir hüviyette işlemlerini gerçekleştirirken, krizlere kaynaklık eden toksik ürünleri bünyelerinde barındırmaz. Örneğin, global krizin ana sebeplerden biri olan alacakların satışının katılım bankalarında kullanılmaması, risklerin transferini engelleyerek riskin büyümesini önlüyor.  Zaten kriz dönemlerinde gösterdiğimiz başarının temelinde de bu prensiplerin getirdiği sağlamlık var.  

Türkiye’nin ilk katılım bankası olarak senelerdir çok çeşitli ölçeklerde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. “Değerlerinize değer katıyoruz” misyonuyla çıktığımız bu yolda insanımızı ve insanımızın faydasını hep ön planda tuttuk. Dünyanın en iyi katılım bankası olma, hedefiyle hep adımlarımızı bu doğrultuda attık. Çok çeşitli toplumsal sorumluluk ve farkındalık projeleriyle “insani finans” söylemini gündemimizde tuttuk. Öğrencilerimizi, girişimci gençlerimizi, bu milletin istikbaline katkıda bulunacak tüm vatandaşlarımızı çeşitli proje ve burslarla destekledik. Katılım bankacılığı sektörü içerisinde dünyada bir ilk olarak girişimci zihinlerimizi destekleyecek Start-Up Hızlandırma Merkezi Albaraka Garaj’ı kurduk. Kültür ve sanat faaliyetlerinin birçok platformda destekçisi ve öncüsü olduk. Finansal hizmet noktasında da müşterilerimizin memnuniyetini prensiplerimiz çerçevesinde hep ön planda tuttuk. Fon kullandırma noktasında en az şirketimizin karlılığı kadar ülkemize katkıyı da göz önüne aldık. Bugün dünyada, Türkiye’de değil dünyada kâr-zarar ortaklığına dayalı projelerde faizsiz işlem yapan bankalar arasında oransal olarak birinci sıradayız. 

Bankanızın uyguladığı ‘Karlı Hesap’ hizmetinizin ayrıntılarını bizimle paylaşabilir misiniz? 
Kârlı Hesap, katılım bankacılığının temel işleyişi olan, “mudilerden para toplayıp, bu sermayeyi bankanın çeşitli projelerinde değerlendirmesi ve bu projelerden elde edilen kar ve zararı pay edip mudilere kâr payı dağıtması” sürecinin ilk adımı. Dolayısıyla bankamız açısından da en temel ve en yoğun olarak kullandırdığımız hizmetlerimizin başında geliyor. Faizsizlik prensibi kapsamında kâra da zarara da ortak olunması esasıyla çalışan karlı hesap ürünüyle ilgili son zamanlarda bankamızda önemli bir çeşitlilik de göze çarpıyor. Türk Lirası,  Euro ve USD olarak açılabilmesinin yanısıra, müşterilerimiz karlı hesabı altın olarak da açabiliyor, yani hesabınızdaki altın bakiyesi de karlı hesap olarak işlem görüyor.

Ayrıca belirli miktarlarda olmak üzere, kazandığı birikimi fiziki altın olarak da bankamızdan temin edebilme imkânını da müşterilerimize sunuyoruz. Son dönemde çıkarılan ve standart kârlı hesaptan daha yüksek kar dağıtımıyla öne çıkan Konut / Çeyiz Hesapları ile Hac / Umre Birikim hesapları da, bu amaçlar kapsamında uzun vadeli birikim yapmak isteyen müşterilerimizin beğenisini kazanıyor. 

“DİJİTAL DEVRİMİN ADIMLARINI ATTIK”
Bankacılık sektöründe dijitalleşme ağırlığını daha fazla hissettiriyor. Şubesiz bankacılık giderek yaygınlaşıyor. Bankanızın bu yöndeki çalışmaları nelerdir? 
Teknolojinin ve finansal inovasyonun bugün geldiği noktaya baktığımızda, dijitalleşmenin ve dijital bankacılığın çok yakın bir süreçte bir tercih ya da trend olmaktan çıkıp zorunluluk haline geleceğini düşünüyoruz. İnternet bankacılığı ve mobil bankacılık ile başlayan bu süreç, şu anda salt dijital platformları kullanan bankacılık örnekleri ile çok farklı bir boyuta kavuştu. Özellikle sağladığı maliyet avantajı göz önüne alındığında dijital ve mobil kanalları etkin kullanmak bir verimlilik ve farklılaşma alanı haline geldi.

