Amerikalı önde gelen siyaset bilimci Joseph Samuel Nye’nin literature kazandırdığı yumuşak güç “soft power”, bir devletin değerleri ve refah seviyesiyle uluslararası arenada model ülke konumuna yükselerek nüfuz elde edebilmesi demektir. 

19 Nisan 2012’de The Marmara Hotel İstanbul’da katıldığım, Finpro, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) ve Finlandiya Büyükelçiliği tarafından, Finlandiya Başbakanı Jyrki Katainen ve AB ve Dış Ticaret Bakanı Alexander Stubb’un Türkiye ziyaretleri vesilesiyle ortaklaşa gerçekleştirilen Türkiye - Finlandiya İş Forumu kapsamında konuşan Finlandiya Başbakanı Jyrki Katainen, “Türkiye, dünyanın hem bu kısmında, hem de Kuzey Afrika'da, Ortadoğu'da gerçekten yeri doldurulamaz bir konuma sahip. İslam ülkelerinin demokratik açıdan ilerlemesi ve iyi yönetilmesi açısından, Türkiye diğer İslam ülkelerine çok iyi bir örnek. Burada gerçekten çok güçlü bir pozisyondan bahsediyoruz. Türkiye'nin gücü, yalnızca Türkiye için değil, aynı zamanda diğer ülkeler için de çok büyük bir güç anlamına geliyor. Türkiye'nin gücü, AB için, AB ülkeleri için ve aynı zamanda diğer ülkeler için de çok büyük bir öneme sahip. Çünkü Türkiye gerçekten de çok katkıda bulunan bir ülke. Kaynaklarınızla büyük bir katkı olduğunu söyleyebiliriz. Barış ve istikrar anlamında tüm dünyaya büyük bir katkı sağlıyorsunuz. O nedenle bu katkılarınız açısından sizlere büyük bir şükran borçluyuz. Yalnızca Avrupa için değil, aynı zamanda gelişmekte olan alan için, hatta son zamanlarda krizden muzdarip olan ülkeler için de çok iyi bir örnek.”  dedi.
 
Dünya Bankası Türkiye Direktörü Martin Raiser, kendilerini Türkiye’de ‘reçete yazan bir doktor’ gibi görmediklerini belirterek, “Türkiye’nin elde ettiği başarıyı gösteren ülkelerde, sahip olduğu zengin tarihi de düşününce, benimki gibi bir örgütün reçeteli bir gelişme yolu göstermesi oldukça uygunsuz olur.” diye konuştu. Raiser, Tunus’ta, Endonezya’da, Meksika’da ve pek çok ülkede yürüyen programları olduğuna işaret ederek şöyle konuştu: “Geçtiğimiz on yıllık dönemde Türkiye gerçekten etkileyici bir konuma geldi. Modellerle ilgili her zaman için zorluklar söz konusudur, çünkü modellerin uyarlanması gerekir. Türkiye gibi başarılı bir ülke için reçete yazan bir doktordan ziyade, güvenilir tavsiye alabileceğiniz bir danışman olabileceğimizi umuyorum.” dedi. 

ABD’de yaşanan kriz sonrası problemlere dikkat çeken Bloomberg Businessweek, Amerika’ya model olarak içlerinde Türkiye’nin de bulunduğu 9 ülkeden örnekler verdi. 9 farklı ülkeden yapılan bu önerilerden birine ise Türkiye modeline yer verildi. “Kapıları aç” başlıklı yazıda, Türkiye’nin yabancı yatırımlara olan yaklaşımının ABD ekonomisi için de bir model olabileceği belirtildi. “Amerika hâlâ yabancı yatırımcılar için bir fırsatlar diyarı (ülkesi) olma özelliğine sahip mi?" sorusu ile başlayan derginin makalesinde, ABD’ye yapılan yabancı yatırımın 2010 yılında 200 milyar dolar ile son 10 yıl ortalamasının üzerine çıktığını belirtiyor. Ancak bunu yeterli görmeyen dergi, Türkiye örneğini okuyucularına sundu ve Türkiye ile karşılaştırınca ABD’nin bu açıdan çok da cazibeli görünmediğine yer verdi. 

