Her devletin en büyük gelir kaynağı şüphesiz “vergi”dir. Genel tanımı ile vergi; “devletin kamu giderlerini karşılamak üzere, kişilerden/kurumlardan zora dayalı olarak ve karşılıksız aldığı parasal değerdir.” Ancak günümüz modern devletlerinde vergi, kanunla düzenlenir.

İşin içine vergi girince doğal olarak, kimse vergi vermek istemez. Gerek tüzel, gerekse gerçek kişiler, (mükellefler) vergi vermemek veya en az vergi vermek için türlü yollara başvurur. Bunun için de kanunun açıklarından faydalanmaya çalışır ya da en kötüsü vergi kaçırır. Kısacası mükellef; ironik bir şekilde, vergiden kaçınmak ile vergi kaçırmak arasında ince bir çizgide gider gelir.

Vergi kavramının varlığı, beraberinde, muhasebe sistematiğini, başka bir deyişle de muhasebe bilimini doğurmuştur. (ortaya çıkmasına neden olmuştur) Muhasebe bilimi, devletin vergiyi kontrol etmek amacıyla kullandığı bir paradigmadır. Bu paradigmanın içinde ise yazılı kağıt evrak yığını diyeceğimiz “fatura” vardır.

Fatura, alıcı ile satıcı arasındaki alışverişin resmi belgesidir. Bu belgeler, binlerce şirketin, yüzbinlerce emtia için kullanmak zorunda olduğu resmi evraktır. Kontrolü ise muhasebe sistemi üzerinden, vergi daireleri aracılığı ile yapılır.

Elbette vergi genel bir kavramdır. Onlarca çeşidi vardır ve mükellefler tarafından elde edilen gelirlerin tamamı, farklı vergi türleri adı altında devlet tarafından maddi karşılık (para) olarak alınır.

Küresel dünyanın karmaşık ekonomi modelinde, fatura veya diğer gelir belgeleri dediğimiz milyonlarca evrak, devletin tek başına altından kalkabileceği yük olmaktan çıkmıştır. Devlet kontrol yetkilerinin bir kısmını, kanunla mali müşavir, yeminli mali müşavir olmak üzere, yetkili kişilere devretmiştir.

Genel tanımıyla mali müşavirler (MM, YMM, SMM vs), şirketlerin muhasebe sistemlerini düzenleyerek, raporlama, beyan verme, bağımsız denetim yapma, tastik gibi yetkileri elinde bulundurmaktadırlar. Kısacası milyonlarca evrakı, muhasebe sistemine kaydederek, vergi oluşumuna katkı sağlarlar.

Buraya kadar, klasik muhasebe sistemi içinde var olan kuralları ve oyuncuları tanımlayarak, verginin doğuşunu anlatmaya çalıştık. Ancak bilgisayar teknolojilerinin gelişmesi, dijitalleşme ile birlikte, muhasebe sistemi yeni bir yapıya doğru evrilmeye gitmektedir.       

Bilindiği üzere, yakın bir zamanda, bilgi sistemlerinin gelişmesiyle, e-devlet ve e-faturaya uygulamasına geçilmiştir. Böylece işlemler hızlanmış, kontrol mekanizmasının izlenebilirliği daha da kuvvetlenmiştir. Kayıp-kaçaklar azalma eğilimine girmiştir.

Ancak bu süreç elbette burada kalmayacak ve gelişerek devam edecektir. Daha karmaşık yazılım sistemleriyle birlikte, muhasebe sisteminin tamamen dijital bir ortama taşınması, devletin izlenebilirlik süreçlerinin gelişmesi anlamına gelecektir. Bu da devletin kontrol mekanizması gücünü artırması demektir. 

Dijitalleşme ile birlikte devlet, faturaları, vergi kaçaklarını, riskli şirketleri, şirketler arasındaki ticareti en etkin şekilde izleme olanağına sahip olacaktır. O zaman da karşımıza şu soru çıkacaktır: Devletin dijitalleşmesi ile birlikte, klasik muhasebe sistemi ve onun içindeki oyuncuların varlık sebebini ortadan kalkar mı? Yoksa evrilir mi?

Mali müşavirlik yapısının oluşmasının ana sebebi, devletin kontrol mekanizmasının zayıfladığıydı. Evrak ve işlem yükünün fazlalığıydı. Dijitalleşme ile birlikte, devletin kontrol gücü artacak ve kişiler değil, sistem (yazılım) kontrol gücünü sağlayacaktır.

Hiç şüphesiz önümüzdeki on yılda, bu dönüşüm kaçınılmazdır. Olaya pragmatik yaklaşmak zorundayız. Faturanın sanallaşmasıyla, sistemi yazılım  algoritmaları, belki yapay zekaya dayalı veri analizleri yapan sistemler takip etmeye başlayacak ve yazılım programları, insanın iş yükünü alacaktır. 

Değişimle alakalı en önemli örnek, kripto paralardır. Blokchain (blok zinciri) kodlaması ile dünyanın tanıştığı sanal paralar, bugün artık bir realite. Başlangıçta kripto paralara, dünya merkez bankaları, maliye bakanlıkları karşı çıkmıştı ancak bugün yasal zemine oturtulması konusunda, yoğun bir mesai harcanmaktadır. Aynı şekilde dünyada kağıt para yerine, kredi kartlarının kullanılması ve elektronik işlemlerin artması değişime başka bir örnektir.

Kripto paralar paradigması, mali sistemin dijitalleşmesi gerçeğini de gözler önüne seriyor. Şüphe götürmeyen gerçek, audit (kontrol/denetim) pazarının daralacağıdır. Bu açıdan bakıldığında konvansiyonel mali müşavirlik kurumu, devletin tümüyle dijital sistem içine girmesiyle birlikte, rol değiştirecektir.  

Data minig/veri madenciliği uygulamaları ve gelişmiş yazılım algoritmaları ile devlet öz denetim gücünü asli yerine çekecek, yani kendi üzerine alacak ve bu gücünü çok büyük oranda artıracak ve niteliğini de aynı düzeyde yükseltecektir.

Dijital sistemin denetlemesi sonucu, kaydedilen kayıp-kaçakları, usulsüzlükleri veya risk olarak gördüğü durumları yeni dönemde mali müşavirler “rapor” haline getirecek ve şirketlerin savunmasını yapacaktır. Kısacası şirket namına bilişim konusunda altyapıya hakim olmak zorunda kalarak, mali avukatlık pozisyonuna geçiş yapacaktır. Mevzuat konusunda verilen danışmanlık fonksiyonları ise bu gerçeğe bağlı olarak yapısal olarak değişecektir.

Peki, hali hazırda, mali müşavirlik sistemi bunun farkında mı? Veya değişim ve dönüşüme ne kadar hazır?