Bu bağlamda Albaraka olarak dijital bir devrimin adımlarını atmış bulunuyoruz. Esasında bu dönüşüm sürecine 2015 yılında yenilediğimiz bankacılık altyapımız ile başladık. O dönemde “Simurg” adını verdiğimiz dönüşüm projemiz kapsamında, Albaraka’nın tüm altyapısı açık sistemlere taşınarak, yeni hizmet ve servislerin daha kısa sürede devreye alınması mümkün hale getirildi ve bu büyük dönüşüm birçok ödül alarak başarısını kanıtladı. Bunun yanısıra “boyutu küçük etkinliği yüksek” yeni nesil şube konsepti konusunda çok ciddi adımlar atıyoruz. Mobil alandaki etkinliğimizi artırarak müşterilerimizin işlemlerini hızlı ve efektif bir şekilde telefon ya da tablet üzerinden kolaylıkla halledebilmesi üzerine yoğunlaşıyoruz. Geleceğin teknoloji ve sistemlerini yakından takip ediyor, Albaraka Garaj bünyesinde FinTech Start-Up’larını destekleyecek çalışmalar yürütüyoruz.  

Geleceğe baktığımda ilkelerinden taviz vermeden, dijital teknolojileri en etkin şekilde kullanmak ve dijital değişime en hızlı şekilde uyum sağlayan banka olmak için çalışmayı sürdüreceğimizi söyleyebilirim. 2018 yılında tüm işlemleri ve kanallarıyla dijital bir Albaraka olabilme hedefimiz doğrultusunda ilerlemeye devam edeceğiz. Yeni projelerin yanısıra, mevcut uygulamalarımızda da hem kullanıcı tecrübesi, hem de zengin fonksiyon seti ile hizmetler sunacağız. Bu kanallardaki kullanıcı sayılarını daha yukarı çıkarmak için çalışacak, işlem adetleri ve hacimlerinin de artmasını sağlayacağız. 

“EN BÜYÜK ÖNCELİKLERİMİZ KOBİ VE ESNAFLAR”
Özellikle kamu bankalarının KOBİ’lere önemli destekler sağladığını görüyoruz. Sizin bankanızın KOBİ’ler ve esnaflarla ilgili özel çalışmaları var mı? 

Bankamızın en önemli büyüme önceliklerimizden birini KOBİ ve esnaflarımız oluşturuyor. Bu önceliği 2017 yılında satış ekiplerimizde organizasyon değişikliğine giderek ve KOBİ özel segmenti oluşturarak da somutlaştırdık. KOBİ ve esnaflarımızın sadece finansman ihtiyaçlarını değil, diğer bankacılık işlemlerinde de uygun koşul ve şartları sunmayı hedefliyoruz. Saha KOBİ satış ekiplerimiz aracılığı ile hem KOBİ’lerimize hem de esnaflarımıza finansal ihtiyaçlarını gidermek ve bankacılık hizmetlerini en hızlı şekilde karşılamak amacıyla müşterilerimiz özelinde değerlendirmeler yapmaya çalışıyor onlara özelleştirilmiş bir hizmet modeli sunmaya çalışıyoruz.

2017 yılında KOBİ’lerle ilgili en ön plana çıkan finansman desteği şüphesiz KGF kefalet sistemi altında yapılan kullandırımlar oldu. Bu kapsamda bu yıl içinde KOBİ‘lerimize ciddi kullandırımlar yaptık. Ayrıca yakın dönemde lansmanı yapılması planlanan “Esnaf Paketi” ile hız, sadelik ve düşük maliyet ile tüm bankacılık hizmetlerini sağlamayı planlıyoruz. Bilindiği gibi, KOBİ ve esnafımızın finansman taleplerini iletirken, yaptıkları yatırımın dönüşünü, finansman ve vade taleplerinde ödeme koşullarını iyi tespit etmeleri son derece önemli. Bulunduğumuz konjonktürde; gelirleri döviz ve döviz cinsi olmayan KOBİ ve esnaf müşterilerimizin dövize endeksli finansman taleplerinde kur risklerini göz önünde bulundurmaları da bu açıdan büyük önem arz ediyor. Banka olarak müşterilerimizi, finansman ve bankacılık işlemlerinden ziyade bu noktalarda da yönlendirmeye çalışıyoruz.2018 yılında da KOBİ ve esnaflarımıza yeni paket ve uygulamalarımızla desteğimizi arttırarak devam ettireceğiz.