Foreign Policy yazarı James Traub, “Bütün yollar İstanbul’a çıkıyor” başlıklı bir makalesinde belirttiği gibi Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu’ndan bu yana en popüler günlerini yaşıyor. Burada, “rol model” vurgusu yapılırken, doğa bilimlerine kıyasla sosyal bilimlerin değişken ve kısmen stokastik yapısının belirleyici olduğunu unutmamak gerekiyor. Zira “model”in tekrarlanabilir olmasında, tarih, siyasal kültür, ekonomik yapı, coğrafî konum ve benzeri birçok karmaşık faktörün etkileri kaçınılmazdır. Haddizatında modellerin “biricik” oluşu, genelde onları güçlü ve cazip kılmaktadır. dedi. (James Traub)

New York Times ile NATO Savunma Koleji, Türkiye'nin Mısır'a örnek olabileceğini öne sürdü. Landon Thomas Jr. imzası ve Helene Cooper’ın katkısıyla yayımlanan analizde, bazı Ortadoğu uzmanlarının, Mısır'ın kendisini yenilemeye çalışırken Türkiye'ye bakarak bazı önemli dersler alabileceğini vurguladıkları ifade edildi.  

10 Aralık 2011 tarihinde İstanbul’da, İktisadi Kalkınma Vakfı tarafından, “Değişen Ortadoğu ve Kuzey Afrika Üzerine Türkiye ve Avrupa Perspektifleri” konulu yuvarlak masa toplantısı gerçekleştirildi. Toplantıda konuşan, Avrupa Parlamentosu Üyesi, Türkiye-AB KPK Eşbaşkanı ve aynı zamanda AB’nin Tunus seçimleri için oluşturduğu gözlemci heyetinin üyesi olan Hélène Flautre, bölgede meydana gelen halk hareketlerinin evrensel demokrasi ve özgürlük gibi değerleri gündeme getirdiğini ve kolektif bir dinamik yaratarak AB’nin bu dönüşümdeki önemini ortaya koyduğunu belirtti ve bu büyük değişimin Avrupa’da yeterince kavranamadığına değinenerek, Türkiye’nin tarihi rolünü vurguladı. Türkiye’nin Model olarak gösterilmesi konusunda Flautre, demokrasinin bitmiş değil sürekli gelişen ve değişen bir sistem olduğunu ve hem Türkiye’de hem de bölgede sürecin canlı bir şekilde ilerlemekte olduğunu kaydetti. Flautre, Türkiye’nin kültürel, tarihi, ekonomik ve siyasi açıdan bölgeye açılan bir kapı olduğunu ifade etti. 
 
30 Mayıs 2012 tarihinde İstanbul’da katıldığım, T.C. Ekonomi Bakanlığı, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) ve HSBC işbirliğinde gerçekleştirilen, Çin, Hindistan, Endonezya, Vietnam ile doğru iş bağlantılarının kurulabilmesi teminen Küresel Bağlantılar “Yükselen Uluslararası Ticaret Koridorları” konferansında konuşma yapan HSBC Türkiye CEO’sunun açıklamasına göre 2050’de öngörüleri Türkiye’nin dünyanın 11. büyük ekonomisi olacağı yönündedir. 
 
Fransız Cyberpresse’den Khalid Adnane’nin 13 Şubat 2012 tarihli bir yazısında; Yükselişte olan güçlerden bahsedildiğinde, akla genellikle BRICS olarak isimlendirilen gruptaki ülkeler geliyor. Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika. Bu listeye yeni bir isim daha eklenebilir. Türkiye’den söz ediyoruz. Kanada’nın hemen arkasında ve Güney Afrika, Norveç, Hollanda gibi ülkelerin önünde yer alıyor. Bu olağanüstü sıçrayış Türkiye’ye Malezya veya Endonezya gibi Asyalı kaplanlara benzetilen “ekonomik kaplan” ünvanını kazandırdı. Öyle ki uluslararası İngiliz dergisi The Economist 2010’daki bir sayısında Türkiye’yi “Avrupa’nın Çin’i” olarak adlandırdı. 
 
2011 Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Profesör Michael Spence’e göre “Türkiye gelişmekte olan piyasalar arasında önemli bir konuma sahip ve genişletilmiş G-8 grubunun bir parçası olması gerekiyor.” 
 
Libya Geçiş Hükümeti Başbakanı Dr. Abdurrahim El Kib, ilk yurtdışı ziyaretini 2012 Şubat ayında Türkiye’ye yaptı. El Kib, Türkiye’yi örnek ve model ülke olarak gördüklerini belirterek, devrim süreci ve sonrasından Türkiye’nin verdiği desteğe teşekkür etti. 
 
