Türkiye, son beş yılda coğrafik sınırları dışında politik bir sınır oluşturma peşinde. Bunun içindir ki önce komşularla sıfır sorun politikası uygulandı daha sonra komşu sınırlarının ötesinde etkinlik yaratılmaya çalışılıyor. Komşularla sıfır sorun politikası başarılı olup dünyaya Türkiye’nin sorun yaratan değil, barış isteyen bir ülke imajı yerleştirmiştir. Her ne kadar şu anda komşularla sorun olsa da bu Türkiye’den değil komşuların tutumundandır. Bu durum dünya ülkeleri tarafından da bilinmektedir. Şu anda gündemde olan Suriye sorunu bile abartılacak bir konu olmayıp ABD ve Rusya ile ortak çalışma sonucu kolayca çözüme varılacak bir husustur. Türkiye’nin diğer dünya ülkeleri politikaları yanında Suriye önemli olmasına rağmen merkezi politikayı etkileyici bir unsur değildir. Onun için sakin hareket etmede yarar vardır. Şu anda uygulanan politikada budur.

YURTTA SULH CİHANDA SULH
Cumhuriyetin kuruluşlundan 2003 yılına kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin uyguladığı politika yurtta sulhu sağlarsak cihanda da sulhu sağlarız prensibine dayanıyordu. Bu yüzden Türkiye sınırları dışında yalnız başına politik olarak etkinlik gösteremiyordu. ABD ve AB’nin dümen suyunda gidiyordu. Kıbrıs çıkarması bile yurtta barış politikası çerçevesinde alınmış bir karardı. 1923-2003 dönemi uygulanan 80 yıllık yurtta sulh cihanda sulh politikası sonucu Türkiye, ne yurt dışında etkin bir ülke olabildi ne de içerde bir refah ülkesi. Dünyada refah ülkesi olabilmenin temel prensibi diğer ülkelerle olan işbirliğiniz ve etkinliğinizden geçmektedir. Bunun en son örneğini komünist olan Çin’in dünya üzerinde son 20 yılda etkinliğini artırarak refah seviyesini yükseltmesiyle verebiliriz. Türkiye, ise şu anda dünya ülkeleri üzerindeki etkinliğini artırmakla meşgul. Bir kısım halkımızın bizim Asya’da, Afrika’da, Güney Amerika’da ne işimiz var düşüncesine sahip olması normal olup zaten bu politika 80 yıl uygulandı. Bu dönemde Türkiye, refah ülkesi olsaydı şu anda bu yazının bir anlamı olmayacaktı. İkinci Dünya Savaşı’ndan harabe halde çıkan Avrupa ülkeleri bile Türkiye’den daha refah ülkeler durumunda. Demek ki yurtta sulh cihanda sulh politikasında bir değişiklik yapılması ülkemizin menfaatine olacaktır. Fakat bu değişikliği yapacak siyasi kadronun arkasında kuvvetli bir halk desteğini hissetmesi gerekiyordu. İşte bu destek 2002 yılı seçimlerinde halkın sağduyulu tercihiyle sağlandı. Burada karşımıza son 70 yılda ilk defa kuvvetli bir iradeyle politikalar uygulayan bir lider olan Sayın Başbakan R.T.Erdoğan çıkıyor. Yazılarımızda devamlı belirttiğimiz yüzde 50’nin üzerinde halk desteğinin bu liderin arkasında olması gerektiğinin sebebi halkı için bu iradeyi daha kuvvetli bir şekilde kullanmasıdır. 

CİHANDA SULH YURTTA SULH
Bu politikanın uygulanması 80 yıldır uygulanan politikanın dışına çıkmanın ötesinde cesaret isteyen bir durumdur. Zira sizin bu politikayı uygulayabilmeniz için etkin ve dinamik bir orduya ve kuvvetli bir ekonomiye sahip olmanız gerekmektedir. Ekonominiz kuvvetli değil ise ordunuzu donatamazsınız. Donatsanız hareket ettiremezsiniz. Bunun örneğini Sovyetler’in dağılması sonucu kurulan Rusya devletinin politikalarında görmekteyiz. Doksanlarda Rusya kuvvetli bir orduya sahip olmasına rağmen ekonomik olarak çöktüğü için ordusunu Akdeniz’de bile tutamadı. Bu ve benzer örnekler düşünüldüğünde Türkiye’nin ciddi olarak ordusunun reorganizasyonunu hızlı bir şekilde yapması gerekir. Bu ordu yurt içinden ziyade yurt dışında dünyanın herhangi bir yerinde operasyon yapacak etkili ve dinamik bir yapıda olmalıdır. Örnek verecek olursak personel yapısının tamamen profesyonelleştirilmesi, yumuşak geçişle zorunlu askerlikten profesyonel askerliğe geçiş, teknolojik olarak gerek özel ve kamu kurumları gerekse bilhassa üniversitelere imkanlar verilerek ordunun yüksek teknolojik güce sahip hale getirilmesi. Gerçi bütün bunlar düşünülüyor ve yapılmakta fakat icraatta ilerleme istenildiği hızda olmuyor. Bunun nedeni de 85 yıllık bir tabunun kırılması olduğu için pek de olumsuz bir gelişme olarak değerlendiremeyiz. Artık bizim 2015’ten sonra zorunlu askerlikten bahsetmememiz gerekir. Bunun için önümüzdeki yıldan itibaren önce üniversite ve üzeri eğitimlilerin sonra lise ve dengi eğitimlilerin zorunlu askerlikten muaf tutulması adımı atılabilir. Daha sonra lise altı eğitimlilerin her aileden bir fert olmak üzere zorunlu askerlik yapması ve bunun da önümüzdeki beş yıl içerisinde tamamen kaldırılması ve bu beş yıllık dönemde de ordunun profesyonel askerliğe geçmesi sağlanabilir. Yine 2015’ten sonra gündemimizde terör sorunu olmamalı. Bütün bunların çözümü birinci derecede etkin ve dinamik bir orduya sahip olmamızdan geçiyor. Türkiye bundan sonrada Suriye gibi olaylarla karşılaşabilir veya dünyanın herhangi bir yerinde operasyon yaparken kayıplara uğrayabilir. Bu işin doğasında vardır. Tıpkı ABD’nin geçen yıl üç bin askerini operasyonlarda kaybettiği gibi. Kayıplardan korkarak dünya etkinliğimizden ödün veremeyiz. Şu anda uygulanan politikaya halkımızın destek vermesi refah seviyesinin artacağının göstergesi olacaktır. Diğer taraftan cihanda sulh yurtta sulh politikasının meyvelerinin kısa zamanda görülmesi ancak kuvvetli bir başkanlık sistemiyle mümkündür.