KONUT VE İŞYERİ FİNANSMANI
Müşterilerinize konut ve işyeri edinme konusunda ne gibi hizmetler sunuyorsunuz? 


Konut ve işyeri finansmanı bankamız bireysel ürün portföyünün önemli bir kısmını kapsıyor. Varlığa dayalı olması ve reel ekonomiyi desteklemesi hasebiyle bankamızın kuruluş ilkeleriyle de örtüşen bu işlemler bankamız tarafından yoğun olarak kullandırılıyor. Albaraka olarak müşterilerimizin  konut ve işyeri edinmesini sağlamak adına uzun vadeler, değerinin yüzde 80’i oranında finansman imkânı ve cazip kâr oranlarıyla destek oluyoruz. Bu kapsamda dönemsel olarak yapılan konut finansmanı kampanyaları da müşterilerimiz tarafından yoğun bir talep görüyor. Yanısıra, son dönemde yabancı uyruklu müşterilerimizin artan konut/işyeri edinme talepleri doğrultusunda uygulamaya aldığımız “yabancı uyruklu müşterilerimize yönelik finansman” imkânı, katılım bankaları arasında ilk kez Albaraka tarafından sunulmuş olup, müşterilerimizden önemli ölçüde teveccüh gördü.

“SUKUK PİYASASINDA ETKİN ROL OYNUYORUZ”
Sukuk yöntemiyle kredi faaliyetlerinizi anlatır mısınız? 


Albaraka Türk olarak kira sertifikası ve sukuk piyasasında etkin rol oynadığımızı rahatlıkla ifade edebilirim. Yurtiçinde ilk kira sertifikası ihracımızı 2016 yılı Nisan ayında gerçekleştirdik ve 1,5 yıldır düzenli kira sertifikası ihracına devam ediyoruz. Önümüzdeki dönemlerde ihraç miktarımızı artırmayı hedefliyoruz. Yanısıra, son aylarda gerçekleştirilen kira sertifikası ihraçlarına da bankamızın arz ettiği miktarın yaklaşık iki katı talep geldi. Bu, bankamıza güveni ve itibarımızı kanıtlıyor. Nitelikli yatırımcıya satış, şeklinde gerçekleştirilen işlemlerin yanısıra ilerleyen dönemlerde tahsisli ihraç ve “Corporate Sukuk” gibi çeşitlendirme çalışmaları da yapmayı planlıyoruz. 
Banka olarak finansal derinliğimizi artırmak ve sermaye piyasaları, borsa gibi alanlarda daha etkin bir şekilde rol alabilmek için sukuk ve kira sertifikaları başta olmak üzere, bu ürünlere yönelik çalışmalarımızı ve yatırımlarımızı önümüzdeki dönemde sürdüreceğiz.

KATILIM BANKACILIĞININ 2025 HEDEFİ YÜZDE 15 PAZAR PAYINA ULAŞMAK
“Diğer katılım bankaları ile birlikte TKBB nezdinde ortaklaşa belirlediğimiz 2025’te pazar payımızı yüzde 15’e çıkarmak gibi oldukça iddialı bir hedefimiz var. Bu hedefe ulaşmamızın da ancak elbirliği şeklinde bir çabayla mümkün olabileceğini düşünüyorum.”

Ülkemizde katılım bankacılığının gelişimiyle ilgili düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz? Sektörün ulaştığı büyüklük hakkında bilgi verir misiniz? Katılım bankacılığının 2025 stratejisiyle ilgili yorumlarınızı alabilir miyiz?

Katılım bankacılığının Türkiye’deki tarihsel serüvenine baktığımızda, sektörümüzün oldukça güçlü verilerle büyüme gerçekleştirdiğini ifade etmek isterim. 2002 yılından bu yana sektörümüz yıllık yüzde 30 civarında bir büyümeyle pazar payını yüzde 6 civarına getirmiş, bu süreçte 15 bine yakın vatandaşımıza istihdam kapısı olmuştur. Bu rakamları değerlendirirken şunu da göz önünde bulundurmamızın elzem olduğunu düşünüyorum: Son 15 yılda döneminin en yüksek pazar payına sahip olan iki banka farklı zamanlarda, bildiğiniz üzere sektörden çıktı. Yaşanan bu şoka rağmen katılım bankacılığı bu ayrılıkların olumsuz etkilerini üstünden atmayı başardı ve geleceğe emin adımlarla yürümeye devam ediyor. Yaşanılan bu süreci değerlendirdiğimizde, katılım bankacılığının bugün geldiği nokta daha anlamlı bir hâl alıyor.