16 Mart 2012’de İstanbul’da katıldığım Bahçeşehir Üniversitesi tarafından fahri doktora takdim töreninden bir gün önce, Ankara’da resmi temasları kapsamında TRT Haber’in sorularını cevaplayan Ekvator Cumhuriyeti’nin genç Cumhurbaşkanı Dr. Rafael Correa Delgado, röportajda iki ülke arasında önemli anlaşmalara imza atılacağını ve Türkiye ile olan ilişkilere büyük önem verdiklerini vurguladı. Konuk Cumhurbaşkanı “Ticari görüşmelerimiz olacak fakat sadece bununla sınırlı değil. Türkiye bizim için önemli bir dost. Türk inşaat firmalarının ülkemizin yeniden yapılanmasında önemli rol oynayacağını düşünüyorum. Latin Amerika’da faaliyet gösteren 200 uluslararası şirketten 35’i Türk. Türk şirketleri önemli deneyime sahip. Bizim de yol, baraj gibi projelere yönelik harcamalarımız giderek artıyor. Bu konularda işbirliği yapılabilecek bir ortam var" dedi. Rafael Correa Delgado, “Biz de Türkiye gibi küresel ekonomik krizden çok az etkilendik. Türkiye'nin çok dinamik bir ekonomisi var ve uluslararası arenada ürünlerinizi tanıtmak istiyorsanız, dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olan Türkiye ile ticaretinizi geliştirmek zorundasınız” diye konuştu. Atatürk'ün büyük bir hayranı olduğunu vurgulayan Rafael Correa Delgado, Arap Baharı ve Ortadoğu'da son dönemde yaşanan olaylarla ile ilgili bir soruya ise şöyle cevap verdi. “Türkiye'nin, Arap Baharı’nı yaşayan ülkeler için model oluşturup oluşturmadığı sorgulanıyor ama bence bunu düşünmeye bile gerek yok. Türkiye laik ve demokratik bir ülke. Liberal ekonomiyi başarıyla uygulayan bir ülke, bence Türkiye bu bölge için zaten eşsiz bir model konumunda.” Rafael Correa Delgado, Türkiye'ye ilk kez 22 yıl önce üniversite öğrenciyken geldiğini ve çok etkilendiğini belirtti.
 
26 Nisan 2012’de İstanbul’da katıldığım, Bahçeşehir Üniversitesi’nde, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Türkiye - İngiliz İş Konseyi tarafından gerçekleştirilen Türk - İngiliz İş Forumu’nda konuşan Birleşik Krallık Ticaret ve Yatırımlardan Sorumlu Bakanı Lord Stephen Green, Türkiye'nin bölgesinde artan rolü ve etkinliğinin, İngiltere'nin Türkiye ile daha yakın ticari ve ekonomik ilişkiler kurma isteğine neden olduğunu söyledi. Türkiye'nin İngiltere için öncelikli ülkeler arasında yer aldığını vurgulayan ve Türkiye'nin bölgesinde artan rolü ve etkisine dikkati çeken Lord Green “Türkiye, AB'nin bir ucunda olan dikkati çekici bir ülke. Biz de AB'nin diğer ucundayız. Türkiye'de genç ve hızlı büyüyen bir ekonomi var. Bölgesinde daha etkili olan bir ülke görüyoruz.” diye konuştu. Lord Green, Türkiye’nin hızlı büyümesi ve orta ölçekli şirketlere sunduğu fırsatlarla Avrupa’daki en cazip pazar olduğunu belirterek, “Sadece iç pazarıyla değil, Kafkasya, Orta Asya, Kuzey Afrika ve Ortadoğu bölgelerine giriş için de Türk şirketleri çok önemli stratejik ortaklar olabilirler” dedi. Lord Green duygularını “Türkiye’deki heyecan verici gelişmeleri izliyorum. İki ülke olarak ortak paydalarımız var. Karşılıklı yatırımlar yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Türkiye sadece iş alanında değil, kültürel alanda da bir vitrin. Gidilecek ilk yer” şeklinde konuşarak ifade etti. 
 
24 Mayıs 2012 tarihinde katıldığım, İstanbul Aydın Üniversitesi ve Kaliforniya Üniversitesi Berkeley tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen Arap Baharı Uluslararası Sempozyumu’nda konuşan konuk konuşmacılar, Türkiye’nin bölgesinde önemli bir ülke olduğunu ve lider olabilecek potansiyele sahip olduğu ifade ettiler. 
 
