OSD Yönetim Kurulu Başkanı Haydar Yenigün, EKOVİTRİN’e konuştu:

  • Otomotiv Sanayii Derneği (OSD) Yönetim Kurulu Başkanı Haydar Yenigün, Türkiye otomotiv sanayiinin geleceğiyle ilgili Ekovitrin’e önemli açıklamalar yaptı. Yenigün, Türkiye otomotiv ihracatında patlama gerçekleştirecek reçeteyi sundu: “Serbest ticaret anlaşmaları yapılmalı, lojistik altyapısı iyileştirilmeli, sanayiye uygun teşvikler verilmeli, operasyonel süreçler kolaylaştırılarak maliyetler düşürülmeli.”

  • TEDARİK SANAYİİ DESTEKLENMELİ: “Otomotiv sanayiinde teknoloji öyle bir yere gidiyor ki, artık sac, plastik, lastik ve klasik süngerden koltuk üretmek standart iş haline geliyor. Artık elektrikli direksiyon üretmek lazım. Şu anda Türkiye’de üretilmiyor. Tedarik sanayiinin otomotiv ana sanayiine yetişebilmesi için yeni teknoloji yatırımları desteklenmeli.”

  • YAZILIM VE TEKNOLOJİ OTOMOTİVİ GERİDE BIRAKIYOR: “Yazılım ve yüksek teknoloji altyapısı otomotivin üzerine çıkmaya başladı. Bu çok önemli. Bunun mevzuatının oluşturulması lazım. Biraz açmak gerekirse, otonom araç çalışması yapıyoruz ama eğer otonom araç çalışması Türkiye’deki mevzuatı aşamazsa Türkiye otonom araç yapamaz.”

  • YERLİ OTOMOBİLİN ÜRETİLMESİNİN POZİTİF ETKİLERİ OLUR: “Bana soruyorlar; VW yatırımı ve TOGG’un gelmesini nasıl buluyorsunuz? Çok önemli buluyorum. Çok pozitif buluyorum. Çok olumlu bakıyorum. Bu bir ekosistem. Onların gelmesiyle otomotiv sanayii ve otomotiv tedarik sanayii daha da yukarı çıkacak.”

Son iki yıldan beri sıkıntılı bir süreç yaşayan Türkiye otomotiv sanayii 2020 yılına umutla bakıyor. Otomotiv sanayicilerinin çatı örgütü olan Otomotiv Sanayii Derneği (OSD) Yönetim Kurulu Başkanı ve aynı zamanda Ford Otosan Genel Müdürü Haydar Yenigün, Türkiye otomotiv sanayiinin geleceğiyle ilgili Ekovitrin’e önemli açıklamalar yaptı. Yenigün, “Türkiye otomotiv ihracatının önüne geçemezsiniz, çağlayarak gider” diyerek, reçeteyi sundu. OSD Başkanı bu reçeteyi şöyle açıkladı:   “Serbest ticaret anlaşmaları yapılmalı, lojistik altyapısı iyileştirilmeli, sanayiye uygun teşvikler verilmeli, operasyonel süreçler kolaylaştırılarak maliyetler düşürülmeli.” Ekovitrin, Türkiye otomotiv sanayiinde yaşananları ve sektörün geleceğini Yenigün’e sordu.

  • Türkiye otomotiv sanayii 2019 yılını nasıl geçirdi?

2019, bütün önlemlere ve ciddi teşviklere rağmen düşük bir pazarla karşı karşıya kaldığımız zor bir yıl oldu. Neticede 500 binin altında kalan bir pazar oluştu. Yaklaşık 492 binle kapanan bir pazarla kapattık bu seneyi. Bu, son 16 yılın en düşük rakamı. Pazar açısından bunu dikkate almak lazım. Peki, 2019’da neler oldu? Bu dönemde, eş zamanlı olarak küresel pazarlarda da bir yavaşlama süreci yaşandı. Bunun yanında Brexit önemli bir etken oldu. 2020 yılının sonuna kadar (31.12.2020) bu süreç netleşecek. Bu anlaşma gerçekleşene kadar, bizim de AB ve İngiltere ile anlaşmış hale gelmemiz gerekiyor. Aksi halde ihracatımızı ciddi bir şekilde etkilenecektir. Ayrıca, regülasyonlar noktasında ciddi kararlar alındı. Örneği ağır ticari araçlar için önümüzdeki 10 yılda yüzde 30 emisyon azaltımı isteniyor. Mevcut içten yanmalı motor teknolojileriyle bu mümkün değil. Yalnızca elektrikliyle mümkün olabilir. Diğer yandan küresel ticaretteki ABD-Çin ilişkisi de bizleri etkiliyor. Çünkü otomotiv sektörü dünyanın her yerinden malzeme alıyor, her yerine malzeme satıyor. Ve tabi ki Aralık ayında Türkiye’nin Otomobili’ni de gördük. Bu da 2019’a damgasını vuran bir diğer önemli bir gelişme oldu.

