Enerji, damarlarımızda akan kan misali hayatımızın her safhasında vazgeçemeyeceğimiz bir varlık haline geldi. Elektrik enerjisi kişi başına tüketim değerleri dünyada önde gelen gelişmişlik ölçüsü olarak kullanılmaktadır. Ülkemiz bu tabloda ortalarda yer almakta hala gelişmekte olan ülke durumundadır.
Daha çok elektrik enerjisi tüketecek tarım, sanayi, hizmet sektörlerinin ve bunlara bağlı olarak halkımızın sosyal yaşama seviyelerinin yükselmesine ihtiyaç vardır.
Bu yıl havalar kurak gitti geçen döneme göre yüzde 30 civarında yağışlar azaldı, barajlarda doluluk oranları yüzde 50'lerde ve su seviyeleri kritik sınırlara yaklaştı ümit önümüzdeki yağışlarda...! 
Bu da gösteriyor ki enerji üretiminde çeşitli kaynaklar arasında dengeli bir tablo geliştirmek durumundayız.
Türkiye halen yılda (2013) 239 milyar kWh elektrik enerjisi üretip, tüketmekte 7,4 milyar kWh dış alım, 1,2 milyar kWh dış satım gerçekleşmektedir.
Üretimin yüzde 18,7'si barajlardan yani hidrolik elektrik santrallerinden (HES), yüzde 6'sı akarsularımızdan, yüzde 45'i doğa lgaz, yüzde 28'i diğer termik (kömür vb.) santrallerden yüzde 3'ü rüzgar santrallerinden (RES), yüzde 1'in altında da (güneş, jeotermal vb.) diğer yenilenebilir kaynaklardan elde edilmekte.
Ülkemiz için çok önem taşıyan yenilenebilir enerji kaynaklarından önde gelmesi gereken başta güneş enerjisi ise yok denecek seviyelerde.
Kaldı ki Türkiye'nin enerji güvenliği büyük ölçüde dış kaynaklara bağlı olduğu için tehlikede.
Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) bünyesinde 1981 yılında İzmir'de düzenlenen 2. İktisat Kongresi’nde “Türkiye'nin Enerji Sorunları ve Çözüm Yolları” raporunu Başbakan Yardımcısı Turgut Özal'ın görevlendirmesi ile ben hazırlamış ve kongrede sunumunu yapmıştım.

TÜRKİYE'NİN ENERJİ POLİTİKALARI VE GÜVENLİĞİ
Daha o tarihlerde (başta güneş enerjisi olmak üzere rüzgar, jeotermal, hidrolik, biyokütle, biyogaz, denizlerde ki gel-git hareketleri ve en önemlisi nükleer santraller) yenilenebilir kaynakların önemine değinmiş gecikmeden yerli kaynakların öncelikle ele alınmasını öngörmüştük. Seneler seneleri kovaladı, yanlış politikalarla bugünlere geldik 30 yıl sonra aynı konuları tartışıyoruz. Akarsularımızı (küçük nehir santrallerini) bile birkaç yıldır ele aldık.
Yapıldığı yıllarda, önemli bir HES olan Keban Santrali’nin Fırat Nehri üzerine kurulması araştırmaları sırasında ülkemize davet edilen bu konuda önemli bir Alman bilim adamı “Bu sular akar, siz böyle bakar...!” demişti. Şimdi de herhalde “Sizin ülkenizde güneş hep parlar, siz enerjiyi ithal edip hep ağlar” diyorlardır...!
İstanbul Sanayi Odası’nda (İSO) Türkiye Odalar Borsalar Birliği (TOBB) başkanlığım dönemlerinde, bakanlığım sırasında ve iş hayatımda bu konuyu yakından takip eden birisi olarak sanki görünmeyen ellerin ülkemizin kalkınmasını engellemek için bu konuyu karıştırdığı zehabına kapılmış ancak sağlıklı bir cevap bulamamışımdır.
Son olarak İş Dünyası Vakfı yayınlarından “İş Dünyasında Anahtar” dergisinin Mart 2010 tarihli sayısında Türkiye'de Enerji Stratejileri ve Yapılması Gerekenler başlıklı yazımda konuyu geniş bir açıdan ele alarak özellikle enerji güvenliğimizin tehlikede olduğuna dikkat çekmiştim.