27 Ocak 2012 tarihli El Şark gazetesinde Semir El Hacavi, “Türkiye dünyanın terazisidir. Batı ve Doğu’yu birbirine bağlayan bir halkadır.” dedi.
 
İngiliz yazar, futurist ve What’s Next'in kurucusu Richard Watson tarafından derlenen 2050 öngörülü beş ayrı zaman dilimine ayrılan Trends & Technology Timeline 2010+ adlı akım haritasında Türkiye’nin önemli bir ülke olarak konumunu yükseltecek olduğunu belirtiyor.
 
Kasım 2010’da Fransa eski Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner Afrika’da rekabet etmek için Türkiye ile işbirliğinin gerektiğini söyledi. 
 
31 Mayıs – 1 Haziran 2012 tarihlerinde İstanbul katıldığım, İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen “Somali'nin Geleceğine Hazırlık: 2015 Hedefleri” temalı Birleşmiş Milletler (BM) 2. İstanbul Somali Konferansı’na katılan BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon, Türkiye’nin stratejik konumuna ve Somali’de büyükelçiliği olan tek Batılı ülke olduğuna dikkat çekerek “Türkiye liderliğiyle, bütün kaynakları ve kapasitesiyle uluslararası barış, güvenlik ve insan haklarına güçlü bir şekilde bağlı. Türkiye yükselişte olan çok az sayıdaki ülkelerden biri, yükselen küresel bir lider. Türkiye’nin oynadığı önemli rolü sürdürmesini ve BM’nin güçlü bir tarafı olarak kalmasını ümit ediyorum” diyerek Türkiye’ye verdiği önemi vurguladı. 
 
3 Haziran 2013 tarihinde, Brezilya’nın önde gelen düşünce kuruluşlarından Getulio Vargas Vakfı (FGV) tarafından düzenlenen “21.yy’da Brezilya’da Siyaset ve Toplum” konulu seminer kapsamında FGV | CPDOC Sosyal Bilimler Enstitüsü Dekanı Profesör Celso Castro ve Brezilya’nın Ankara Büyükelçisi Antonio Luis Espinola Salgado ile tanışarak sohbet etme imkanım oldu. 1944 yılında kurulan Getulio Vargas Vakfı, kaliteli eğitimi ile Brezilya’nın ekonomik ve sosyal gelişimini desteklemeyi amaçlayan dünyaca ünlü bir vakıftır. 8 okul, 2 araştırma enstitüsü, teknik destek projeleri ve basım ünitesiyle Getulio Vargas Vakfı, dünyanın en iyi 25 düşünde (think-tank) kuruluşu arasında gösterilmektedir. Son 10 yılda, Brezilya ile Türkiye’nin ekonomik, politik ve kültürel bağları önemli aşama kaydetmiş ve güçlenmiştir. İki ülke lideri arasında 2010 yılında imzalanan “Stratejik Ortaklık için Eylem Planı” ticaretten politik diyolağa, bilimsel gelişimden eğitime birçok konuda iki ülkenin işbirliğine katkı sağlayacaktır. Dünyanın iki önemli gelişmekte olan ülkesinin karşılıklı ticaret hacmi 2.1 milyar dolara ulaşmış ve diğer alanlardaki karşılıklı ilişkiler de gün geçtikçe yoğunlaşmıştır. Getulio Vargas Vakfı, iki ülke arasındaki diyaloğu artırmak ve Türk iş dünyasına Brezilya’nın politik ve sosyolojik durumunu anlatmak amacıyla bu paneli ülkemizde düzenlendi. Bilindiği üzere 2010 yılında Brezilya’da, Türkiye ile Brezilya arasında ilişkilere yeni bir boyut kazandırmak maksadıyla, iki ülke arasında Stratejik Ortaklık için Eylem Planı (Action Plan for a Strategic Partnership) imzalandı. Brezilya Devlet Başkanı Dilma Rousseff’in 2011’de Türkiye’ye yaptığı resmi ziyaret sırasında ise “Türkiye-Brezilya: Dinamik bir Ortaklık için Stratejik Perspektif” başlıklı ortak bir bildiri kabul edildi. 4 Ocak 2013 tarihinde, aynı yıl Küresel Siyaset ve Uluslararası İlişkiler yüksek lisans eğitimi aldığım Bahçeşehir Üniversitesi’nin Amerikan Araştırmaları Merkezi (BAU-AMERS) tarafından Brezilya Dışişleri Bakanı Antonio Patriota ile “Brezilya Dış Politikası Ekseninde Brezilya-Türkiye İlişkilerinin Geleceği: İnovatif Partnerlik” konulu konferans kapsamında tanışma ve sohbet etme imkanım oldu. Brezilya Dışişleri Bakanı Antonio Patriota konferans sırasında yaptığı konuşmasında, “Brezilya 70 sene imparatorluktu, monarşi yönetimi vardı. Askeri diktatörlük altında ciddi sorunlar yaşandı. Ülke güçlü demokrasiye ancak şimdi kavuşabildi.” dedi ve Brezilya’da diplomasiye inandıklarını ve 2010’dan itibaren Birleşmiş Milletler (BM) üyesi ülkelerin hepsinde büyükelçilikleri bulunduğunu ifade etti. Türkiye’nin yakın bölgesinin ötesine de ulaştığını vurgulayan Patriota, Türkiye’nin Avrupa ve Asya ülkeleriyle olumlu bağlantıları olduğunu söyledi. Brezilya’nın çok daha homojen bir bölgesel ortama sahip olduğunu da aktaran Patriota, Güney Amerika’da yarım milyar nüfus olmasına rağmen kıtalararası kolay bir iletişim olduğuna dikkati çekti. Brezilya’da bugün bölgesel entegrasyon politikalarının uygulandığını anlatan Patriota, Güney Amerika ülkeleri arasında güçlü bir iletişim olduğunu aktardı. Patriota, bölge ülkeleri arasındaki ekonomik ve sosyal iletişimi sağlayan uluslararası kuruluşlara ilişkin bilgi verdi. Türkiye’nin NATO’ya üye olduğunu anımsatan Patriota, bu üyeliğin Türkiye’ye özel bir profil sağladığını dile getirerek “Türkiye’nin de öz güven ve bilgi düzeyi artıyor. Gelecekte de daha etkili bir şekilde birlikte çalışacağız. Türkiye ve Brezilya arasında etkileşim ve işbirliğini güçlendirmek istiyoruz. İki ülke arasında turistik hareketlilik söz konusu ama iki ülkenin kurumları arasında işbirliği kurmak gerekiyor.” dedi. Patriota, Türkiye ve Brezilya’nın uluslararası arenada önemli bir rol oynayacağına inandığını da kaydetti. 

