Denetlenemeyen para akışları, vergilendirilmemiş gelirler ve dijital ödeme sistemlerinin kötüye kullanılması, bu suçun karmaşık yapısını giderek derinleştirmektedir. Son dönemde gündeme gelen iki gelişme —hakemlerin bahis oynaması skandalı ve Papara’nın faaliyet izninin iptal edilmesi— bu tablonun ne kadar vahim bir noktaya ulaştığını bir kez daha göstermiştir.
Hakemlerin Bahis Skandalı
Sporun özü adalet ve rekabet duygusudur. Ancak hakemlerin dahi bahis oynadığına ilişkin iddialar, yalnızca bir disiplin ihlali değildir ve kamu vicdanında onarılması güç bir yara açmıştır. Hakemler, sporun adil yürütülmesinden sorumlu kişiler olarak toplum nezdinde kamu güvenini temsil etmektedir.
6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun’un 20. maddesi uyarınca hakemler “kendilerine karşı işlenen suçlar bakımından kamu görevlisi sayılır.” Her ne kadar lafzı itibarıyla bu hüküm yalnızca mağduriyet hâllerine yönelik görünse de, Anayasa Mahkemesi’nin 2024/75 esas sayılı dosyasına ilişkin kararında Türkiye Futbol Federasyonunun (TFF) kamu tüzel kişiliğini haiz olduğuna ilişkin tespiti ve kamu güveninin korunması amacı dikkate alındığında, hakemlerin işledikleri fiiller bakımından da kamu görevlisi olarak değerlendirilmesi hususu yorumlanmalı ve gerekli adımlar atılmalıdır.
Hakemlerin görevinden kaynaklanan nüfuzunu kullanarak bahis faaliyetinde bulunması hâlinde, fiilin kamu güvenini doğrudan zedeleyen bir nitelik kazandığı açıktır. Dolayısıyla bir hakemin legal veya illegal bahis faaliyetinde bulunmasının, yalnızca 7258 sayılı Kanun kapsamında “bahis oynama” kabahatini değil, aynı zamanda Türk Ceza Kanunu kapsamında bir suçu da oluşturabileceği yönündeki değerlendirmelerin önünü açmak gerekmektedir.
Bu itibarla, hakemlerin legal veya illegal bahis faaliyetlerine karışması yalnızca etik bir zafiyet değil; aynı zamanda kamu görevi bilincinin ihlali ve kamu güvenine yönelen ağır bir eylem olarak görülmelidir. Bu tür fiiller, yalnızca sporun adaletine değil, aynı zamanda kamu idaresine duyulan güvenin bütününe zarar vermektedir.
Dijital Finans Sistemleri ve Papara Olayı
Bir diğer dikkat çekici gelişme ise, elektronik para kuruluşu Papara şirketine öncelikle kayyum atanması ve sonraki süreçte ise kuruluşun faaliyet izninin iptal edilmesi olmuştur. Bu karar, finansal teknoloji alanında faaliyet gösteren kuruluşların sorumluluklarını ve denetim mekanizmalarının önemini bir kez daha gündeme taşımıştır.
Papara, kullanıcılarına hızlı ve kolay para transferi imkânı sunan bir sistem olarak, özellikle gençler arasında kısa sürede büyük bir popülarite kazanmıştır. Ancak önceki yazımızda da belirttiğimiz üzere, bu tür dijital platformlar yeterli denetim ve kimlik doğrulama süreçleri uygulanmadığında, yasa dışı bahis organizasyonlarının para transfer aracı haline gelebilmektedir.
Nitekim MASAK ve ilgili kurumların tespitlerine göre, bazı dijital cüzdan hesapları yasa dışı bahis gelirlerinin toplanması ve dağıtılması amacıyla kullanılmaktadır. Hesap açma sürecinin bu denli kolay ve denetim mekanizmalarının zayıf olduğu bir ortamda, bu tür kötüye kullanımların önüne geçilmesinin güç olması da şaşırtıcı değildir.
Denetim, Bilinç ve Sorumluluk
Yasa dışı bahisle mücadele, yalnızca cezai yaptırımlarla değil; finansal gözetim, teknolojik denetim ve toplumsal bilinçlendirme mekanizmalarının birlikte işletilmesiyle mümkündür. Hakemlerin bahis oynaması örneği, “suçun sıradanlaşması” tehlikesine dikkat çekerken; Papara vakası ise finansal sistemdeki denetim açıklarını gözler önüne sermektedir.
Bu tablo, özellikle maddi imkânları sınırlı gençlerin yasa dışı bahis sarmalına sürüklenmesinde yalnızca bireysel tercihler değil, bankalar ve finans kuruluşlarının kolay kredi verme politikalarının da etkili olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla, kolay kredi sağlanması uygulaması da bu bağlamda ayrıca tartışılması gereken bir husustur.
Devletin ve ilgili denetim kurumlarının finansal kuruluşlar üzerindeki kontrol mekanizmalarını güçlendirmesi kadar; bireylerin de bu sistemlerin kötüye kullanılmasına aracı olmamaları yönünde bilinçlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Özellikle banka veya dijital hesaplarını küçük bir kazanç karşılığında başkalarına kullandıran kişilerin, suçun bir parçası haline geldikleri unutulmamalıdır.
Yasa dışı bahis artık sadece bir “internet suçu” değil, sosyal güven, adalet ve finansal düzen kavramlarının bütününü ilgilendiren bir yapıya bürünmüştür. Hakemlerin bahis oynaması olayı, spordaki adaletin sarsıldığını; Papara’nın faaliyet izninin iptali ise finansal sistemin ne kadar kırılgan olabileceğini göstermiştir.
Bu tablo karşısında yapılması gereken, hem bireysel hem kurumsal düzeyde sorumluluk bilincini artırmak, yasa dışı bahisle mücadelenin sadece kolluk kuvvetlerinin değil, toplumun her kesiminin ortak görevi olduğunu hatırlatmaktır.