ABD’nin yaklaşık 250 yıllık, İngiltere’nin ise yazılı olmayan anayasayla idare edildiği bir dünyada genç Türkiye Cumhuriyeti olarak 94 yılda 4 anayasa eskittik. 1921 Anayasası’nın ardından 1924 Anayasası geldi. Ardından 1961, onun ardında da 1982 Anayasası… Anayasalar hızla eskirken, Türkiye’nin benimsediği sistem de parlamenter sistemde sorunlara çözüm olamadı. 1921 yılından 1946’yılına dek 25 yıllık tek partili sistemde ekonomik, politik ve sosyal gerekli atılımları yapamayan genç Türkiye Cumhuriyeti, sorunlarına 1946 yılından itibaren girdiği çok partili parlamenter sistemle çözüm arasa da, beklenen istikrar bir türlü sağlanamadı. Güçlü siyasi partilerin iktidara geldiği tek parti dönemlerinde Türkiye, hem ekonomik hem demokratik reformları hayata geçirerek istikrarlı bir süreç izlerken, özellikle çok partili koalisyon dönemlerinde zor günler yaşadı. Bu dönemlere damgasını vuran politik ve ekonomik istikrarsızlık, askeri darbelere daveti ye çıkardı.

Biri “post modern” olmak üzere 1960-1997 yılları arasında gerçekleştirilen 4 askeri darbede, hükümetlerle birlikte anayasalar da değişti. İktidara gelen hükümetler tarafın bazı değişikliklere uğrasa da 1982 Anayasası Türkiye’nin son 33 yılına damgasını vuran ve tamamen değiştirilmeden en uzun süre yürürlükte kalan anayasa oldu. Türkiye bu 33 yılda, koalisyon hükümetleri dönemlerinde ekonomik ve politik krizlerle boğuşmak zorunda kalsa da, Anavatan Partisi’nin tek başına iktidar olduğu ilk dönem ve AK Parti’nin tek başına iktidara geldiği 2002’den bu yana ekonomik ve politik istikrar açısından olumlu bir tablo çiziyor. Koalisyon hükümetleri döneminde yaşanan kargaşa, Türkiye’de siyasal sistem tartışmasını sürekli gündemde tuttu.
Atatürk’ten bu yana başta Turgut Özal olmak üzere başkanlık sistemi tartışması dönem dönem gündeme gelse de bugünkü kadar hararetli tartışılmadı. Bugün başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve AK Parti, başkanlık sisteminin Türkiye için en uygun model olduğu konusunu ısrarla işliyorlar. Görünen o ki, 7 Haziran’da yapılacak genel seçimlere doğru Türkiye’nin gündemini yeni anayasa ve başkanlık sistemi belirleyecek.
Başkanlık sistemini ve Siyaset Bilimci Prof. Dr. Bener Karakartal ile konuştuk: Yıllardır Türkiye’nin Başkanlık sistemine mutlaka geçmesi konusunda yazılar yayınlıyorsunuz. Başkanlık sisteminin Türk geleneklerinden süzülerek geldiğini söylüyorsunuz. Bu iddianız hangi somut gerekçelere dayanıyor? Benim bu iddiamı çok ünlü siyaset bilimcilerin eserlerinde de bulabilirsiniz. Türkiye’de neredeyse tüm kitapları tercüme edilmiş bir siyaset bilimci Maurice Duverger aynı şeyleri tekrarlıyor. Duverger, Paris Siyasal Bilgiler’de hocam oldu. Sorbonne Üniversitesi daha sonraki yıllarda ortak bir kitabımızı yayınladı. (Mort des dictatures? Maurice Duverger - Bener Karakartal) Dünya siyaset bilimine yön vermiş bir profesör olan Maurice Duverger, bana Paris’te çok şaşırtan bir açıklamada bulundu. Duverger, şöyle demişti: “Biliyor musunuz Sayın Karakartal, ben iktidarın sırrını İstanbul’da Topkapı Sarayı’nda keşfettim.” Sonra açıkladı: “Topkapı Sarayı’nın etrafında üç sıra sur var. Neden? Moskova’dan gelen Ruslara karşı değil. İstanbul’dan gelen halk için.


Söyleşinin devamı için tıklayınız...