7 Mayıs 2013 tarihinde Yeditepe Üniversitesi’nde davet edildiğim ve İktisadi Kalkınma Vakfı’nın (İKV) düzenlediği “Türkiye-AB ilişkilerinin ellinci yılında Türkiye’nin AB üyeliği süreci” başlıklı konferansta tanıştığım dönemde İtalya’nın NATO Genel Sekreteri adayı ve Avrupa Komisyonu eski üyesi (2004-2008) olan İtalya Dışişleri eski Bakanı (2002-2004, 2008-2011) ve Uluslararası Kuruluşlar İçin İtalya Derneği’nin (SIOI/UN Association of Italy) Başkanı Franco Frattini, Türkiye’nin AB sürecine en büyük desteği vererek konferans sırasında şunları ifade etmiştir; “Dünya tarihsel, kültürel ve stratejik dönüşümlerin olduğu hızlı bir değişim sürecinden geçiyor. Bu dönemde kaçınılmaz olana teslim olmak yerine devletlerin ve siyasetçilerin kararlı bir vizyona ihtiyaçları var. Devletler bu sürece uyum sağlamaya çalışıyor. Her devlet fırsatları kazanca döndürerek kendisini bu yeni oluşan sistemde vazgeçilmez bir öğe haline getirebilir. Bu geçtiğimiz dönemde çatışma potansiyeli yaratan gelişmeler istikrar sağlanmasını güçleştiriyor. Bu durum da ulusal çıkarların dikkatli bir şekilde yönetimini ve küresel yönetişimin kurumsallaşması gereğini ortaya çıkarıyor. Yükselmekte olan güçlerin de entegre edildiği yeni bir küresel yönetişim sistemine ihtiyaç her zamankinden daha fazla. Kurallara dayalı bir uluslararası düzene AB ve Türkiye’nin de yapabileceği çok katkı var. Avrupa Projesi Türkiye’nin katılımı olmadan hiçbir zaman tamamlanamaz. Ancak AB’de bazı çevreler ideolojik bir miyopi ile tarihi gerçeklere gözlerini kapıyor. Türkiye 19’uncu yüzyıldaki Avrupa Uyumu döneminden soğuk savaşa, her dönemde Avrupa’nın çok önemli bir parçası olmuştur. Türkiye zaten halen Avrupa’nın içinde. Türkiye’nin AB üyeliği bir armağan değil stratejik bir hedeftir. Avrupa bugün önemli bir ekonomik ve mali krizden geçiyor. Ancak her kriz ileriye adım atmak için bir fırsattır. Türkiye Avrupa projesinin yeni bir dönemine başlangıç yapmak için de çok önemli bir fırsattır. Krizi atlatmak için daha fazla. Avrupa ve daha fazla Türkiye’ye ihtiyacımız var. Türkiye için AB hedefi her zaman salt bir dış politika konusu olmaktan çok ötedir. AB Türkiye’deki reform süreci, demokratikleşme, askerin siyasi rolünün sınırlanması açılarından önemli bir itici güç olmuştur. Bugün Türkiye’nin AB katılım müzakerelerinde yaşanan yavaşlama Türkiye’nin AB’de yeri olmadığı anlamına gelmemektedir. Bunun sebebi AB’de yaşanan kriz, zorluklarla dolu siyasi tablo ve stratejik vizyon eksikliğidir. AB Türkiye’nin jeopolitik yaklaşımının AB’nin Ortadoğu ve Akdeniz bölgesinde global bir rol oynamasını kolaylaştıracağını anlamamaktadır. Arap Baharı AB’nin bu bölgede etkili olması için yeni bir fırsat sunmaktadır. AB geleneksel yumuşak gücünü ve çok taraflı stratejilerini burada devrim sonrası rejimlerin demokratikleşmesi ve istikrar kazanması için etkin olarak kullanmalıdır. Türkiye’nin bu bölgede yeni ortaya çıkan elit kadrolar üzerinde önemli etkisi vardır. Türkiye bölge için müdahaleci bir dış güç olarak değil, çok önemli pozitif bir model olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durum da AB ve Türkiye modellerinin birbirini tamamladığını ve AB’nin Arap Baharı’nın demokratikleşme ile sonuçlanması yönündeki ahlaki yükümlülüğünü yerine getirmek için Türkiye’ye ihtiyacı olduğu sonucunu