2011 yılsonu itibarıyla dünya GSYH’sının 70 trilyon$ civarında gerçekleşmesi bekleniyor. 15 trilyon$ ile dünyanın en büyük ekonomisi konumundaki ABD’nin 2011 yılında dünya GSYH’sından %22 oranında pay alması öngörülürken, Avrupa Birliği’nin aldığı payının ise  %26 düzeyinde olması düşünülüyor. 2002 yılından itibaren dünya ekonomisinden aldığı payı düzenli olarak arttıran ‘Gelişmekte Olan Ülkeler’in 2011 yılsonu itibarıyla dünya GSYH içersindeki payının %34,8 düzeyine ulaşması bekleniyor.

GLOBAL EKONOMİK DÖNGÜ
Hızlı büyüme döneminin gerçekleştiği 2003-2006 yılları sonrasında 2007 yılı son çeyreğinden itibaren,  ABD konut sektörü ve paralelinde kredi piyasasında yaşanan sorunların global büyüme ivmesi üzerinde sert etkisi öne çıkmıştır.  Alınan olağanüstü parasal ve mali önlemlerle küresel resesyonun bir depresyona dönüşmesinin önüne geçilmekle birlikte süreç 2010 yılına kadar azalan ivme ile de olsa devam etmiştir.

Söz konusu süreci özellikle kriz sonrası oluşan döngülerle açıklamaktayız. Yapılan araştırmalar doğrultusunda ekonomik kriz sonrasında üç yıl süresince fiyatlar (gayrimenkul ve menkul bazında) azalan seyir içinde, devam eden 4 yıl süresince ise artan seyir içinde hareket ediyor. 2000- 2003 azalan, 2003 – 2007 artan trendi beraberinde getirirken, 2007 – 2010 ise tekrar azalan trendi öne çıkarmıştır.  Bu paralelde içinde bulunduğumuz 2010-2014 döneminin, ekonomik döngü modeline göre, ara dalgalanmalarla birlikte artan trendi beraberinde getireceğini düşünüyoruz.
Küresel krizin çıkış noktası olan ABD ekonomisi mali sıkılaştırma adımları ve politik çekişme nedeniyle 2011 yılının ilk 9 ayında güçlü toparlanma ve istihdam yaratmakta zorluk çekti. Bu nedenle büyüme tahminleri düşürülmüş olsa da ABD ekonomisinin 2011 yılını ortalama %1.5, 2012 yılını da %2 civarında bir büyümeyle kapatması bekleniyor. 2012 sonrası ise tekrar %4’lerin üzerine çıkılması bekleniyor.  Kişisel tüketim harcamalarının ve imalat sanayinin bir türlü istenilen seviyelere çıkamaması ve konut piyasasındaki zayıflık ekonominin yumuşak karnını oluşturmaya devam ediyor. Ayrıca istihdam piyasasında da henüz tatmin edici bir iyileşme görülmüyor.  FED’in faizleri sıfır seviyesine yaklaştırmış olması ve 2013 yılının ortasına kadar faizleri sabit tutacağını açıklamasına karşın piyasalar 3. Parasal Genişleme Programı’nın açıklanması yönünde FED üzerinde baskı oluşturuyor.

Fakat yapılan son toplantıda, FED'in yılsonuna kadar ekonomideki gelişmeleri ve Operation Twist'in sonuçlarını izlemek üzere ‘bekle-gör’ modunda kalacağını, ancak 2012 ilk çeyrekte büyümeye ilişkin yavaşlama sinyallerinin alınması durumunda mortgage kredilerine dayalı tahvil alım formatında 3. Parasal Genişleme’ye geçebileceği izlenimi verdi. Bu noktada, Avrupa borç krizinin etkileri de belirleyici olacak.