  • Sayın Yenigün, yeri gelmişken hemen soralım; Türkiye’nin Otomobili TOGG ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Bana soruyorlar VW yatırımı ve TOGG’un gelmesini nasıl buluyorsunuz? Çok önemli buluyorum. Çok pozitif buluyorum. Çok olumlu bakıyorum. Bu bir ekosistem. Onların gelmesiyle otomotiv sanayii ve otomotiv tedarik sanayii daha da yukarı çıkacak. Teknoloji ilerleyecek. Her bakımdan olumlu bakıyorum. Bir tek dikkat çekmek istediğim konu var. Yeni yatırım çekmek için yapılan şeylerin mevcut yatırımlarını yapmış, riskini almış, üretim ve ihracat yapan firmaları ayrı tutmadan düşünülmesi lazım. Aksi takdirde anne-baba olarak çocuklarımıza farklı davranmış oluruz. 

“KAPASİTE KULLANIMI MUTLAKA GÖZ ÖNÜNE ALINMALI”

  • Önemli bir konu da otomotiv sektöründe kapasite kullanımıyla ilgili. Siz de OSD olarak bu konuda raporlar yayınlıyorsunuz. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Geçmiş yılları da değerlendirerek kapasite kullanımında nasıl bir gelişme yaşandığını anlatır mısınız?

Tarihimiz boyunca Türkiye otomotivinin geldiği en iyi nokta 2017 yılıydı. 1 milyonluk bir pazar ve 1,7 milyonluk üretime ulaşmıştık. 2019 yılında bu rakam 1 milyon 461 adetlere düştü. Bu da baz etkisi dikkate alındığında üretimde 2017 yılına göre yüzde 14’lük bir azalma yaşandığı anlamına geliyor. Biz OSD olarak karşılaştırmayı 2018 yılına göre değil, “baz etkisi” dediğimiz 2017 yılına göre yapmanın daha doğru olduğuna inanıyoruz. Tabi ki yayınladığımız raporlarda geçtiğimiz yılı kıyaslıyoruz ancak sizlerin ve kamuoyunun dikkatini çekmek istediğim nokta aslında baz etkisi. Çünkü, Türkiye’de sürekli artan kurulu kapasite var. Çünkü 1,7 milyon aracı üretmek için belirli bir kapasite gerekiyor. Kapasite 2017 yılında 1 milyon 917 bin, sonra 1 milyon 971 bin ve 2 milyon. Otomotiv endüstrisi sürekli kapasite artırır. Endüstrimiz ne zaman kapasite artırmaz ve yerinde durur ise ortada çok ciddi bir problem var demektir. Durum böyle olunca 2 milyon adet kapasiteye sahipken (makinanızı, lojistiğinizi, satış ve servis sisteminizi buna göre ayarlamışken) 2019 yılını kapattığımız 1 milyon 461 bin adet üretimle kapasite kullanımında ciddi bir problem var demektir. Sistemin kendini hazırladığı iç pazar noktası 1 milyon… Bunun özellikle altını çizmek istiyorum. Pazara gelecek olursak, otomotiv pazarı yine baz etkisi dikkate alındığında 2017 yılına göre yüzde 50 oranında bir daralma yaşadı. Geçtiğimiz yıl ile karşılaştırıldığında ise bu rakam yüzde 23’lük bir daralmaya işaret ediyor. 

  • Otomotiv sektöründe daralmadan söz ettiniz. 2019 sonuna Aralık ayına geldiğimizde sektörün durumu neydi?