doğurmaktadır. Türkiye’nin AB üyeliği bölgenin demokratik geleceği için büyük önem taşımaktadır. Evrensel değerlere dayanan dayanışma ve topluluk fikri bu bölgenin istikrara kavuşmasına ve Batıya olan güveni tazelemeye yol açacaktır. AB ve ABD arasında imzalanması düşünülen serbest ticaret ve yatırım anlaşmasına gelince bu yeni ortaya çıkacak olan pazar Türkiye olmadan düşünülemez. AB ve ABD arasındaki müzakereler Türkiye ile de paralel olarak yürütülmelidir. Türkiye çok önemli bir bölgesel güç ve enerji merkezi olarak ortaya çıkmıştır. İtalya AB’de Almanya’dan sonra Türkiye’nin ikinci önemli ekonomik partneridir. İtalya için enerji çok önemli bir önceliktir. Türkiye ile müzakerelerde enerji başlığının açılması Türkiye’den çok AB için aciliyet ve öncelik arz etmektedir. Türk halkının AB üyeliğine olan desteği azalsa da Türkiye’nin ümidini kaybetmeyip bu sürece devam etmesi gerekmektedir. Türkiye müzakere sürecindeki durgunluğa rağmen ev ödevlerini yerine getirmektedir. Haziran ayında AB ile müzakerelerde 22’inci bölgesel politika başlığının açılması müzakere sürecinin canlanmasına yönelik pozitif bir mesaj yaratacaktır. Fransa’da Hollanda hükümetinin gelmesi de müzakerelerin canlanmasına yönelik yeni bir fırsat yaratmıştır. İtalya Türkiye’nin AB üyeliği sürecini her zaman desteklemiştir. Dışişleri Bakanı Emma Bonino da Türkiye’nin üyeliğini desteklemektedir. AB içinde diğer bazı ülkelerle birlikte Türkiye’nin AB üyelik sürecini destekleyen bir odak grup oluşturduk. Bu grup ile birlikte Türkiye’nin AB üyeliği sürecine destek veriyoruz. Türkiye’nin AB zirvelerine davet edilerek bazı bölümlerine katılmasını öneriyoruz. Türkiye’nin AB üyeliği en geç 2023 tarihine kadar gerçekleşmelidir. Cumhuriyetin yüzüncü yılına denk gelen bu sembolik tarih üyeliği gerçekleşmesi gerektiği en son tarihtir. Türkiye’ye yönelik üyelik perspektifinin yeniden güçlü bir şekilde AB liderleri tarafından ifade edilmesi gerekir. Türkiye’nin siyasi partileri Avrupa siyasi partiler ailesine entegre edilmelidir. Gümrük birliği güçlendirilmeli ve Türkiye’nin aleyhine işleyen bazı yönleri güçlendirilmelidir. Sadece bazı gruplar değil tüm Türk vatandaşları için vize serbestisi uygulanmalıdır. Kişilerin serbest dolaşımı olmadan malların veya sermayenin serbest dolaşımı anlamlı değildir. Katma Protokol’ün standstill (hakların geriye götürülememesi) hükmü olarak adlandırılan 41(1) maddesi iki tarafın da hizmetlerin serbest dolaşımı konusunda birbirlerine karşı yeni kısıtlamalar getirmesini yasaklamıştır. Bu maddenin doğrudan uygulanabilir olduğu Avrupa Adalet divanı tarafından da kabul edilmiştir. Bu durumda vizenin hala uygulanıyor olması kabul edilemez. Türkiye 60 yıldır NATO üyesi olarak Avrupa güvenliğine çok önemli katkılarda bulunmuştur. Türkiye olmadan gerçek bir AB entegrasyonundan da söz edilemez. Türkiye özellikle Ortadoğu’da krizlerin çözümünde çok önemli bir oyuncudur. Türkiye Afganistan ve Kosova gibi uluslararası barış koruma operasyonlarına katkıda bulunan, terörizm ve korsanlık gibi sorunlarla mücadele eden bir ülkedir. Avrupa hiçbir zaman bugün olduğu kadar “Nasıl bir AB?” sorusuna tek ortak bir cevap bulmakta zorlanmamaktadır. Türkiye’nin katılımı AB’nin dinamizmine, kendine güvenine, dünyada istikrar yaratıcı bir güç olmasına ve yumuşak gücüne katkıda bulunacak”

