• TÜRK TARIMININ GELECEĞİNİ KURTARACAK PROJEYİ ANLATTI: Dost Ziraat ve Hayvancılık A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı genç ve başarılı girişimci Abdulkadir Karagöz, Ekovitrin Genel Yayın Yönetmeni Bilal Koçak’a, tarım ve hayvancılık alanında bir ekosistem çalışması başlattıklarını söyledi. Karagöz, “Tohumdan sofraya kadar katma değeri yüksek, biyolojik ve sürdürülebilir uygulamaları  hayata geçireceğiz” dedi.
  • BİR GRAM TOHUM, BİR GRAM ALTINLA EŞDEĞER: Dost Ziraat ve Hayvancılık şirketi olarak Türkiye’de bio hybrid tohumların üretiminde öncülük yaptıklarını belirten Abdulkadir Karagöz, “Günümüzde bir gram tohum, bir gram altına eşdeğer. Milyarlarca doların kimyevi ürünlere akıtıldığı bir sektörde bio tohumlar açısından dünyanın en büyük aktörlerinden olabiliriz” diye konuştu.

  • ‘BİYOLOJİK DÖNÜŞÜM' YAŞANIYOR: “Türkiye’nin tarım ve hayvancılık alanında ileriye gidebilmesinde en birincil adım doğru planlama. Tohumdan sofraya tüm süreçler boşluk bırakmayacak şekilde planlanmalı, düzenlenmeli ve denetlenmeli. Dünya ziraatte yeni bir dönüşümün arifesinde. Bu dönüşüm ‘biyolojik dönüşüm’ olarak adlandırılıyor. 10 yıl sonra bio ürün pazarı tüm sektörü domine edecek. Bu yeni dönüşümü okuyup pozisyon alabilirsek tarımda dünyanın en güçlü aktörü oluruz.”    

  • KİMYASAL DESTEKLİ TARIM DÖNEMİ BİTİYOR: “Son 30 yılı domine eden kimyasal destekli tarım dönemi sona erecek. Bizim milyar dolarlık küresel ilaç, kimyevi katkı, kimyevi gübre şirketleri ile rekabet etmemiz çok zor. Onun yerine yaşanmakta olan biyolojik dönüşümde aktör olabilir ve dünya tarımına yön verebiliriz. İşte bunun için bio tohum, bio ilaç, bio katkı maddeleri, bio koruyucular, bio gübre, bio enerji çok önemli.”

  • ‘YAPAY ZEKA’ VE ‘DİJİTALLEŞME’ DÖNEMİ BAŞLADI: “Bio dönüşümün ardından, yeni tarım ve hayvancılık modelinde bio katkı maddeleri ile maliyetleri yükseltmeden, verimliliği düşürmeden çözümler üretiliyor olacak. Yapay zekâ uygulamaları, otonom sistemler ile verimlilik çok hassas şekilde takip edilecek. Ürün ekiminden hasadına, tüketiciye ulaşmasından geri dönüşümüne kadar tüm süreç dijitalleşecek. Türkiye bu süreçlerde hem dijitalleşmeyi gerçekleştirecek hem de bio pazarın tüm ürünlerinin üreticisi olabilecek potansiyelde bir ülke.”


 

Tarım ve hayvancılık alanında bir ekosistem inşa eden, tohumdan sofraya kadar katma değeri yüksek, biyolojik ve sürdürülebilir uygulamaları hayata geçirmek için projeler geliştiren Dost Ziraat ve Hayvancılık A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı genç ve başarılı girişimci Abdulkadir Karagöz, Ekovitrin’e önemli açıklamalar yaptı. Abdulkadir Karagöz, “Dünya ziraatte yeni bir dönüşümün arifesinde. Bu yeni dönüşümü biyolojik dönüşüm olarak adlandırıyoruz. 10 yıl sonra bio ürün pazarı tüm sektörü domine edecek. Bu yeni dönüşümü okuyup, pozisyon alabilirsek tarımda dünyanın en güçlü aktörü oluruz” dedi. Abdulkadir Karagöz, “Biz şirket olarak bio ekosistemini kurmak için çaba harcıyoruz. Ancak devletin tarım ve hayvancılık sektörleri için bir kırmızı kitap (anayasa) oluşturması şart. Anlık reflekslerle tarımda ancak pazar olabiliriz. 100 yıllık vizyonlar geliştirilmeli” açıklamasını yaptı. Abdulkadir Karagöz, Ekovitrin Genel Yayın Yönetmeni Bilal Koçak’ın sorularını cevaplandırdı.

“TARIM DESTEKLERİ KONUSUNDA DOĞRU PLANLAMA VE SIKI DENETİM ŞART

Tarım ve hayvancılık sektörlerine baktığımızda ülkemizde karşımıza nasıl bir tablo çıkıyor?

