Türkiye ekonomisi için ihracat, büyümenin sürdürülmesi ve dış finansman ihtiyacının azaltılması bakımından temel bir araç olmaya devam etmektedir. Son yıllarda üretim kapasitesindeki artış, sanayide dönüşüm çabaları ve yeni pazar arayışları, Türkiye’nin dış satımını belirgin biçimde güçlendirmiştir. 2026’ya doğru ihracatın tarihi zirvelere yaklaşması, Türkiye’nin küresel tedarik zincirlerinde daha görünür bir konuma geldiğini göstermektedir. Ancak uzun vadeli başarı için pazar çeşitliliğinin genişlemesi ve özellikle yüksek gelirli pazarlarda daha güçlü bir yer edinilmesi kritik önem taşımaktadır. Bu bağlamda ABD pazarı, büyüklüğü, talep niteliği ve stratejik yapısıyla Türkiye açısından özel bir konuma sahiptir.
İHRACATIN NİTELİĞİ GÜÇLENİYOR
Türkiye ihracatında ağırlık AB ülkelerinde olsa da ABD son dönemde öne çıkan bir pazar haline gelmiştir. Bu pazardaki yüksek talep kapasitesi, Türkiye’nin katma değerli ürünlerini ölçeklendirme fırsatı sunmaktadır. Makine-teçhizat, elektrik-elektronik, otomotiv yan sanayi ve mücevherat gibi alanlarda belirgin bir artış yaşanması, Türkiye’nin ihracat kompozisyonundaki dönüşümü somutlaştırmaktadır. ABD gibi rekabetin yoğun olduğu bir pazarda yer edinmek; üretim kalitesi, tasarım, dayanıklılık ve markalaşma gibi unsurları öne çıkardığı için firmalar üzerinde olumlu bir gelişim baskısı yaratmakta, bu da uzun vadede ihracatın niteliğini güçlendirmektedir.
DİJİTALLEŞME VE MARKA BİLİNİRLİLİĞİ
Türkiye–ABD ticari ilişkileri siyasi dalgalanmalara rağmen son yıllarda istikrarlı bir artış göstermektedir. Bununla birlikte, ABD pazarına ihracatta bazı yapısal engeller bulunmaktadır: Uzaklık nedeniyle yüksek lojistik maliyetleri, ABD’nin sıkı teknik standartları, sertifikasyon yükü ve özellikle Asya ekonomilerinin fiyat avantajı. Ancak pandemi sonrası dönemde ABD’de tedarik zincirlerini çeşitlendirme eğiliminin güçlenmesi, Türkiye açısından önemli bir fırsat yaratmıştır. Üretim kalitesi, esnek üretim modeli, genç iş gücü ve güvenilir tedarikçi imajı Türkiye’yi ABD şirketleri için giderek daha cazip bir ortak haline getirmektedir. Bunun desteklenmesi için firmaların ABD’de doğrudan pazar erişimini güçlendirmesi, dijital kanalları daha etkin kullanması ve marka bilinirliğini artırması önemlidir.
İHRACAT EKONOMİNİN AMİRAL GEMİSİ
Türkiye’nin ABD pazarındaki konumunu güçlendirmesi için stratejik bir politika çerçevesi gerekmektedir. Katma değeri yüksek üretimin teşvik edilmesi, Ar-Ge ve inovasyon yatırımlarının artırılması, yüksek teknoloji sektörlerinde yatırım ortamının iyileştirilmesi Türkiye’nin rekabet gücünü ileriye taşıyacaktır. Lojistik altyapının geliştirilmesi, özel taşımacılık hatlarının oluşturulması ve navlun destekleri, uzak pazar dezavantajını azaltacaktır. ABD standartlarına uyum süreçlerinde sağlanacak destekler ise firmaların giriş maliyetlerini düşürerek rekabet gücünü artıracaktır.
Ekonomik diplomasinin güçlendirilmesi, sektörel iş birliklerinin derinleşmesi ve karşılıklı yatırımların artması da ticaret hacmini daha istikrarlı bir zemine oturtacaktır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ifadesiyle, “İhracat, Türk ekonomisinin amiral gemisi vasfını halen koruyor.” Bu perspektiften bakıldığında ABD pazarı, Türkiye’nin dış ticaretteki yeni ekseni olmanın ötesinde, uzun vadeli ekonomik dönüşümünün de stratejik bir bileşeni haline gelmiştir.