Son birkaç haftadır kırılgan ekonomimizin sarsılmaya başladığına ilişkin yazılar yazıyorum. Çevremdekiler bu yorumları kötümser buluyor. Neyazıkki Türk milletinin gelişmeleri analiz etmek yerine olmasını umdukları şeylere iman etmek gibi bir huyu var. Bu hafta Merkez Bankası’nın 1,97′leri gören dolar kuruna müdahalelerini izledik. İhalede 2,2 milyar dolar satıldığı halde kur ancak 2 kuruş kımıldadı. Türkiye’den güçlü bir sermaye çıkışı olduğu aşikar, bu nedenle hem kur zıpladı hemde BİST 71.000′lere geriledi. Döviz talep edenlerin yarattığı likidite talebi faizleri de yukarı çekti.

Merkez Bankası faizleri arttıramıyor çünkü arttırırsa hazine kağıtlarını tutan herkes zarar edecek, ayrıca yüksek faiz zaten büyüyemeyen ekonomiyi iyice yavaşlatacak. Faizlerin serbest bırakılamadığı bir ortamda kur da serbest bırakılamıyor, zira özel sektörün 152 milyar dolar borcu bulunuyor. Aynı zamanda Türkiye ithal aramalı kullandığı için kurların artışı yine ekonomide yavaşlamaya sebep olacaktır. Görüldüğü gibi özel sektörün döviz borcu ve Türkiye’den çıkan sıcak paranın baskısı nedeniyle artan kur ekonominin yavaşlamasına neden olacaktır, alternatif olarak faizler yükseltilirse de bankacılık sektörü zarar yazacak ve yine ekonomik büyüme yavaşlayacaktır.

Şu anda Merkez Bankası hem kur hem faiz baskısı altında durumu idare etmeye çalışıyor ama bu denklemin sonu belli! FED’in parasal genişleme politikasını sonlandırmasının bizim gibi ekonomilere bedeli bu. Dahası bu riskler yetmezmiş gibi iç politikada ve dış politikada huzursuzluğu arttıran gelişmeler yaşanıyor. Hükümet hem politik hem ekonomik olarak zorlanmaya başladı, sırf bu bile faizler üstünde baskı yaratmaya yeter. Türkiye cari açık veren bir ülke ve bunu da yabancı kaynaklarla fonluyoruz, bu fonlamanın kesintiye uğraması şirketlerin borçlanmalarına zarar verdiği gibi bazı iflaslara da neden olabilir.

Peki böyle bir ortam gayrimenkulü nasıl etkiler? Basında müteahhitlerimizin verdiği beyanatlara bakarsanız inşaat sektörü ithal mal kullanmadığı ve yerel para ile işlem gördüğü için sektörün etkilenmeyeceğini iddia ediyorlar. Fena halde yanılıyorlar! Zira kurlardaki zıplamanın içeride tüm ekonomik dengeleri bozacağını, likidite talebinin piyasa faizlerini yukarı çekeceğini ve bunun da konut kredileri üzerinde baskı yaratacağını, likit kalma eğilimini arttıracağını unutuyorlar. Nitekim hem bono faizleri %9′lara geldi, mevduat faizleri de keza öyle. Aylık konut kredi faizleri %0,90′lara yükseldi, bundan bir adım sonrası %1′lerdir.

Uzun süredir sıkıntılı olan iç talep eksikliğine içeride yaşanan politik huzursuzluk nedeniyle dış talep azalması da eklendi. Yabancılar işlemlerini iptal ediyorlar. Kur ve faizin oynak olduğu ve politik istikrarsızlık sinyalleri veren bir ekonomiye yabancı para akışı zor sağlanır veya maliyeti yükselir. Gayrimenkul sektörünü çok sıkıntılı günlerin beklediğini söyleyebilirim. Uzun yıllardır gayrimenkulden kazandıkları parayla diğer işlerini fonlayanların şimdi gayrimenkulü fonlamaları gerekecek. Küçük şirketlerin bir kısmı piyasadan silinecekler. Büyükler ise ciddi finansman açıklarıyla karşılaşacaklar. Gayrimenkul sektöründekilerin böylesi bir durumda kafalarını kuma gömerek bizi etkilemez diye kendilerini teselli etmeleri yerine finansal pozisyonlarını revize etmelerinde ve düşük talep ortamının gereklerine göre yapılanmalarında büyük fayda var.