Tarımsal hasılada Avrupa’da 1’inci, dünyada ise 7’nci olan büyük bir tarım ülkesiyiz. Tarım, ülkemizde devletin milyarlarca destek verdiği bir sektör. Fakat bu desteklemeler doğru bir planlama, sıkı bir denetim ile beslenmeyince verimsiz sonuçlarla karşı karşıya kalabiliyoruz. Üretici bir ülke olmamıza rağmen zaman zaman ithalat; zaman zaman da enerji-ilaç-gübrede kur baskısı gıda enflasyonuna neden olabiliyor. Yani devlet desteklemelerle üreticiye ciddi bir katkı sağlıyor fakat düzenleyici, denetleyici mekanizmalar sağlıklı çalışmadığında mutsuz üreticiler ve dalgalı gıda enflasyonu ile yüzleşiyoruz. Planlama ve organizasyon eksikliklerimiz var.

“SON 15 YILDA TÜRKİYE TARIMDA YENİ BİR SAYFA AÇTI”

Türkiye’nin tarım politikalarını değerlendirir misiniz?

Bu toprakların binlerce yıllık bir tarım hikayesi ve kendine özgü stratejisi var. Cumhuriyetin ilanı ile birlikte bu hikâye de çeşitli reformlara uğradı. Bu alandaki miras hukuku, su ve orman rejimleri gibi bazı yapısal konular 97 yıl önceki büyük dönüşümde bazı boşlukları beraberinde getirdi. Cumhuriyetin ilerleyen yıllarında ise çağdaş toplum; ‘şehirli, seküler, tüketen, sanayide çalışan’ toplum olarak algılanmaya başladı. Köyden kente göç teşvik edildi, kontrolsüz ve plansız iskân politikaları ile köyler boşalmaya, tarım nüfusu azalmaya, tarım alanları boş kalmaya, köyler bakımsızlığa mahkûm kalmaya itildi. En temel yatırımlardan mahrum kalan köy nüfusu gittikçe tarımdan uzaklaşmaya, tarımdaki kaliteli insan kaynağı ise erimeye başladı. Ancak son 15 yılda Türkiye tarımda yeni bir sayfa açtı. Köylere elektrik, su, yol gibi hizmetler götürüldü; çiftçiye uluslararası rekabette üstünlük kazandıracak çok ciddi teşvikler verildi. Bunun neticesinde Avrupa’nın en büyük tarımsal hâsılasına sahip olduk. Yaşanan 100 yıllık planlama ve uygulama hatalarına, hâlihazırda devam eden istikrarsız tarım stratejilerine rağmen Türkiye bugün tarımsal üretimde eli öpülesi fedakâr üreticilerimiz sayesinde dünyada önemli bir aktör haline geldi.

“DÜNYA ZİRAATTE YENİ BİR DÖNÜŞÜMÜN ARİFESİNDE”

Türkiye’nin tarım ve hayvancılık konusunda ileriye gidebilmesi için neler yapması gerekiyor?

Türkiye’nin tarım ve hayvancılık alanında ileriye gidebilmesinde en birincil adım doğru planlama. Tohumdan sofraya tüm süreçler boşluk bırakmayacak şekilde planlanmalı, düzenlenmeli ve denetlenmeli. Dünya ziraatte yeni bir dönüşümün arifesinde, bu yeni dönüşümü “biyolojik dönüşüm” olarak adlandırabiliriz. 10 yıl sonra bio ürün pazarı tüm sektörü domine edecek. Bu yeni dönüşümü okuyup, pozisyon alabilirsek tarımda dünyanın en güçlü aktörü oluruz. Nasıl ki savunma sanayinde bir teknolojik dönüşüm sürecindeyiz; insanlı sistemler yerini İHA’lara bırakıyor ve biz bu alanda yaptığımız çalışmalarla en önde gelen ülkeler arasına girmeyi başarıyoruz, işte tarımda da büyük bir dönüşümün eşiğindeyiz. Son 30 yılı domine eden kimyasal destekli tarım dönemi sona erecek; bizim milyar dolarlık küresel ilaç, kimyevi katkı, kimyevi gübre şirketleri ile rekabet etmemiz çok zor. Onun yerine yaşanmakta olan biyolojik dönüşümde aktör olabilir ve dünya tarımına yön verebiliriz. İşte bunun için bio tohum, bio ilaç, bio katkı maddeleri, bio koruyucular, bio gübre, bio enerji çok önemli.

