2025 yılının sonuna doğru dünya ekonomisi, belirsizliklerle dolu ve çok boyutlu bir dönüşüm sürecinden geçmektedir.
Son yıllarda küresel ticaretin yapısı, hem büyük güçler arasındaki ekonomik gerilimler hem de bölgesel çatışmaların doğrudan ve dolaylı etkileriyle ciddi şekilde değişime uğramıştır. Özellikle ABD ile Çin arasında 2018’de başlayan ve giderek derin leşen ticaret savaşları, yalnızca iki ülkenin değil, küresel ticaretin tamamının yönünü belirleyen başlıca faktörlerden biri haline gelmiştir. Bu süreçte, ülkeler ekonomik çıkarlarını korumak adına korumacılık politikalarına daha fazla yönelmiş, bu da serbest tica retin sağladığı büyüme ivmesinin yavaşlamasına neden olmuştur.
DÜNYA TİCARETİ DARALIYOR
Ticaret savaşları genellikle bir ülkenin diğerine ekonomik baskı uygulamak amacıyla gümrük tarifeleri, ithalat yasakları ve çeşitli teknik engeller getirmesiyle başlar. ABD’nin, Çin’in fikri mülkiyet haklarını ihlal ettiği ve haksız rekabet uyguladığı gerekçesiyle başlattığı tarifelerle alevlenen bu süreç, Çin’in karşı misillemele riyle daha da derinleşmiştir. Her iki ülke de kendi stratejik sektör lerini koruma altına alırken, küresel tedarik zincirleri zarar görmüş, maliyetler artmış ve yatırımcı güveni sarsılmıştır. Bilhassa teknoloji, enerji ve tarım gibi kilit sektörlerde yaşanan bu kırılmalar, dünya genelinde ticaret hacmini daraltmakta ve ekonomik büyümeyi yavaşlatmaktadır.
JEOPOLİTİK KRİZLERİ TETİKLİYOR
Bu gelişmelere paralel olarak 2025 yılı, küresel ticaretin yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda jeopolitik krizlerin de etkisi altında kaldığı bir yıl olmuştur. Haziran ayında İsrail’in İran’a yönelik başlat tığı hava saldırıları, dünya kamuoyunda büyük yankı uyandırmıştır. İsrail’in, İran’ın nükleer altyapılarına ve askeri üslerine karşı gerçek leştirdiği bu operasyonlar, İran’ın da misilleme olarak 150’den fazla balistik füze ve yüzlerce insansız hava aracıyla karşılık vermesiyle büyük bir bölgesel savaşa dönüşmüştür. Bu çatışmanın küresel ekonomiye etkisi yalnızca enerji piyasalarıyla sınırlı kalmamış, aynı zamanda Orta Doğu’dan geçen stratejik ticaret yollarını tehdit ederek ticaret güvenliğini ve nakliye maliyetlerini doğrudan etki lemiştir. Petrol fiyatlarındaki yükseliş, küresel enflasyon üzerinde baskı yaratırken, yatırımcılar riskten kaçınma eğilimine girmiştir. Bu noktada, Gazze’de süregelen insani kriz de göz ardı edilemez.
DİJİTALLEŞME İLE AÇILAN YENİ KORİDORLAR
ABD-Çin arasındaki stratejik rekabetin devam etmesi, Avrupa Birli ği’nin kendi sanayini koruma altına alma girişimleri ve Hindistan gibi gelişmekte olan ekonomilerin iç pazar öncelikli politikaları, serbest ticaretin önündeki başlıca engeller arasında yer almaktadır. Bu olumsuz tabloya rağmen, dijitalleşme ve teknolojik geliş meler küresel ticaretin yeniden şekillenmesinde önemli fırsatlar sunmaktadır.
E-ticaretin yaygınlaşması, dijital ödeme sistemlerinin gelişimi ve blockchain teknolojisinin ticarette şeffaflık ve güvenlik sağlaması, geleneksel ticaret yöntemlerinin yerini alabilecek yeni bir ekonomik altyapının inşasına işaret etmektedir. Ayrıca “frien dshoring” (dost ülkelere yönelik tedarik) ve “nearshoring” (yakına taşıma) gibi tedarik zincirlerini yeniden yapılandırmaya yönelik stratejiler, ticareti daha dirençli hale getirme potansiyeline sahiptir.
Sonuç olarak, 2025 yılı itibarıyla küresel ticaretin geleceği, yalnızca ekonomik politikalarla değil, aynı zamanda jeopolitik gelişmeler, teknolojik dönüşüm ve uluslararası işbirliği dinamik leriyle şekillenmektedir. Ticaretin yeniden canlanması ve dünya ekonomisinin istikrarlı bir büyüme yoluna girmesi, ancak ülkeler arasında yapıcı diyalogun güçlenmesi, çatışmaların sona ermesi ve sürdürülebilir işbirliği mekanizmalarının kurulmasıyla mümkün olacaktır.