Aralık ayında ne oldu? Aralık ayının çok iyi geçtiğine dair yanlış bir algı var. “Çok araç sattınız işler düzeldi” diye bir durum yok. Zira bir firmanın en son isteyeceği şey pazarda talep varken satacak araçsız kalmasıdır. Çünkü kimse plan yapamadı. Sonuç olarak yüzde 50 daralan bir pazar ile yılı tamamladık. Tabi geçen sene çok önemli teşvikler verildi. En canlısı ÖTV-KDV indirimiydi. Hurda araç teşviki ciddi bir katkıydı. Yılın sonuna doğru faiz indirimleri de gerçekleşti. Ancak her şeye rağmen böyle bir pazarı geride bıraktık. Pazar kırılımlarına baktığımızda, baz etkisi dikkate alındığında 2017 yılına göre yüzde 42 daralan otomobil pazarı nispeten daha az daralan bir pazar oldu. Hafif ticari, ağır ticari ve traktörde ise durum çok daha ciddi. Türkiye otomotiv ihracatı geçtiğimiz yıl yani 2018 ile karşılaştırıldığında yüzde 5 azaldı. Bunda birçok etken var. AB pazarlarının yavaşlaması, küresel pazarların duraksaması, Brexit gibi belirsizlikler, emisyon sınırlamaları ve SUV’daki talep ihracatımızı azaltan etmenler arasında gösterilebilir. 1 Eylül’de AB’de devreye giren yeni regülasyonlar (WLTP) özellikle Eylül ayından sonra talebi azalttı. Yani alımlar 1 Eylül’den önce yapıldı. Geçiş öncesi önlemler alındı. 2020 bu noktada normalleşen bir dönem olacak.  

  • Otomotiv sanayiinde ihracat konusunda nasıl gelişmeler yaşanıyor?

2018 yılında 32,2 milyar dolarlık ihracat gerçekleştiren otomotiv sanayii, 12,7 milyar dolar ihracat fazlası vermişti. 2019 yılında sağladığımız ihracat fazlası ise 17 milyar dolara yaklaşacak. Bu da tarihin en yüksek seviyeye ulaşan otomotiv sanayii dış ticaret fazlası demek. Otomotiv, Türkiye için ülkemiz için yüksek katma değer sağlayan çok önemli bir sektör. 17 milyar dolarlık dış ticaret fazlası da bunu ciddi şekilde bir kez daha gösteriyor. Üretim ve katma değer yaratan bir sektörüz. 

“BU DÖNEM GEÇİCİ, HEDEFİMİZ 2 MİLYON”

2020, otomotiv sektörü açısından nasıl bir yıl olacak? Öngörüleriniz nelerdir?

OSD olarak, 2020 yılının sonunda yüzde 18 artışla 580 bin adetlik bir pazar öngörüyoruz. Üretimin ise yüzde 1 artışla 1 milyon 475 bin adet olarak gerçekleşeceğini tahmin ediyoruz. Tabi ki bu tahminler şu anki koşullara göre belirlendi. Çeşitli teşvikler veya ön görülemeyen durumlar yaşadığımızda rakamlar değişiklik gösterebilir. 580 bin adetlik pazar yine esasında çok hoş bir manzara değil. Daralma uzun vadeye yayıldığı anda üretici umutsuzluğa kapılır ve küçülmeye gider. Şu anda OSD üyelerinde çalışan çıkaran küçülmeye giden yok. Ancak bu uzun vadeye yayılırsa öngörü değiştirmeleri konusu gündeme gelebilir. Bir şey kısa vadeli olduğu zaman kendi içinizde kompanse edebilirsiniz. Ancak bu iş birkaç yıl sürdüğünde o zaman yaşam tarzınızı değiştirirsiniz. OSD üyelerimiz bu dönemin geçici olduğuna inanıyor. Bizim 1 milyona, 1,.5 milyona ve 2 milyona gitme hedefimiz var. Umudumuz var, bu stratejiyle ilgili önemli bir hazırlık içerisindeyiz. 

Bu kapsamda, 2020’de alınması gereken kısa vadeli önerilerimizi de sıralamak istiyoruz. 2018 yılının Kasım ayında ÖTV-KDV indirimi başladı. Beklentinin de ötesinde bir indirimdi. Bütün planları kademeli artışa göre yaptık ancak Haziran ayında birden bitti. Ertesi gün bir tane araç satılmadı. Geçen sene öngörü yapamadık, hurda-faiz bunları tahmin edememiştik. Şu anda önümüze baktığımızda gördüğümüz tek şey Mart ayına kadar sürecek olan faiz indirimi. Bunun dışında sektör olarak bir şey göremiyoruz. Hurdanın devam etmesini talep ettik, kabul edilmedi. ÖTV indiriminin kademeli olarak düşürülerek devam etmesi de kabul edilmedi. Dolayısıyla biz planımızı buna göre yaptık. Önümüzdeki süreçte bir teşvik gelirse, otomotiv sanayi olarak bugün teşviki al yarın üret gibi bir durumda değiliz. Bizim en az 6 aylık öngörüler yapmamız gerekiyor. 