Biz şirket olarak bu bio ekosistemini kurmak için çaba harcıyoruz, bu alanda öncü ve platform olmayı da önemsiyoruz. Fakat devletin de tarım hayvancılık sektörü için bir kırmızı kitap oluşturması şart. Anlık refleksler ile tarımda ancak pazar olabiliriz, dönüşümlerde edilgen kalırız fakat 10-20-30-100 yıllık vizyonlar oluşturup tarım ve ormanın kırmızı kitabını yazabilirsek o zaman değişime biz yön vermiş oluruz. 1 gram tohumun 1 gram altın ile eş değer olduğu; milyarlarca doların kimyevi ürünlere akıtıldığı bir sektörde domates üretiminde olduğumuz gibi bio ürünler, katkı maddeleri, bio tohumlar açısından da dünyanın en büyük aktörlerinden olabiliriz. Bio dönüşümün ardından, yeni tarım ve hayvancılık modelinde bio katkı maddeleri ile maliyetleri yükseltmeden, verimliliği düşürmeden çözümler üretiliyor olacak. Yapay zekâ uygulamaları, otonom sistemler ile verimlilik çok hassas şekilde takip edilecek. Ürün ekiminden hasadına, tüketiciye ulaşmasından geri dönüşümüne kadar tüm süreç dijitalleşecek. Türkiye bu süreçlerde hem dijitalleşmeyi gerçekleştirecek hem de bio pazarın tüm ürünlerinin üreticisi olabilecek potansiyelde bir ülke. Savunma sanayiindeki örnek dönüşümü inşallah tarımda da başaracak altyapıya sahibiz. Kararlı politikalar, dijitalleşme, kaynakların tam ve verimli kullanılması, bio dönüşümü önceleme, regülasyon, denetim, ödül-ceza yaptırımları, markalaşma, geri dönüşüm, ölçek üretimi ile Türkiye tarımda Cumhurbaşkanımızın güçlü iradesiyle yeni ve çok daha güçlü bir sayfa açabilir.

Firma olarak tarım üretimi ve tohumculukta hangi stratejileri uyguluyorsunuz?

Bizler ise tohumdan sofraya uzanan sağlıklı, biyolojik bir zincir için çaba sarf ediyoruz. Üreticinin katma değer oluşturduğu, kârlı, sağlıklı ve sürdürülebilir ekosistem geliştirmeye ve Türkiye markası çıkarmaya çalışıyoruz. 10 yıldır doğal tohumlar topluyor ve doğal ıslah yapıyoruz. Anadolu’nun lezzetli tohumlarını toplayıp, doğal ıslah yapıp yüksek verimle üreticiyi memnun edecek; lezzet ve kalitesi ile tüketiciyi tatmin edecek tohumlar elde ettik, şimdi ticarileştirmeye başlıyoruz.

“YILLIK 6 BİN TONUN ÜZERİNDE SÜT ÜRETİYORUZ”

Gerek tarım gerekse hayvancılık ürünlerinizde toplam üretim kapasiteniz hakkında bilgi verir misiniz? Üretiminizin ne kadarlık bölümünü ihracata ayırıyorsunuz? Hangi ülkelere ihracat gerçekleştiriyorsunuz?

Yıllık 6 bin ton üzeri süt üretimimiz var. Elma, armut ve tarla bitkileri üretimimiz, sözleşmeli üretimimiz ile birlikte 10 bin dönümü geçiyor. Tohumda Ar-Ge sürecini tamamladık; ticarileştirme aşamasındayız. Suudi Arabistan, Malezya, Katar gibi ülkelere tarım ürünleri ihraç ediyoruz. Tohum ihracatı için de Afrika’dan Dağıstan’a kadar geniş bir pazardan bahsedebilirim.

“SEKTÖRDE ÇİĞ SÜT SATIŞINDA ÖNCÜ OLDUK”

Ar-Ge ve inovasyon alanında yaptığınız yatırımları anlatır mısınız?

Sekiz yıl önce sütmatikleri geliştirdik ve sektörde çiğ süt satışında öncü olduk. Bizden sonra birçok çiğ süt üreticisi ürünlerini tüketici ile buluşturdu.

Bio-teknoloji alanında çok ciddi Ar-Ge faaliyetlerimiz var. Kimyasal ilaç ve gübreye alternatif ürünler geliştirdik. Şu anda testleri başarı ile devam ediyor. Sonuçlar heyecan verici. Hem maliyet hem de doğallığı muhafaza etme açısından kimyasal kullanımına dur demeye çok yakınız. Hayvan tanımlama sistemleri, tohumda doğal ıslah çalışmaları ise bir diğer Ar-Ge alanımız.