Yine aynı yıl, İtalya’da kitap formatında yayınlanan ve 198 sayfadan oluşan Limes dergisine verdiği bir röportajında uluslararası ilişkilerde önemli olabilecek bir unsurun da altını çizen Franco Frattini; “Dışişleri bakanlığı görevimin başlarında, Avrupa Konseyi’nin zirve toplantılarının açılışında Türkiye’nin de aralarında bulunduğu aday ülkelerin liderleri de masada otururdu. Ancak bu geleneği kaybettik. Çünkü bazı aday ülkeler, ‘masada Türkiye olmasa da olur’ dedi. Bunun üzerine Türkiye’yle birlikte diğer aday ülkeleri masaya almamaya başladık. Sadece bu değil AB, Türkiye karşısında bir dizi hatalar yaptı. Suriye’de yaşanan dramın ardından Türkiye’ye yüz binlerce kişi göç etti. Ancak Avrupa, bu zor döneminde de yine Türkiye’nin yanında olmadı ve pek çok açıdan iki yüzlü davrandı.” dedi. Vize muafiyeti ve geri kabul anlaşması konusunda da AB ülkelerinin Türkiye’ye iki yüzlü davrandığının altını çizen Frattini, “NATO üyesi ülkelerin, dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korumak için Türkiye’ye patriotlar yerleştirme kararı da önemli bir jestti ama yeterli değildi” diye sözlerini sürdürdü. Frattini, İtalya’nın jeopolitik, tarihi, kültürel bakımdan ve dış politikasının gereği açısından, AB ile bağların kopmaması için hem Türkiye’yi hem de AB ülkelerini cesaretlendirmesi gerektiğini de sözlerine eklemiştir. 