Ancak tabii ki katılım bankaları olarak biz bu oranları yeterli görmüyoruz. Diğer katılım bankaları ile birlikte TKBB nezdinde ortaklaşa belirlediğimiz 2025’te pazar payımızı yüzde 15’e çıkarmak gibi oldukça iddialı bir hedefimiz var. Bu hedefe ulaşmamızın da ancak elbirliği şeklinde bir çabayla mümkün olabileceğini düşünüyorum. Sadece katılım bankalarının çabasıyla değil, devlet kademelerinden müşteri düzeyine kadar geniş bir kesimde sahiplenilmesi gereken bir regülasyon ihtiyacı karşımıza çıkıyor. Bugün örnekleri dünyada mevcut katılım sigortacılığı, sukuk piyasaları gibi alanlarda daha çok faaliyet gösterilmesi, çok büyük miktarlara ulaşan yastık altı tasarrufların sisteme kazandırılması gerekiyor.

Özellikle sermaye piyasaları ayağındaki çabaların artırılması; SPK, Borsa İstanbul gibi kurumlarla koordineli çalışarak bu yönde piyasada daha etkin olunması gerekiyor. Bunun yanısıra İstanbul’un Küresel İslami Finans Merkezi olma yolundaki çok kuvvetli potansiyelini iyi değerlendirmemiz, bu hedef doğrultusunda geniş katılımlı bir çalışma yürütmemiz de büyük önem arz ediyor. Bu bağlamda, tarihte bir gecikme payı ihtimali olsa bile katılım bankacılığının bu hedef için gerekli potansiyele fazlasıyla sahip olduğunu, hatta orta ve uzun vadede bu hedeflerin de ötesine geçebileceğini düşünüyorum.

Avrupa ülkelerinde de yabancı bankaların faizsiz bankacılık sistemine yönelik ürünler geliştirdiklerini görüyoruz. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faizsiz finansal sistem, aslına bakarsanız uzunca bir süredir Müslüman ülkelerde olduğu kadar Avrupa ve Uzakdoğu’daki birçok ülkenin de kadrajına girmiş durumda. Günümüzde iki trilyon doların üzerinde bir büyüklüğe ulaşan bu sistemin potansiyeli dünya çapında fark ediliyor. Çok basit bir örnekle ifade edeyim: 1991 yılında Londra’da master eğitimi için bulunduğum sürede para ekonomisi dersine gelen hocam Charles Goodhart (daha sonra İngiltere Merkez Bankası Başkan Yardımcılığı da yaptı) bir hafta bir dersini İslam ekonomisine ayırdı. 25 senden fazla bir süre öncesinden söz ediyoruz ve aslına bakarsanız benim de İslam ekonomisi ve finansına olan ilgi ve alakamın kıvılcımları da o dönemde atıldı.

Dünya üzerinde de şu anda İslami finansman modelinin sunduğu avantajlar birçok yerde ilgi görüyor. Gittiğimiz her yerde biz de bu konuda elimizden gelen tanıtım çalışmalarını gerçekleştiriyoruz. İngiltere’nin İslami Finans çalışmalarındaki pozisyonu hepimizin malumu. Ancak sistem yeni oyuncu ve ülkelerin de ilgisini çekiyor. Bu bağlamda, örneğin Rusya’ya ve Çek Cumhuriyeti’ne giderek katılım bankacılığı modelleriyle ilgili sunumlar gerçekleştirdik. Bu ülkelerin merkez bankalarından çok ciddi ve olumlu dönüşler aldık. İslami hassasiyetlerden ve ideolojik bir yaklaşımdan ayrı olarak da değerlendirildiğinde, İslami Finansman modellemeleri çok kuvvetli seçenek ve hizmetler sunuyor. Bunun farkında olan uluslararası oyuncuların da, dediğim gibi, çeşitli vesilelerle teveccühünü görebiliyoruz. Bu noktada bu yaklaşımı oldukça kayda değer buluyorum.