Çiğ süt satışı yaptığımız müşterilerimizden çok yoğun şekilde doğal maya ve ev tipi yoğurt talebi vardı. Bu talebi karşılayacak ürünler geliştirmek için yaptığımız çalışmalarda TÜBİTAK MAM ile iş birliği geliştirdik. Tam anlamıyla doğal bakterilerden üretilen maya ile ev tipi yoğurt lezzetinde, market raflarında sanayi yoğurduna alternatif üretiyoruz. Lezzet açısından ev tipi yoğurdun bambaşka bir keyfi var. Çiğ sütten yoğurt yiyen bir tüketici, bir daha sanayide üretilen yoğurtla pek ilgilenmiyor. Bu süreçte TÜBİTAK, yüzlerce yoğurt numunesi topladı. Toroslardan gelen bir köy yoğurdunda zararlı bakterilere mukavemeti çok yüksek mayalanmayı sağlayan çok baskın özellikleri olan faydalı bakteriler tespit etti. Bizim sütlerimiz ile de aylarca deneme, ölçüm-tadım testleri yaptık. Bu direnci yüksek doğal maya bakterileri, yoğurdun çabuk bozulmasını engelliyor. Market raflarında ürün ticarileşebiliyor. Bu yoğurdu yediğinizde; mukavemeti yüksek bakteriler sizin vücudunuzda da zararlı bakterilerle etkin mücadele veriyor. Yani hem doğal hem raf ömrü uzun hem vücuttaki etkisi çok olumlu hem de ev yoğurdu lezzetinde. Bilim işte böyle doğal ve ekolojik çözümler ile tarımda müthiş işlere imza atabilir.

Buradan sizin vesilenizle TÜBİTAK MAM Gıda Enstitüsü’nden Mehlika Hoca ve ekibine teşekkür ediyorum, çok güzel çalışmalara imza atıyorlar. Sektörde yeni bir sayfa açan bu doğallık hamlesinde, biz Ar-Ge- sürecinde olduğumuz gibi ürünün ticarileşmesinde de aktör oluyoruz. Süt Kaynağı markamız ile bu ürünleri tüketici ile buluşturuyoruz.

“10 YILDIR TARIM VE HAYVANCILIK SEKTÖRÜNDE HİZMET VERİYORUZ”

Dost Ziraat Hayvancılık A.Ş. olarak sunduğunuz hizmet ve çözümlerden bahseder misiniz?

Dost Ziraat olarak 10 yıldır tarım ve hayvancılık sektöründe hizmet veriyoruz. Ana faaliyet konularımızı hayvansal ve bitkisel üretim, tohumculuk, ihracat, perakende süt ve süt ürünleri oluşturuyor. Dost Ziraat’te yaptığımız çalışmalarda tohumdan sofraya tüm süreçlerde varız. Süt ve süt ürünleri alanında Süt Kaynağı, Bi’süt, ihracata yönelik yaptığımız çalışmalarda Yes Farmers, tohum ıslahında Dost Tohum, hayvansal-bitkisel üretim ve diğer alanlarda yürüttüğümüz çalışmalarda Dost Çiftlik ve Dost Meyve markaları ile faaliyet yürütüyoruz.

“2019, YATIRIM VE AR-GE YILI OLDU”

2019 yılı firmanız açısından nasıl geçti? Hangi yatırımlara imza attınız?

2019 yılı tarım ve hayvancılık alanında bizim açımızdan yatırım ve Ar-Ge yılı oldu diyebilirim. Bu süreçte hayvancılık ayağında genetik kapasitemizi geliştirdik. Hayvan başı 35 litre süt ortalamasını yakaladık ve süt/yem paritesinde tatmin edici verimliliklere eriştik. İhracat altyapımızı güçlendirdik. Ar-Ge faaliyetlerine ciddi bütçeler ayırdık ve meyvelerini kısa zamanda aldık. Yeni ürünler ve yeni pazarlar geliştirdiğimiz bir yıl oldu. Kuruluşumuzun 10. Yılı olan 2020’ye güçlü bir hazırlık yaptık.

“EKOSİSTEM İNŞA EDİYORUZ”

Dost Ziraat Hayvancılık AŞ olarak kısa ve uzun vadedeki hedeflerinizi ve yatırım planlarınızı öğrenebilir miyiz?

Tarım ve hayvancılık alanında bir ekosistem inşa ediyoruz. Bu süreçte tüketicinin ve üreticinin çıkarlarını koruyacak, toprağın kalitesini nesiller boyu sürdürecek çalışmalar gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Doğal süt ve süt ürünleri, doğal ıslah, bio ilaç çözümleri, yenilenebilir enerji kaynaklarının tarım alanında kullanılması, kısacası üreticinin yüksek verim elde ettiği, tüketicinin lezzetinden ve içeriğinden emin olduğu doğal ürünler geliştiriyoruz. Tohumdan sofraya kadar katma değeri yüksek, biyolojik ve sürdürülebilir uygulamaları hayata geçireceğiz. Türkiye için Türkiye’de üretecek ve markalaştıracağız, ihracat amiral gemimiz olacak. Bu alanda örnek Türkiye markası olmayı hedefliyoruz.