Türkiye, “Bir gece ansızın gelebiliriz” dedi ve 20 Ocakta Afrin’e “Zeytin Dalı” operasyonu başladı. Türkiye’nin nihai amacı ne? Operasyon ne kadar sürecek? Diplomasi nasıl ilerliyor? Türkiye ile ABD, Rusya, Suriye ilişkileri nasıl etkilenecek? Türkiye’ye en net destek mesajını veren İngiltere ile ilişkilerimiz yeni bir döneme mi giriyor?
Sorular sorular...

Bir yanda Mehmetçik, “Ayaklarına taş değmesin” dualarıyla uğurlanıyor; Türkiye Gazetesi yazarı çok sevdiğim dostum Halime Gürbüz, Mehmetçik’in mücadelesine kayıtsız kalamayıp askerlik başvurusunda bulunuyor. Diğer yanda, farklı kesimler tarafından “Savaşı Durdurun” bildirileri imzalanıyor.

İşte her yönüyle Zeytin Dalı Operasyonu...

Hasan Kalyoncu Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şakir Dinçşahin, operasyonun başladığı günlerde Suriye sınırındaydı...
Bir Kilisli olarak bölge halkının günlük hayatını da yakından bilen Şakir Dinçşahin Hoca ile operasyonun hem insani taraflarını konuştuk hem de Suriye’nin geleceğini...
Röportajımızda en dikkat çekici nokta ise, ABD’nin çelişkilerle dolu dış politikasının denklemini açıklamasıydı!

TÜRKİYE NEDEN BİR GECE ANSIZIN AFRİN’E GİRDİ?

DOÇ. DR. ŞAKİR DİNÇŞAHİN: Bu, boyutları olan bir konu. İlk olarak Türk kamuoyu bu operasyonu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bir gece ansızın gelebiliriz.” sözüyle duydu. Burada Kıbrıs Harekatının zaferine gönderme var.
Aslında bir gece ansızın olmadı operasyon; öncesinde planlaması yapıldı, her türlü askeri, ekonomik ve diplomatik tedbir alındı...

Nasıl bir planlama vardı?

Türkiye, Suriye’deki 30 muhalif grubu bir araya getirdi. Ve şu anda Özgür Suriye Ordusu 3 Kolordu ve yaklaşık 20 bin askerden oluşuyor. Bu önemli bir iştir.
Fırat Kalkanı Harekatının ardından Türkiye, sınırlarında güvenli bölge oluşturdu. Duvar örüldü. Çünkü hiç bir devlet sınırları boyunca halkının güvenliğini tehdit edici hareket istemez. Türkiye de Suriye sınırında “Terör koridoru” görmek istemiyor.

“PKK BÖLGEDE FİİLİ BİR YÖNETİME GİDİYORDU”

Bölge insanı Afrin değil “Afrın” der. Afrın çayı Kilis’in batısında Gülbaba’dan Suriye’nin kuzeybatısına doğru uzanır... Afrın’ın bir yanında Kürt köyleri diğer yanında Arap köyleri vardır. Türkmenlerin de yaşadığı bir kent. Halkı Türkiye’ye yakındır, akrabalık bağları vardır. Haberlerde bayramlaşma görüntülerini görürsünüz.
O bölgede 2012’de Özgür Suriye Ordusu’nun askerlerinin geçişleri PKK tarafından engellenmeye, vergi adı altında haraç kesilmeye başlandı. Yani PKK/PYD bölgede fiili bir yönetim kurmaya başlamıştı. Burseya Dağı’nda ciddi anlamda bir terör yapılanması oluştu.

Türkiye de bu aşamada,

1. AZEZ-CERABLUS’u terör unsurlarından temizledi
2. AFRİN şu anda temizleniyor
3. MÜNBİÇ ve KOBANİ ile devam etmesi bekleniyor

Nihai amaç: Fırat’ın doğusu da dahil olmak üzere Türkiye’nin güney sınırındaki terör unsurlarını ortadan kaldırmak.

TÜRKİYE BİR SAVAŞA MI GİRDİ?

Doç.Dr. Şakir Dinçşahin’e göre bu bir savaş değil, terör örgütüne karşı yapılan bir askeri operasyon: “Türkiye bugüne kadar bütün barışçıl bütün yolları denedi. Güvenliğini sağlamak amacıyla meşru müdafaa hakkını kullanarak terör unsurlarına karşı askeri bir operasyon başlattı.
Bu harekat, diplomatik hamleleri de içeriyor. Türkiye’nin diplomasi masasında eli güçleniyor. Siyasi kararlılığınız varsa ve askeri güce sahipseniz o masada güçlü olursunuz.
Türk ordusu ÖSO ile başarılı bir operasyon yapma gücüne sahip. Münbiç ve Kobani’de de bunu başarmaması için bir sebep yok.
Ve bütün bu kararlılığın sonunda da, ABD, Rusya ve Suriye rejimi Türkiye ile ilişkilerini yeniden gözden geçirmek zorunda kalacak.”