Sizce neler yapılmalı?

  1. Otomotive özel sıfır faiz kampanyası yapalım. Sistem kendi kendine üretmeye, çalışmaya başlasın.  
  2. Hurda teşvikini kapsamını genişleterek sürekli hale getirelim.
  3. Vergi yükünü tüm yılı kapsayacak şekilde düşürelim. Devletin vergi gelirini düşürmeden satışları artıralım.

Ancak tüm bunları bir bütün çerçevesinde, ekosistem olarak gerçekleştirelim. Böylece geçtiğimiz Aralık’ta olduğu ve bu Ocak’ta olacağı gibi sorunlar yaşamayız. Böylece istihdamda, yatırımda ve ihracatta problemle karşılaşmayız. Stratejik bakış açısıyla uzun vadeli planlar yapmamız gerekiyor. Devletin bu konudaki iyi niyetini ve yaklaşımını çok iyi anlıyoruz. Geçtiğimiz yıl olduğu gibi bizleri dinliyorlar ve çeşitli teşvikler sağlıyorlar. Sıkıntılı süreçte iyi bir pansuman. Ama biz ne yapacağız? diye baktığımız zaman önümüze, bunun stratejik bakış açısı ile olması lazım. Türkiye’de vergiyi nereden alıyorsunuz? Katma değeri nerede sağlıyorsunuz? Türkiye’nin ihracatını kim pompalıyor şu anda? Türkiye’de kim kendisi ürettikçe, yürüdükçe arkasında 500 bin kişiyi getiriyor? İşte bunlara bakarak plan yapılmalı ve karar verilmeli. Formülün temelinde iç pazarı yüksek tutmak yatıyor. Çarkların dönmesi üreticiler için, vergi kısmı ise devlet için önemli. Bunun için mevcut yatırımları korumalıyız. Yeni ihracat pazarları geliştirmek lazım. Bu bizim işimiz ancak serbest ticaret anlaşmaları önümüzdeki dönemin en önemli konularından birisi olacak. Bir de tabi rekabetçiliğin korunması lazım. Her bir maddedeki rekabetçiliğin korunması çok önemli. Diyoruz ki, bugün problemimiz var. Kapasite olarak yüzde 50 satabiliyoruz, ihracatla durumu dengelemeye çalışıyoruz. Ancak hayat böyle geçmez tabi. 

“BUNLAR YAPILIRSA İHRACAT ÇAĞLAYARAK GİDER”

Sürdürülebilirlik içinde karlı bir iş modeli ortaya koymalıyız. Bunun için de strateji ortaya koymak ve uygulamaya geçirmek şart. Kamu, sanayi ve STK’lar el ele çalışmalıyız. 2020-2025 yılı arasında otomotiv sanayiinin perspektifini iki ana başlıkta değerlendiriyoruz. İhracat geliştirilmeli ve rekabetçilik korunmalı. İhracat tarafında;

- Serbest ticaret anlaşmaları yapılmalı

- Lojistik altyapısı iyileştirilmeli

- Sanayiye uygun teşvikler yapılmalı

- Operasyonel süreçler kolaylaştırılarak, maliyetler düşürülmeli.

Bu söyledikleriniz gerçekleştirilirse, Türkiye otomotiv sanayii bundan nasıl etkilenir?

Bu konuları halledebildiğimiz sürece Türkiye otomotiv ihracatının önüne geçemezsiniz. Çağlayarak gider. Bizim elimizde en değerli şeyler var. Çok kaliteli iş gücü var. Önümüzdeki dönemde de bizim lehimize böyle olmaya devam edecek.

Rekabetçilik tarafında ise;

- Mevcut yatırımların korunması

- Yeni teknoloji yatırımları

- Yıkıcı teknolojiler için mevzuat oluşturulması

Otomotiv teknolojisinde gelecek yıllarda sizce nasıl bir gelişme olacak? Bu anlamda hangi adımlar atılmalı?