ELEKTRİK HAYATIMIZIN VAZGEÇİLMEZİ HALİNE GELDİ
2013 yılında yaşanan olumsuzluklarla ne yazık ki talep artışı yüzde 2'lerde kalmıştır. Oysaki nüfus artışımız ve ekonomik büyümemize bağlı olarak elektrik enerjisi talebinde kalkınma hızımızın yaklaşık iki katı değerlerde yüzde 7-12 oranlarında yıllık artış gerçekleşmekte olup buna göre enerji yatırımlarını hızla planlama durumundayız.
Elektrik enerjisi üretimimize paralel olarak her bir kWh enerjinin iletim, dağıtım şebekeleri kullanım için gerekli araç ve gereçler yatırımlarını da dikkate alacak olursak elektrik enerjisi üretiminin önemini ve yokluğunda ne tür zorluklar ve kayıplarla karşılaşacağımızı unutmamalıyız.
Zira bugün gelişen teknoloji ile elektrik hayatımızın vazgeçilmez varlığı haline gelmiş durumda ne yazık ki? Halk olarak bunun önemini yokluğunda fark ediyoruz zira tasarrufa hiç dikkat edilmiyor. Lambalar, cihazlar gereksiz yere açık bırakılıyor özellikle resmi binalarda iş yerlerinde yanlış bir algı ile tüm lambaların yakılması adeta bir prestij haline dönüşmüş durumda.
1970'li yılların sonlarında yaşanan habersiz kesinti ve kısıntı döneminde sanayimiz de önemli üretim kayıpları krizi yaşanmıştı.
İstanbul Sanayi Odası’nı temsilen görev aldığım gerek bakanlık, gerekse İstanbul Valiliği’nde oluşan “Enerji Yönetimi ve Tasarrufu komisyonlarında” görev yaptığım günleri hüzünle hatırlıyorum.
Alınan tedbirler, aranan çareler o günlerde sarıldığımız iki slogan hala aklımda “En pahalı enerji olmayan enerjidir” “En ucuz enerji tasarruf edilen enerjidir”
Temenni ederim ki o günleri tekrar yaşamayız. Unutmayalım ki küreselleşme sürecinde enerji kaynakları ülkelerin karar ve ilişkilerinde giderek daha belirgin rol oynamakta olup dış politikada yapılacak bir yanlışlık enerji sorununu da çıkmaza sürüklemektedir.
Bu nedenle Hükümetlerimiz ülke yönetiminde enerji sorununu bir bütün olarak ele alma zorunluluğundadır.

2023 YILI HEDEFİ 600 MW
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın ve diğer kurumların son yıllarda yerli kaynaklara öncelik vererek sürdürdükleri çalışmalarını takdirle izlerken başta güneş enerjisi olmak üzere bu konuda gelişmeleri engelleyen görünmez ellerle, bir kısım medya muhaliflerinin etkisinde kalmadan gerekli yasa, yönetmelik değişiklikleriyle kararları hızla almalarını bekliyoruz. 
Yakında alınan bir kararla bir MW kurulu güç lisansa tabi olmaktan çıkartıldı. Özellikle enerji kaynağına uzak çiftlikler, turistik tesisler, küçük işletmelerin yoğun ilgi göstermesi beklenmekte. Ayrıca hükümetin 2023 yılı için hedeflediği 600 MW kapasite için lisans almak üzere 27 bölgede 496 kuruluş, yaklaşık 8.000 MW taleple müracaat etmiş durumda. 
29.12.2010 tarih 6094 sayılı yenilenebilir enerji ile ilgili yasa çalışmaları sırasında Almanya'dan davet ettiğimiz dünyada lider bir kuruluşun güneş enerjisi konusunda bizzat başkanı ve uzmanları TBMM Enerji Komisyonu’na ve bakanımıza brifing vermişlerdi.  Yasada özellikle kWh fiyatı düşük tutulduğundan birçok yabancı yatırımcı İspanya ve İtalya'ya gittiler.
O toplantının birinde bakanlığa güneş enerji tarlaları kurulması ile ilgili rapor hazırlayıp bir uzmanın raporunda ve toplantıda fotovoltaik paneller çok pahalı bu nedenle teknolojinin ilerleyip ucuzlamasını bekleyelim şeklindeki ifadelerini hayretle karşılamıştım “bu sivri zekalı bürokrata; elindeki telefonu işaret ederek bu çok pahalı bir telefon, ucuzlamasını bekleyip manyetolu telefon kullanman gerekir” dediğimi hatırlıyorum.
Umarım daha fazla gecikmeyiz....!
Nice aydınlık elektrikli günlere.