Türkiye’de son iki yılda yaşanan iki kur krizi, 2020’nin Kasım ayında ekonomi yönetiminin değişmesine sebep oldu. Temmuz 2018’de Hazine ve Maliye Bakanlığı koltuğuna oturan Berat Albayrak, hem imza attığı politikalar hem de istifa biçimiyle gündeme geldi. İnşaata, dış borçlanmaya ve ithalata dayalı bir büyüme modeli ve biriken sorunlar, Albayrak döneminde kur krizleriyle kendini gösterdi. 9 Kasım’da Albayrak’ın yerine bakanlık koltuğuna oturan Lütfi Elvan ve 7 Kasım’da Murat Uysal’ın yerine Merkez Bankası (TCMB) başkanlığına atanan Naci Ağbal’ı, 2021’de çözülmesi gereken büyük sorunlar bekliyor. Yüksek işsizlik, düşük büyüme, yüksek enflasyon, döviz kurlarındaki artıştan kaynaklı borç yükünde artış, TCMB rezervlerinin azalması ve artan bütçe açıkları öne çıkan sorunlar olarak dikkat çekiyor.

FAİZ ARTTI, 6 HAFTADA 15 MİLYAR DOLAR GELDİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ekonomideki en büyük savaşını kendisinin de “Faiz Lobisi” diye adlandırdığı kesime karşı verdiğini biliyoruz. Türkiye’yi IMF’e borçlu olmaktan kurtaran da bizzat Erdoğan’dı. Ancak, Türk ekonomisinin karşı karşıya kaldığı sorunlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da “Faiz Lobisi” yaklaşımında değişime sebep olmalı ki; yeni ekonomi yönetimi ile birlikte faizler hızla artırıldı. TCMB, faizleri en son yüzde 17’e çıkardı. Bankalar mevduatlara bu oranı uyguluyor ancak, bankaların vatandaşa ve şirketlere uygulayacakları kredi faizleri bankaların kendi elde edecekleri gelirleri de üzerine koyarsak, reel olarak yüzde 30’ları buluyor. Bu yüksek faiz oranıyla mecbur olmadıktan sonra kim kredi alır, ya da yatırım yapabilir? Yüksek faizin faturası, sanayiciye, esnafa ve vatandaşa çıkar. Yüksek faize dayalı ekonomik model uzun vadede sürdürülemez hale gelir. Yatırım yapılmazsa, ekonomi büyümez, enflasyon düşmez, işsizlik de artar. Bu sebeple, Hükümetin ve TCMB’nin yüksek faiz politikasının çok uzun ve kalıcı olacağını düşünmüyorum. Çünkü yüksek faiz uygulaması, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politikasıyla ters düşüyor. Öyleyse; TCMB’nin yüksek faiz politikasında amaç neydi? Cevabı şu: TL karşısında aşırı değer kazanan döviz kurlarını aşağı çekmek, TCMB’nin eriyen döviz rezervlerini artırmak ve kısa vadede dışarıdan sıcak paranın ülkemizi girişini sağlamaktı. Nitekim, ekonomi yönetiminin değiştiği ve faizlerin arttığı 6 Kasım-18 Aralık döneminde yabancıların hisse ve tahvil kanalından 4 milyar dolar, swap kanalından 11 milyar dolar olmak üzere 6 haftada toplamda 15 milyar dolarlık giriş yaptığı tahmin ediliyor. Bu dönemde yerlilerin yabancı para mevduatı ise 9,9 milyar dolar arttı.

SICAK PARA GELDİĞİ GİBİ, GİDER!..

Peki yabancı sıcak paraya güven olur mu? Bu sorunun cevabı gayet açık, “Olmaz!..” Sıcak para yüksek faizle gelir elde edip, geldiği gibi gerisin geri gider. Nitekim, 2020 yılının ilk 10 ayında Türkiye’den 12 milyar dolar sıcak para çıkışı olduğu tahmin ediliyor. Önemli olan şu: Yabancı sermayenin kalıcı olarak gelmesini nasıl sağlarız? Bu sorunun cevabı da gayet açık: Yabancı sermaye, yatırım yapacağı ülkeye güven duymalı. Daha doğrusu bu güveni bizim onlara vermemiz gerekiyor. Yatırıma yönelik kalıcı yabancı sermaye işte o zaman Türkiye’ye gelir. Yeni ekonomi yönetimi işte burada becerisini ve tecrübesini göstermelidir. Para kuş gibidir, güven duymadığı yerden kaçar gider. Onun için Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, hukukta ve ekonomide reformlardan bahsetmeye başladı. Dış politika ve iç politikada geri manevra yapılır ama, piyasalarla kavga edilmez. Çünkü, bedeli büyük olur.

2021’DE PİYASALARI NELER BEKLİYOR?

2020 yılı tüm dünya ülkeleri için çok zor bir yıl odu. Covid-19 pandemisi küresel ekonomiye büyük darbe indirdi. 2021’de piyasaları neler bekliyor? İşte bu önemli konuyu Ocak sayımızda kapağımıza taşıdık. Dolar, Euro, altın ve borsanın yönü ne olacak? TCMB yeni bir faiz artırımı yapacak mı? Koronavirüs aşısı ile birlikte küresel piyasalarda nasıl bir gelişme yaşanacak? Erdem Resneli, Yunus Kaya, Ahmet Eler ve Musa Karademir gibi ekonomist ve piyasa uzmanları bu konuları Ekovitrin için analiz ettiler. Çok uluslu ABD yatırım bankası Goldman Sachs’ın yaptırdığı bir araştırmaya Ocak sayımızda yer veriyoruz. Bu araştırma 2021’de küresel ekonomide yaşanacakların ipuçlarını veriyor.

HALKBANK’IN BAŞARISI

KOBİ’ler Türk ekonomisinin bel kemiğini oluşturuyor. Temelleri 83 yıl önce atılan Halkbank da özellikle KOBİ bankacılığı alanında sadece Türkiye’de değil, ülkemizin de içinde bulunduğu bölgede zirveye çıkan bir banka özelliğini taşıyor. Halkbank Genel Müdürü Osman Arslan ile özel bir röportaj gerçekleştirdik. Ocak sayımızda yer alan bu röportajda Genel Müdür Arslan, bankacılık sektörünün finansal sistemin sigortası olduğunu belirtiyor ve pandemi döneminde 2,5 milyon yeni müşteri kazandıklarını ifade ediyor. Banka pandemi ve normalleşme sürecinde bireysel, esnaf ve KOBİ’ler olmak üzere 2.2 milyon müşterisine yaklaşık 100 milyar TL tutarında kredi desteği sağladı. Türkiye’de KOBİ Bankacılığı alanındaki pazar payı yüzde 21.7’ye ulaşan Halkbank çalışanlarını ve Genel Müdür Osman Arslan’ı başarılarından dolayı kutluyoruz. 2021 yılının ülkemize, milletimize ve bütün insanlığa huzur, barış ve sağlık getirmesini diliyorum. Geliştirilen aşıların fayda sağlayacağını ümit ediyor, koronavirüs salgınının sona erdiği bir dünyayı özlemle bekliyoruz.