TÜRKİYE ÖSO’YA GÜVENEBİLİR Mİ?

ÖSO unsurları da Türkiye ile ön saflarda mücadele ediyor. Önemli kısmı Suriyeli, ayrıca Arap ve Türkmenlerden oluşan bir ordu. Fırat Kalkanı Harekatında yaptıkları yapacaklarının göstergesi. Afrin Harekatı’nda da ÖSO bire bir askerleriyle sahada.

“SURİYE REJİMİ İLE YENİDEN GÖRÜŞME OLABİLİR”

İngiliz Lord Palmerstone’un bir sözü vardır. “İngiltere’nin ebedi düşmanları yoktur, ebedi dostları da yoktur. Sadece ebedi ve nihai çıkarları vardır.”
Suriye rejimi de Türkiye için dost ya da düşman değildir. Ulusal çıkarları, Türkiye’nin bir başka devletle işbirliği yapmasını gerektirirse onu yapar. Savaş diplomasinin farklı araçlar devamı demektir. Bir savaşın maksadı, karşı tarafı kendi milli çıkarlarınız çizgisine getirmektir. Suriye rejimi Türkiye’nin milli menfaatlerine uyumlu bir çizgiye gelirse, “Neden geldi?” diye sorulmaz.

“ABD HESAP HATASI YAPTI, YANLIŞ TARAFA DESTEK VERDİ”

Şakir Dinçşahin, Siyaset Bilimci yönüyle ABD’nin dış politikasına dair bir denklem çıkardı:
ABD, bir çatışma ortamı doğduğunda önce farklı unsurları ile iki tarafı da el altından destekler. Kazanan taraf yavaş yavaş belli olmaya başlayınca resmi görüş olarak o tarafa ağırlık verir. Dış politikası böyle tasarlanmıştır!”
Örneğin, 2014’ten beri Pentagon, PYD-PKK’yı destekliyor. Aynı ABD’nin başka unsurları aynı zaman içinde PKK ile savaşan Eğit-Donat programını düzenliyordu!

ABD’nin hesap hatasına gelince, 2016’da FETÖcü pilotlar Rus uçaklarını vurdu. 15 Temmuz’u yaşadık. Sonra FETÖ’cü bir terörist Rus Büyükelçisi’ne suikast yaptı. Tüm bunlardan sonra Rusya ile Türkiye’nin ilişkilerinin bozulması beklendi, ama bu geri tepti. İki ülke daha çok işbirliği yaptı.
Şimdi dikkat ederseniz ABD, Türkiye’ye karşı net bir tepki vermiyor. PKK unsurlarının kaybettiğini görmeye başladığında ise adım adım Türkiye’ye yaklaşacak. Bunu göreceğiz...

İngiltere’nin verdiği net destek mesajı ise farklı bir önem taşıyor. Avrupa Birliği’nden çıkış yolculuğunda Brexit’in ardından Türkiye’ye yakın durmaya başladı. Nedeni ise, her zaman bölgede güçlü olan aktörün yanında yer almak nüfuz kazandırır.
ABD yanlış yerde, İngiltere doğru yerde duruyor.

Çünkü, diplomatik olarak güçlü ve haklıyız. Uluslararası kamuoyundan ya da diplomatik çevrelerden net bir karşı çıkış, protesto mesajı gelmedi. Ekonomik olarak da hazırlıklı olmak önemliydi. Dolardaki dengenin bozulmaması ve borsanın yükselmesi devletin bu konuda hazırlık yaptığını gösteriyor...

“ATATÜRK DE AFRİN’E HAREKAT TALİMATI VERİRDİ”

Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” sözünü darbeciler kirletti. Bir piyade subayı cepheye çıkar. Cepheden cepheye gerekirse omuz omuza süngü takıp savaşır. Atatürk, Traplusgarp’ta, Çanakkale’de, Sriye-Filistin ve Kafkas cephelerinde, İstiklal Harbi’nde fiilen savaşmıştır. Barış vurgusu gerçek bir asker olmasından kaynaklanır ancak vatan için her zaman savaşmaya hazırdır. Nitekim kötüleşen sağlığına rağmen, vefatına yakın dönemlerinde Mersin’e gidip orduya resm-i geçit yaptırmış, Hatay’a geçip milli güçleri harekete geçirmeyi düşünmüştür...