Yöresel tatları, geleneksel lezzetleri, çikolatanın eşsiz aromasını kendine özgü dokunuşlarıyla harmanlayan Sitrona, ferah, şık ve Akdeniz’in derin mavisi dekorasyonuyla misafirlerini ağırlıyor. Aynı zamanda seyyah olan Fatoş ve Kutsi Bey’in dünyanın her yerinden aldıkları özgün parçalar ile dekorunu tamamladıkları mekan hayranlık uyandırıyor.

Sabah 09.30’dan itibaren hizmet veren Sitrona güne zengin serpme kahvaltı ile başlıyor. Yöresel lezzetler, anne reçelleri, Datça balı, köy tereyağı, Datça zeytinyağı, yörenin zeytinleri, peynirleri, köy biberi, bahçeden maydanozu, rokası, domatesi gibi ile özlediğimiz doğal tatlar ile zengin serpme sabah kahvaltısı güne sağlıklı ve keyifli bir başlangıç sunuyor dinlendirici müzikler eşliğinde…

Gün boyunca, ev yapımı ekmek ve köftesiyle burger çeşitleri, kinoa, avakado, Datça kekiği, Datça bademi, Datça limonu gibi detaylarla zenginleştirilen sağlıklı salatalar, makarnalar ve Belçika çikolatası, halis tereyağ gibi lezzetlerle taçlanan tatlılar Sitrona’da misafirlere sunuluyor.

Glütensiz, vegan ve vejetaryen beslenenleri de unutmayıp, falafel burger, vegan burger, nohut penne, kırmızı mercimek spaghetti gibi özel menülerle de hizmet veriyor.

Tanrı kulunun  uzun ömürlü olmasını isterse Datça Yarımadası’na bırakırmış!

Strabon’un bu sözünü duymayanımız yoktur sanırım. 4000 yıllık tarihi güzellikler içinde, duvarlarını begonvillerin süslediği taş evlerle, kekik kokan havasıyla, dantel gibi işlenen koyları ve turkuaz renkli denizi ile Strabon’u haklı çıkarır Muğla’nın bu güzel beldesi Datça!

Geçmişi M.Ö. 2000’lere kadar gider bu cennet yarımadanın… Datça, Karyalılar, Dorlar, Lidyalılar derken türlü uygarlıklara beşik olmuş. Dorlar döneminde Knidos yerleşim bölgesi olmuş ve konumundan ötürü ticaret ve sanat merkezi durumuna gelmiş. Bir çok ünlü bilim adamı ve filozof Knidos’ta yaşamışlar. Şehir, bir şekilde Afrodit heykeliyle ünlenmiş. Bu heykelin ünü bu güne kadar sürse de, heykelin kendisi henüz bulunamamış.

Dünyanın ikinci, Türkiye’nin ise oksijen bakımından en zengin yeri olan Datça’nın güzellikleri saymakla bitmez. Sürekli serin esen rüzgar ile yazın kavurucu sıcağını hiç bir zaman hissedilmez. 

Tarih, deniz ve doğanın buluştuğu Datça’da açılan Sitrona, bu mozaik yapıyı menüsüne yansıtıyor

Pek çok şey, seyahat nedeni olabilir. Kayak tatili, deniz tatili, yürüyüş tatili… Bu liste uzar gider ama hiç aklınıza limon kokusunun peşinden gidileceği gelir mi? Evet: Limon Kokusu!

Sitrona’nın sahipleri Fatoş hanım ve Kutsi bey tam bir limon aşığı ve sadece seyahatlerini değil  hayallerini de limonla birleştirdiler. Limon ağacının estetik görüntüsü, limonun kokusu ve parlak sarının cazibesini Akdeniz çinisinin mavisiyle birleştirerek, dekorlarında ve tariflerinde yer verdiler.

Limonun en güzel yetiştiği yerler, dünyanın ılıman iklimine sahip, havanın pek sıfırın altına düşmediği ülkeler. Dünyada en çok Hindistan, Arjantin, Çin, Meksika gibi sıcak ülkelerde yetişiyor olsa da, Türkiye dünyanın dördüncü en büyük limon üreticisi. Hal böyle olunca da, tabi ki Ege ve Akdeniz bölgesindeki limon diyarları saymakla bitmez elbet ama hem bol oksijen, doğa, deniz, güneş; hem de limon denilince işte akla Datça gelir.  Hemen her bahçede yerlere kadar uzanan limon ağaçları ve onların mis kokusu kış aylarında aydınlatır Datça sokaklarını…

Gerek begonvillerle kaplı taş evleri, gerekse de limon ağaçlarıyla donanmış köyleri ile Fransız köylerini hiç aratmayan Datça’da; Sitrona Cafe, anne tarifleri ile hazırlanan ve Datça limonu, kekiği, keçiboynuzu, balı, bademi ile lezzetlenen menüler ile tatil severlerin gözdesi olacağı muhakkak.

Beş duyuya da hitap eden kışkırtıcı lezzetlerin yer aldığı Sitrona, yemekleri kadar zengin içecek ve kahve menüsüyle de belde içindeki yeni trend buluşma noktası oluyor.