2008 yılının son çeyreğinde gerileme sürecine giren bölge ekonomisinde, 2010 ilk çeyreğinde başlayan toparlanma, Almanya ekonomisindeki tatmin edici büyüme rakamlarına karşın yavaşlama sürecine girmiştir.
Avro Bölgesi’nde  ekonomik ayrışma açık bir şekilde dikkat çekiyor. Almanya dışında kalan Euro ülkelerinde ekonomik aktivite zayıf kalmaya devam ediyor.

Avrupa Merkez Bankası son iki aydaki toplantılarında referans faizi 25’er baz puan indirirken, bundan sonraki toplantısında da 25 baz puanlık faiz indirimi bekleniyor; ancak bardağın boş tarafında ise hala resesyon riski var. Avro Bölgesi ülkelerindeki borç sorunu AB ekonomisi için büyük bir sorun olarak önümüze çıkıyor.

Özellikle başta Yunanistan ve İtalya olmak üzere İspanya, Portekiz gibi ülkelerde GSYH’nın üzerine çıkan kamu borçları haftalardır piyasalar üzerinde ciddi risk oluşturuyor. Bu borç sorunu hükümetleri daha katı mali sıkılaştırma programları açıklamaya iterken, Avro Bölgesi’nin geleceğine yönelik kaygıları da artırmıştır. Önümüzdeki dönemde Avro Bölgesi’nde alınan kararların uygulanması konusunda  siyasi otoritelerin  kararlılığı Avro Bölgesi’nin geleceği açısından belirleyici olacak.
Bu bağlamda, şuan en sorunlu ülkeler olarak gözüken Yunanistan ve İtalya’da hükümet değişiklikleri yapıldı ve acil reform paketlerinin uygulamaya geçirilmesi için her ikisinde de teknokratlar hükümetleri kuruldu. Yunanistan’da başbakanlığa Avrupa Merkez Bankası eski başkan yardımcısı Papademos atanırken, İtalya’da ise AB eski komiseri Mario Monti atandı. 9 Aralık 2011’de yapılan AB Liderler Zirvesi’nde Avro Bölgesi’ndeki sorunlara yönelik yapılan görüşmelerde alınan kararlar  ve yansımaları şunlardır:
     –    Ortak bütçe kontrol ve yaptırım mekanizmaları üzerine kurgulanan "Mali Birlik” kurulması yönünde anlaşmaya  varıldı; fakat İngiltere  bunun dışında  kalmaya karar verdi. Diğer 26 üye ülke bu konuda uzlaştı.
     –    Anlaşmaya göre, anlaşmaya bağlı bütün ülkelerin, normal zamanlarda yıllık bütçe açıklarının gayri safi yurt içi hasılalarının (GSYH) yüzde 0.5'ini geçmesine izin verilmeyecek.
Resesyon ya da diğer olağanüstü koşullarda bu oranın GSYH'nin yüzde 3'ü olması öngörüldü. Bütçe açıkları GSYH’sının %3’ünü geçen ülkeler otomatik olarak cezalandırılacaklar.
     –    Avrupa İstikrar Mekanizması (ESM) öne çekilip Temmuz 2012'de devreye girecek. Orijinalinde 500 milyar auro olarak belirlenen ESM'in fon kapasitesinin artırılması konusundaki değerlendirmeler 12 Mart'ta ele alınacak.
     –    Ortak Tahvil İhracı toptan reddedilmedi ancak uzlaşma da çıkmadı. Avrupa Konseyi Ortak Tahvil konusunda Haziran'a kadar bir rapor yayınlayacak. Dolayısıyla, en iyi senaryoda 6 aydan önce gündeme alınmayacak. 
     –    AB, IMF'ye Avrupa borç krizinde kullanılmak üzere 200 milyar euro tutarında kaynak sağlamanın yollarını arayacak. Bu konu, yılsonuna kadar netleşecek.
     –    Önümüzdeki iki çeyrekte resesyon ihtimali oldukça güçlenirken, 115 milyar Avro'ya yakın sermaye açığı bulunan Avro Bölgesi bankacılık sisteminin uluslararası yatırımlarını ciddi oranda azaltması da gündeme geldi.