Franco Frattini 2010 yılında Alman Frankfurter Allgemeine Zeitung (FAZ) gazetesine verdiği bir röportajında; “Brüksel kafasını ellerinin arasına alıp düşünsün.” yorumunda bulunarak “Bir an önce Avrupa Türkiye'ye karşı ne gibi hatalar yaptığını düşünmeli. Kanımca biz Avrupalılar, Türkleri yanımıza çekmek yerine fazlasıyla Doğu’ya ittik. Bu Avrupa’nın çıkarına değil. AB’de sırf bir üye engellediği için gıda güvenliği gibi basit bir konuda bile konuşamadık. Bunun sonuçlarına hepimiz birlikte katlanmak zorundayız” ifadelerini kullandı. 

30 Kasım 2012 tarihinde, Yale Üniversitesi İşletme Okulu Dekanı Profesör Edward A. Snyder onuruna verilen yemek programı kapsamında Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) tarafından İstanbul Sabancı Center ev sahipliğinde gerçekleştirilen “Küresel Ekonomide Kilit Ülkeler: Türkiye Örneği” konulu sunumu öncesinde Dekan Snyder ile tanışma ve sohbet etme imkanım oldu. Sunum yapan Profesör Snyder, Türkiye’nin bölgesinde ve küresel ekonomide gücünü artırdığını belirterek, “Bundan 30 sene öncesinde küresel ekonomide daha çok ABD, Avrupa ve Japonya’nın ağırlığı vardı. Fakat artık bu değişiyor. Dünya daha düz bir hal alıyor. Bu Türkiye açısından son derece önemli. Türkiye sadece önemli bir ülke değil, çok önemli bir ülke. Dünyanın pivot [basketbolda pota altında oynayan oyuncu] oyuncularından biri” diye konuştu. 

Türkiye’nin yükselen ekonomik etkisinden övgüyle söz eden Snyder, Türkiye’nin bölgesinde rakiplerinden ayrıştığına dikkati çekti. Dünyanın öncü ve eksen değiştirici ülkelerine değinerek “Brezilya, Türkiye ve İngiltere coğrafi sebeplerden dolayı dünyada eksensel öneme sahip ekonomiler” dedi. Snyder, Türkiye ile Asya’nın yükselen ekonomilerinden Endonezya arasında ciddi benzerlikler olduğunu da belirterek, “Endonezya’da Türkiye gibi Müslüman ağırlıklı bir nüfusa sahip, ekonomisi büyüyor, demografik olarak da benzerlikler var. Fakat Endonezya, Türkiye kadar dünyaya bağlanmış değil. Türkiye, dünyaya daha bağlı ve daha sıkı ilişki içerisinde.” ifadelerini kullandı. Türkiye’nin politik ve ekonomik gücünün artık daha hissedilir olduğunu vurgulayan Snyder, “Türkiye pivotal bir ülke, bunu basketboldaki gibi kullanıyorum, bir şeyi yakalayıp, fırsata çevirebilmekten bahsediyorum. Türkiye coğrafi, politik ve kültürel bir merkez. Eğer dünyanın politik bir haritasını çıkaracak olsak, Türkiye oldukça merkeze yakın yer alır.” şeklinde konuştu. Snyder, Türkiye’deki yöneticilerin de küresel seviyede dikkatleri üzerine çektiğini belirterek, şunları kaydetti: “Türkiye’de yöneticiler pivot olma özelliğine sahip. Ortak bir birim oluşturarak karşı tarafla ortak bir noktada buluşabiliyorlar. Türkiye’de uzun süre kalan insanlar birçok yeni düzenleme yapmak durumunda kalıyor. Fakat bu durum insanlara riskler karşısında uyum sağlama ve esneklik yetisi kazandırıyor. Belki insanların farklı şartlara kolayca adapte olabilmeleri buradan kaynaklanıyor.” dedi. Türkiye’nin ekonomik görünümünü oldukça olumlu bulduğunu vurgulayan Snyder, “Türkiye mali açıdan evini düzene koydu. Türkiye ekonomisi yatırım yapılabilir notu sonrasında daha dinamik hale gelecek.” dedi. 

Aralık 2019’da Washington merkezli düşünce kuruluşu Türk Miras Vakfı (THO) tarafından Washington’da düzenlenen “ABD’nin Dış Politika Stratejileri ve Sorunları” başlıklı panele katılan Harvard Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Profesörü Joseph Nye, “Türk - Amerikan ilişkilerinde son yıllarda ciddi zorluklar var. Fakat ben hala Türkiye ile ABD arasındaki ortak çıkarların, farklılıklardan daha büyük olduğunu düşünüyorum.” dedi.