Yeni teknoloji yatırımları ile ilgili her fırsatta söylüyorum; otomotiv sanayisi olarak önümüzde çok ciddi bir problem var. Teknoloji öyle bir yere gidiyor ki, artık sac üretmek, plastik üretmek, lastik üretmek, klasik süngerden koltuk üretmek, standart iş haline geliyor. Olması gereken ne peki? Örnek vermek gerekirse, direksiyonsa, artık elektrikli direksiyon üretmek lazım. Şu anda Türkiye’de üretilmiyor. Yeni teknoloji yatırımlarının Türkiye’de desteklenmesi lazım. Bunu söylerken otomotiv ana sanayisinden bahsetmiyorum. Ana sanayi bunu zaten yapılıyor. Otomotiv ana sanayisine tedarik sanayisinin yetişmesi lazım. Onun desteklenmesi lazım. Örneğin batarya üretimi yapılacak diyelim. Batarya üretiminin ihtiyacı olan bütün teknolojiyi Türkiye’de bizler yapıyoruz. 20 yıl önce satın alırdık bunları. Şimdi belki robotunu satın alıyoruz. Ama sistemini değil. Onların bütün dizaynı, hayata geçirilmesi, validasyonları, testleri, olması gerekenler, bütün beyin burada yapılmalı. Birçok OEM bunu farklı seviyelerde yapıyor.

“YAZILIM VE TEKNOLOJİ OTOMOTİVİN ÜZERİNE ÇIKMAYA BAŞLADI”

Sayın Yenigün, özellikle yazılım ve teknolojideki gelişmeler, otomotiv sektörünün geleceğini nasıl etkileyecek?

Önümüzdeki dönemdeki gelişim çok kontrol edilebilir bir gelişim değil. Tüketici Elektroniği Fuarı’nda (CES) otomotivden olmayan 4 tane firma, bir araya gelip üretmeyi planladıkları bir aracı tanıttılar. Otomotivci değiller ama bu işin içine giriyorlar. Her bir maddeleri, tam tabiriyle, yıkıcı teknoloji. Hiçbir açıklamaları standart, normal, bilinen tipte konvensiyonel yöntemler değil. TOGG’da da aynı olay var mesela. Gürcan Bey’in yaptığı açıklamayı dinledim o gün, bütün vurguyu otomotiv endüstrisinden ziyade içindeki teknolojilere, yeniliklere yaptı ve çok akıllıca bir sunumdu. 

Yazılım ve bu yüksek teknoloji altyapısı otomotivin üzerine çıkmaya başladı. Bu çok önemli. Bunun mevzuatının oluşturulması lazım. Biraz açmak gerekirse, otonom araç çalışması yapıyoruz ama eğer otonom araç çalışması Türkiye’deki mevzuatı aşamazsa Türkiye otonom araç yapamaz. Bugün siz şu, bu nedenle uygulanamaz derseniz, altyapısını kurmazsanız, “Daha dur bakalım” demeyen devletlerin şirketleri öne çıkar. Onlar iş modeli oluşturur ve biz onlardan bir şey istemek durumunda kalırız. Şu anda Türkiye, büyük bir fırsat yakalamış durumda, çünkü teknoloji de işin içinde. İçten yanmalı motor ve konvansiyonel arabalar, az önce bahsettiğim örnekteki gibi, yeni bir yere doğru gidiyor. Elektrikle ilgili dönemde bir şey yakalarsak yakalarız; ama bizim mevzuat, altyapı oluşturmamız lazım. Hala geçmiş yılların öncelikleri ile konuşursak o tren kaçar.

Avrupa Birliği ülkelerinin gerçekleştirdiği Green Deal yani Yeşil Anlaşma’nın otomotiv sanayiine etkisi ne olacak?

Green Deal, 11 Aralık tarihinde askıya asıldı ve daha ortada onaylanmış bir şey yok. Şu anda üzerinde görüş toplanıyor. AB komisyonları tarafından çok olumlu karşılanan ancak sektör tarafından şiddetle eleştirilen açık bir konu adeta. Bana derseniz ne zaman devreye girecek, bilmiyorum. Bugüne kadar bahsedilen emisyon standartlarından farklı. Büyük bir şemsiye. Sadece aracın kendisini değil üretim sistemlerini de kapsıyor. Büyük bir ekosistem tarif ediliyor. Tarif edilen şeyin o süreç içinde olması ise mümkün değil. Zaten firmaların CEO’larının gidip bizzat anlatmaya çalıştıkları şey de bu.