Arap Baharı’nın son domino taşı Suriye’ye çarptı, ancak beklenen devrilme etkisi hemen olmadı. Esat rejimi direndi. Bunun başlıca nedeni Suriye’nin arkasında Rusya, Çin ve İran’ın olmasıdır.

Dış politikada Davutoğlu, Dışişleri Bakanı iken başlayan stratejik derinlik, komşularla sıfır sorun, düzen kurucu ve aktif siyaset yoluyla bölgesel oyuncu olma konusundaki çabalar, Türkiye’nin dış politika da içinden çıkılmaz sorunlar yumağına doğru son hızla gidiyor. Ancak yaşanılan son siyasi ve diplomatik gelişmeler, artan terör olayları, DEAŞ, DAİŞ, IŞİD; PYD terör örgütleri, global oyuncuların Ortadoğu bölgesindeki bilek güreşi derken, Türkiye-Rusya krizi ve İran-Suudi Arabistan açmazı adeta bizi “Bermuda Şeytan Üçgeni Girdabı”nın içine doğru çekiyor. Sondan geriye doğru olaylara bakarsak, bunun sinyallerini daha rahat analiz edebiliriz. Öncelikle ilk ele almamız gereken konu; Suriye meselesi içinde ortaya çıkan açmaz. Türkiye, Suriye’de Esat rejimi ile ağır sorunlar yaşıyor. Hatta rejimin devrilmesini (go home Esat) istiyor. Arap Baharı’nın son domino taşı Suriye’ye çarptı, ancak beklenen devrilme etkisi hemen olmadı. Esat rejimi, beklenmedik şekilde direndi. Bunun başlıca nedeni ise Suriye’nin arkasında Rusya, Çin ve İran’ın olmasıdır. Aynı şekilde Suriye’de var olan çok yapılı etnisitenin uzlaşı içinde tek muhalif olamamaları da Esat rejiminin kalmasında etkili oldu. Zira Batı kime nasıl ve ne şekilde destek olacağını bilmiyor. Kimin kimi desteklediği çok bilinmeyenli denkleme dönüşürken, aradan sıyrılan terör örgütleri, dünyaya adeta kan kusturuyor. Türkiye, Esat rejimin hala yıkılmamasından dolayı duyduğu rahatsızlığı her platformda dile getiriyor. Rusya, Çin ve İran’ı eleştiren açıklamalar yapıyor. Batı’ya Türkiye’yi yalnız bırakmasından dolayı kızıyor. Özellikle Rusya’nın jetini düşürmesinden sonra, Rusya Türkiye gerginliği daha da belirgin hale geldi. Rusya Suriye’nin topraklarında, Esat ile birlikte savaşıyor. Bu bağlamda Türk dış politikasının dengelerindeki yap-bozun parçaları bir türlü yerine oturtulamıyor. Güçlü ve baskın bir ülke olmayınca da faturayı ödemek Türkiye’ye düşüyor. NATO’nun 1991 Lizbon Zirvesi’nde aldığı yeni karar çerçevesinde yeni konsepti; dünyada askeri güç olmaya adaylıktı. Denetlenemeyen veya kontrol edilemeyen ulus devletlerine karşı bir askeri güç olmaktı. (Libya, Kuzey Kore, İran, Suriye vb.)

NATO Suriye krizinde son zamanlarda verdiği en güçlü mesajları vermek suretiyle hep Türkiye’nin yanında yer aldığını gösterdi

NATO Suriye krizinde Türkiye’nin yanında yer aldığını gösterdi!
ABD, Orta Asya’nın siyasi ve  ekonomik kontrolünü Rusya ve Çin’e bırakmak istemiyordu ve bu nedenle de Ortadoğu’da ve Orta Asya’da yeni bir düzene ihtiyacı vardı. ABD’ye göre, Avrupa Savunma Örgütü, yumuşak bir örgüttü. Dolayısıyla ABD yumuşak bir AB savunması ile Orta Asya’yı kontrol edemeyeceğini biliyordu. Bu yüzden de ABD, bölgedeki güçlü müttefikleri (Türkiye, İsrail, Suudi Arabistan gibi) ve NATO marifetiyle yeni bir denge oluşturmaya başladı. BU bağlamda da bölgede sorun çıkaran ve çıkaracak olan ülkeleri de ekarte edebilmek maksadıyla Arap Baharı yoluyla birer birer devirdi ve devirmeye de devam ediyor.
NATO Suriye krizinde son zamanlarda verdiği en güçlü mesajları vermek suretiyle hep Türkiye’nin yanında yer aldığını gösterdi! Savaş haricinde her türlü desteğini esirgemedi. Öyle ki NATO sanki Türk Dışişleri sözcüsü gibi konuştu. Türkiye’nin her toplantı talebine anında yanıt verdi. Ancak Rusya Esat rejiminin gitmesine şiddetle karşı çıkıyor. Aynı şekilde Çin ve İran’da Esat’a açık destek veriyor. Durumun bu halde olması, Türkiye’yi Ortadoğu’da yalnızlaştırma riskini ve düzen kurmada etkin aktör olmayı zorlaştırıyor. Salt NATO desteği de yeterli değil, Obama Suriye batağına girmek istemiyor. Durumu “idare” etmeye çalışıyor. Zaten bu yıl içinde Kasım’da ABD’de Başkanlık seçimi olacağı için, Obama muhtemelen bu sorunu yeni başkana bırakacaktır. Hal böyleyken, Türkiye’nin önümüzdeki yakın dönemde Suriye meselesinde tavrını nasıl koruyacağı doğrusu merak konusudur. Esat rejiminin önümüzdeki aylarda gitme olasılığının olmaması halinde sorun daha da derinleşecektir. Suriye sınırında sürekli bir savaş halinin olması, terörün tekrar buradan beslenmeye başlaması, Suriye’nin bölünme riski ile Irak ve Suriye Kürtlerinin olası birleşmesi, Türkiye’nin bölgede düzen kurucu olmayı bir kenara bırakıp, yeni oluşumun başına dert olmasının nasıl bertaraf edileceğinin derdine düşmesi anlamına gelecektir ve Esat Türkiye’nin başına işte o zaman gerçekten bela olacaktır. Ayrıca Türkiye’nin özellikle de Rusya ve İran’a olan enerji bağımlılığı düşünülürse, Türkiye-Suriye-Rusya-İran bermudasında fütüristlik anlamda nelere gebe olacağını düşünmek gerekir.