TÜRKİYE EKONOMİSİ
Küresel kriz nedeniyle 2009 yılında daralan Türkiye ekonomisi 2010 yılında, baz etkisinin yanı sıra güçlü bankacılık sektörü, hane halkının düşük borç seviyesi, kamu maliyesindeki iyileşme gibi yapısal faktörlerin de etkisiyle hızla toparlanarak yılı %8.9 gibi yüksek bir büyüme oranıyla kapattı. 2011 yılında ise; başta ABD ve Avrupa ekonomileri olmak üzere global ölçekte sorunlara, Türkiye Merkez Bankası’nın ve hükümetin ekonomiyi soğutmaya yönelik aldıkları önlemler nedeniyle yılın ikinci çeyreğindeki yavaşlamaya rağmen ekonominin 2011 yılını da  %7.0’nin üzerinde bir büyüme oranıyla kapatması bekleniyor. Avrupa ve ABD’deki sorunlar nedeniyle 2012 yılında %2-%3 arasında büyüme göstermesi beklenen  Türkiye ekonomisinin önündeki en büyük risk ise cari açığın sürdürülebilir seviyelere indirilip indirilemeyeceğidir.
Sektörel bazda Türkiye’nin büyüme ivmesini çok kısaca özetlersek, 2000  -  2011 yılları arasında,  büyümeyi oluşturan alt sektörler içinde tarım sektörünün ağırlığının %12’den %9’a inerken, imalat sektörünün %23-24, toptan ve perakendecilik sektörünün %13 seviyelerinde seyrettiğini, ulaştırma sektörünün, %12’den %15’e yükseldiğini görüyoruz. Yine yıllar itibarıyla, Türkiye’nin büyümesine katkıda bulunan sektörlerdeki gelişmeleri incelediğimizde; gayrimenkul sektörünün düzenli olarak büyüme ivmesi içinde olduğunu görüyoruz. Elektrik üretim ve dağıtım sektörü 2009 yılındaki daralma dışında düzenli olarak büyüme gösteren bir diğer önemli sektör niteliğindedir. İmalat sanayi sektörünün 2008 ve 2009 yılları dışında son 11 yıllık süre içinde düzenli olarak büyüme performansı içinde olduğunu görüyoruz. Madencilik sektörünün ise 2004 yılından sonra önemli bir kırılım yaşadığını 2009 yılındaki daralma dışında 2004 – 2011 yıllarında düzenli büyüme içindedir. 



CARİ AÇIK
 - Küresel ölçekte gözlenen düşük faizler, güçlenen kısa vadeli sermaye akımları sonucunda hızlanan kredi büyümesi ile artan ithalat ve zayıf seyreden dış talep cari açık konusunda endişeleri artırınca, Merkez Bankası’nın toplam kredilerdeki artış hızını yavaşlatmaya yönelik aldığı önlemlerle cari açığın son çeyrekte yavaşlama eğilimine girmesi bekleniyor. 
 - Ekim 2011 itibarıyla yıllık cari açık 65.1 milyar dolara ulaşırken, yılsonuna doğru düşüş göstermesi beklenmektedir. Cari açığın GSYH’ya oranının bu yıl %9.6, 2012’de ise %7.7 olarak gerçekleşmesini bekliyoruz.
 -  Hükümetin açıkladığı Orta Vadeli Program (OVP)’da öncelik cari açığı azaltıcı önlemlere verildi. Özellikle ithalatın yoğun olduğu sektörlerde ithalatı azaltıcı yönde yerli üretimi artırmaya yönelik teşvikler yer alıyor. Böylelikle cari açıktaki yapısal sorunların orta vadede çözümlenmesi hedefleniyor.
ENFLASYON
 -  2010 yılını %6,4 seviyesinde tamamlayan ve 2011 yılının ilk aylarında düşüş gösteren enflasyon, Kasım 2011 itibarıyla yıllık bazda %9.5’e yükselirken, 2011 yılını da bu seviye  civarında  kapatacağını tahmin ediyoruz.
 -  Enflasyondaki artış daha çok göreceli fiyat hareketlerinden kaynaklansa da, fiyatlama davranışlarındaki olası bir bozulmayı engellemek için TCMB politika duruşunu sıkılaştırmıştır.
 -  TCMB’nin enflasyona yönelik orta vadedeki hedefi %5 düzeyindedir. Ayrıca son toplantısında enflasyona yönelik risklerin çok daha yakından takip edileceğini ve orta vadedeki enflasyon görünümünün bozulmaması için gerekli tedbirleri alacağını belirtmiştir.
İŞSİZLİK
 -  2010 yılında %11 seviyelerinde gerçekleşen işsizlik oranı, hükümetin “güçlü büyüme-yeni istihdam” politikasının etkisiyle Ağustos 2011 itibariyle %9.2’ye düşmüştür.
 -   Diğer yandan istihdamdaki iyileşme hızının ekonomideki yavaşlamanın etkisiyle son çeyrek itibariyle yavaşlayacağını tahmin ediyoruz. Özellikle Avro Bölgesi’ndeki sorunların ihracata yönelik tehdit oluşturması nedeniyle imalat sektöründeki istihdam ivmesinin azalması bekleniyor.

PARA POLİTİKASI
TCMB, TL’deki aşırı değer kaybını engellemek için son haftalarda piyasaya döviz satarak direkt müdahalelerde bulunurken, kur üzerindeki olası spekülasyonları  engellemek için de faiz koridorunu genişletmiştir. Ayrıca sağlıksız fiyat oluşumlarının gözlenmesi durumunda doğrudan veya ihale yöntemiyle piyasaya döviz likiditesi vermeye devam edileceğinin de altını çizmiştir. TL fonlama maliyetinin %5.75-%12.50 arasında kendisinin uygun göreceği herhangi bir seviyede belirlenebileceğini açıklayan TCMB, fonlama kanalından sağlanacak sıkılaştırma veya genişletme operasyonlarının günlük sıklıkta dahi yapılabileceği belirtti.

Bu şekilde, risk algılamasına bağlı olarak piyasalar düşük veya yüksek tutarda O/N borç verme oranından (piyasa yapıcısı bankalar için %12.0, piyasa yapıcısı olmayan bankalar için %12.50) gerekli teminatları sağlamak kaydıyla borçlanmak durumunda bırakılabilecek.

2012 yılına girerken dünya ve Türkiye ekonomisinin önemli ekonomik göstergelerini üzerinde çok kısaca özetlemeye çalıştık.  Söz konusu perspektif içinde varlık yönetimi vizyonumuz altında, 2012 yılının ilk çeyreğinde yatırımcıların risklerini dengelemeye çalışmalarını ve hisse senedi piyasalarındaki olası geri dönüşlerde taşımak istedikleri risk derecelerine göre, portföylerindeki hisse senedi bazlı ürünlerin ağırlıklarını artırmalarını tavsiye ederiz.  Dengeli bir portföy ve orta  seviyede risk almayı hedefleyen yatırım politikasından amacımız ise volatilitenin yüksek olduğu bir dönemde,  maksimum %30-35 oranında hisse senedi taşınması şeklindedir. Yatırımcıların, portföylerinde taşıdıkları hisse bazlı ürünleri, piyasa riskini bertaraf etmeyi hedefleyen,  faiz bazlı enstrümanları içeren aynı zamanda  vadeli işlemler borsası araçları ile getiriyi koruma altına alan ürünlerle dengelemelerini tavsiye ederiz. 2012 yılının doğru yatırım stratejileri ile  güçlü ve  kalıcı  kazançlar getirmesi temennisi ile.