Piyasalara baktığımızda 2017 nasıl bir yıl oldu? Dünyada ve ülkemizde ekonomik büyüme, emtia ve para piyasaları 2018 yılında sizce nasıl bir seyir izleyecek?
Hepimizin malumu olduğu üzere 2016 yılını ülkemiz açısından çetin sınavların verildiği bir dönem olarak geride bıraktık. 2017 yılında ülkemizin geçmiş yıldan izler taşıyacağı düşünülse de, ülkemiz 2016’nın etkisini üzerinden atarak oldukça sağlam bir refleks göstermiştir. Nitekim ikinci çeyrek büyüme verilerine göz attığımızda, Türkiye G20 ülkeleri arasında birinci sırada yer almıştır. Bu veriler ışığında geçtiğimiz yıldan Türkiye’nin 2017 yıl sonu büyüme tahminini yüzde 2 civarında belirleyen uluslararası kurumlar son güncellemeleriyle bu rakamı yüzde 5’in üzerine çekti. Son dönem öncü göstergeleri ise 2017 yılı geneli büyüme oranının yüzde 6-7 civarında olabileceğini bize işaret ediyor.

Bu noktada 2017 yılının başında yürürlüğe giren KGF’nin inkar edilemez bir etkisinin olduğunu söyleyebiliriz. Piyasanın canlandırılması ve ekonomik faaliyetlerin hareketlendirilmesi adına atılan bu adım kayda değer bir etki yarattı. Nitekim Başbakanımızın da yaptığı son açıklama ile bu kefalet sistemi başarısı nedeniyle devamlı hale getirildi. Bununla birlikte ülkemiz bütçe açığı, cari açık gibi rakamlarda sürdürebilir seviyelerde kalmaya devam ediyor. Takipteki kredi oranlarına baktığımızda Avrupa ortalamasına ve kriterlerine göre çok iyi durumdayız. 2017 yılında enflasyon açısından yüksek seviyelerde bir dönem geçirmiş olsak da, 2018 yılında daha sağlıklı ve tek haneli enflasyonları görebileceğimizi düşünüyorum.

Küresel anlamda baktığımızda 2009 yılında başlayan genişlemeci mali politikaların yavaş yavaş sonuna geldiğimizi görebiliyoruz. Özellikle ABD’nin duyurduğu bilanço küçültme planı, 2017 Aralık ayı ve 2018 yılında olmak üzere, yapılması beklenen üç ya da dört faiz artırımı, bununla beraber Avrupa Merkez Bankası’nın tahvil alımlarında kademeli kesintiye gideceğini açıklaması Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akışını ve bu ülkelerin kur değerlerini baskılayabilir.

Ancak şu aşamada 2018 yılına baktığımızda, bu sıkılaştırmanın kademeli ve öngörülebilir şekilde gerçekleştiriliyor olması, ayrıca İngiltere ve Japonya gibi büyük ekonomilerin sıkı para politikalarına geçişte acele etmemesi gibi faktörler 2018 yılında da sermaye akışının güçlü şekilde devam edeceğinin işaretini veriyor. Tabii, küresel finansal sistemdeki mali ve para politikalarıyla birlikte kur hareketlerini belirlemede jeopolitik gelişmeler yine ön sırada yer alacak. Yerel manada baktığımızda ise 2018 yılında da büyümemizin Avrupa ortalamasının üzerinde kalmasını bekliyorum.

Hükümetimizin de teşvikleriyle hız kazanan yatırım ortamı, turizm ve dış ticaret rakamlarında gördüğümüz sevindirici gelişmeler de bu öngörülerimizi destekliyor. Öte yandan, sınır komşusu olduğumuz ülkelerde yaşanan askeri gerginlikler, iç siyasette yaşanabilecek muhtemel kırılmalar, 2018’in son çeyreği ile birlikte gireceğimiz seçim atmosferi ve uluslararası sahada öngörülemeyen tansiyon yükselmeleri TL üzerindeki volatiliteyi artıran etmenler olarak karşımıza çıkabilir. Ancak, bu riskler uzun zamandır süregelen ve yönetmeyi bildiğimiz riskler olduğu için çok da büyük problem olacağını düşünmüyorum. Bu bağlamda döviz kurundaki son dönem volatilitesini de göz önüne aldığımızda TCMB’nin en azından 2018’in ilk yarısının sonuna kadarki dönemde sıkı duruşunu koruyacağını ve bu yönde mesajlar vermeye devam edeceğini düşünüyorum. Genel resmi değerlendirdiğimizde, 2018 yılını, son yıllara nazaran daha olumlu geçebilecek bir yıl olarak değerlendiriyorum.


 



 

{ "vars": { "account": "G-3HWH7J6WBF" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }