DR. DAVUT KARAMAN – Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Öğr. Gör.

Dünyadaki güç savaşlarının hız kesmesi bir yana bu savaşlar farklı formatlarda büyük bir hızla artmaya devam etmektedir. Dünyanın paraya yenildiği bir süreçte; paranın, ekonomik gücün önemi bu savaşların en büyük kaynağını oluşturmaktadır. Dolayısıyla ülke dışındaki paranın, ülkeye gelmesi en temel amaç haline dönüşmektedir. Günümüzde dünya üzerinde bu amaç öyle bir hale geldi ki insan canı bile hiçe sayılarak para getiren, ekonomik güç sağlayan girişimler artmaya başladı.

Böyle bir dünyada bize düşen en büyük görev ise ekonomik bağımlılığı azaltacak üretim ve tüketim modellerinin hayata geçirilmesidir. Bu nedenle yerli üretim desteklenmeli, milli tüketim bilinci geliştirilmelidir. İşte bu düşünce, yarınlara bırakılacak olan en büyük mirastır. Bilinçsizce tüketen bir nesil yerine, yarınları için üreten, girişimci ruha sahip bireylerle ekonomik kalkınmanın temeli atılacaktır.

Market reyonlarında geleceğimizi ipotek altına alan, alın teriyle kazanılan paraların bir çırpıda yurt dışına akıp gitmesini sağlayan yabancı üretim mekanizmasının girdabından bir an önce kurtulmalı ve yeni nesillerimizi bu karanlık dehlizden ırak tutmalıyız. Aksi halde popüler kültürün bir mirası olarak ruhumuzun derinliklerine kadar işlemiş olan yabancı ürün sempatisi, en büyük darağacımız olacaktır.

Yapılan araştırmalarda ise genel olarak yabancı ürünler; bugün için bizleri ekonomik kayba uğratıyor gibi görünse de, bu kaybın sadece ekonomik olmadığı da anlaşılmaktadır. Çünkü iki, üç nesil sonra ortaya çıkabilecek hastalıkların da tohumu atılarak, bu aziz milletin hem varlığı hem de sağlığının gasp edilmesi yabancı sermayenin en temel hedefidir. Çünkü dünyadaki ekonomik açıdan en büyük endüstrinin sağlık olduğu düşünüldüğünde ise olay daha açık şekilde anlaşılmaktadır.

Birçok yabancı ülkenin yurt dışına sattıkları ürünlerden, kendi ülkelerinde satışının bile yasak olmasını nasıl anlamak, nasıl yorumlamak gerekir? Bu üretimi yapan ülkelerdeki kanser vakasının Türkiye’ye oranla devede kulak bile olmamasının gerçek sebebi nedir? Ülkemizde her geçen yıl hızla artan amansız hastalık kanserin önlenemez yükselişinin gerçek kaynağı nedir, sorgulamak lazım.

Ayrıca Tablo 1’deki ülkemizin ihracat ve ithalat rakamları incelendiğinde hem üretim hem de tüketim olarak yaşanan dışa bağımlılık bariz bir şekilde görülmektedir. İthalatın genel olarak açık ara ihracatın önünde seyretmesi; bin bir emekle, gece gündüz demeden bu milletin oluşturmuş olduğu katma değerlerin bir çırpıda yurt dışına akıp gittiğini göstermektedir.

Tablo 1: Yıllara Göre İhracat ve İthalat Verileri

Yıl

İhracat

İthalat

Dış ticaret dengesi

1923

 50.790

 86.872

(-) 36.082

1930

 71.380

 69.540

1.840

1940

 80.904

 50.035

30.869

1950

 263.424

 285.664

(-) 22.240

1960

 320.731

 468.186

(-) 147.455

1970

 588.476

 947.604

(-) 359.128

1980

2.910.122

7.909.364

(-) 4.999.242

1990

12.959.288

22.302.126

(-) 9.342.838

2000

27.774.906

54.502.821

(-) 26.727.914

2010

113.883.219

185.544.332

(-) 71.661.113

2017

156.992.940

233.799.651

(-) 76.806.711

Değer Birimi: Bin ABD $

Elbette ki ithalat tamamen sıfırlansın diyemeyiz fakat ithalatın miktarının yanında niteliği de önem arz etmektedir. Çünkü tamamen tüketim amaçlı yapılan ithalat en büyük tehlikelerden biridir. Bununla birlikte üretim amaçlı yapılan bir ithalat var ise ekonomik katma değer oluşturması açısından teşvik edilmelidir. 

Vücuttaki kanı ekonomideki para gibi değerlendirdiğimizde ise ithalatın fazla olması vücudun kan kaybetmesi anlamına gelmektedir. Vücut belli bir orana kadar bu kaybı telefi edebilirken, kritik kayıp oranından sonra ise iflas edecektir. Bu nedenle yerli üretim konusunda ciddi bir seferberlik yapılmalı ve vatandaşlarımızda milli tüketim konusunda daha duyarlı hale getirilmelidir.

Ulusal menfaat gereği dış dünya ile ticari olarak bağlarımızın olması kadar doğal bir durum tabi ki de yok. Lakin asıl sorun dışa bağlı olmak değil, bağımlı olmaktan kaynaklanmaktadır. Bunun sadece bir örneğini ise son yılların gündem konularından biri olan hayvancılık sektöründe görmekteyiz. Tablo 2’de nüfustaki ve hayvan sayısındaki değişim karşılaştırmalı olarak incelendiğinde ise bugün kırmızı et fiyatlarında yaşanan fiyat artışını kısa sürede frenleyebilmek için mecburi kırmızı et ithalatı kaçınılmaz hale gelmektedir. Tüketime dayalı yapılan her ithalat ise geminin yol almasını değil su almasına neden olmaktadır.

Tablo 2: Yıllara Göre Nüfus ve Hayvan Sayıları

Yıl

Nüfus

Hayvan Sayısı

Oran

(Hayvan / Nüfus)

1927

13.648.987

33.467.000

2,45

1950

20.947.155

51.670.000

2,46

1980

43.905.790

84.606.000

1,93

1990

53.994.605

63.278.000

1,17

2000

63.174.483

46.600.000

0,74

2010

72.137.546

40.839.000

0,56

2017

80.810.525

60.417.333

0,75

Tabi bu sonucun çok değişkenli kaynakları olmakla birlikte yerli üretim üzerine yeterli kaynak ve desteklerin sağlanmaması en önemli rolü üstlenmektedir. Ancak son yıllarda yerli üretim üzerine yoğun ilginin olması ve yetkili her kesim tarafından gerekli desteğin verilmesi ise bundan sonra göstergelerin ülkemiz lehine değişeceği sinyalini göstermektedir. Tablo 2’ye göre son yıllarda hayvancılık sektörüne yerinde yapılan teşvik ve desteklemelerle oran bakımından 2000’li yıllardan önceki seviyeye doğru olumlu yönde bir ivmenin olduğu görülmektedir. Buradan çıkan sonuç ise hayvancılık alanında atılan adımların doğru olduğunu fakat süre bakımından biraz zamana gereksinim duyulduğunu ifade etmektedir.

Artan genç nüfus ve işgücüne rağmen yıllar geçtikçe yerli üretimden adeta kaçınmaya başladığımızın bir göstergesidir. Bunun temel nedenleri irdelenerek gerekli tedbirler alınmalı ve uygulanmalıdır. Ayrıca ekonomik değişkenlerde insan psikolojisi en az %51 oranında etkilidir. Bu nedenle her şeyden önemlisi yerli üretim ve milli tüketim konusunda toplumun da taşın altına elini koyması için gerekli psikolojik ortamın (kamu spotları vb.) sağlanması gerekmektedir. Güçlü gelecek için, güçlü bir ekonomi için her geçen gün daha bilinçli hale gelen dinamik bir toplum yapısı en önemli kaynak konumundadır. Her bireyin vagon değil lokomotif olma bilincinin geliştirilmesi ile de bu güçlü destek artacak ve öyle de umuyoruz ki 2023 Türkiye Vizyonu kapsamında önemli üretim kaynakları her sektörde de tesis edilmeye devam edecektir.