Küresel ekonomi 2020 yılında Covid-19 salgınının etkisinde kaldı. Salgının etkilerini asgari düzeye indirmek için birçok ülkede çeşitli ekonomik ve sosyal tedbirler alınmıştır. Bu tedbirlerin öncelikli amacı, insan hayatını korumak ve ülke sağlık sistemlerinin çökmemesini sağlamak olmuştur. Bu çerçevede alınan kararlardan özellikle karantina ve ekonomik kapanma gibi tedbirler, iktisadi faaliyet üzerinde yoğun kısıtlayıcı sonuçlar doğurmuştur. Böylece, 2019 yılının tamamında yüzde 2.9 oranında büyüyen ve salgın öncesi dönemdeki IMF tahminlerine göre yüzde 3.4 oranında büyümesi beklenen küresel hasılanın, 2020 yılında yüzde 4.9 oranında daralması öngörülmektedir. Hizmetler sektörü salgından çok daha fazla etkilenirken, imalat sanayi faaliyetlerindeki gerileme daha düşük seviyede gerçekleşmiştir. Ancak Merkez bankalarının büyük desteği ile finansal piyasalar bu süreçten en az hasarla çıktılar.

Global risk alma iştahı, bol likidite-düşük faiz ortamının uzun bir süre daha devam edeceği ve yakın zamanda Covid 19 için bir aşının testlerin tamamlanıp kullanıma sunulacağı beklentisiyle güçlenmeye devam etti. Global risk alma iştahındaki güçlenme ile birlikte majör borsalar Ağustos ayında yüzde 5-yüzde 8 arasında yükselişler gerçekleştirirken, ABD borsaları yeni tarihi zirveler seviyeler test etti.

Öyle ki Politika Çalışmaları Merkezi (IPS) adlı düşünce kuruluşunun Forbes ve Bloomberg’in verilerini temel alarak hazırladığı rapora göre, Salgın döneminde ülkenin en zengin 12 kişisinin toplam serveti ise yaklaşık yüzde 40 oranında artarak 1 trilyon doları aştı.

Güvenli liman Altın fiyatları, 2020 yılının ilk ve ikinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine göre sırasıyla yüzde 21.4 ve yüzde 30.6 oranlarında artarak son yedi yılın en yüksek seviyelerini yakalamıştır. 7 Ağustos 2020’de altın ons fiyatı 2075 ile yeni zirve rekoru kırmıştır. Altın fiyatlarındaki bu ivme; Covid-19 salgınının yol açtığı ekonomik daralma, merkez bankaları ve hükümetlerin uzun vadeli borçlanmayı teşvik edici müdahalelerinden ve yatırımcıların güvenli liman olarak gördükleri altın destekli Borsa fonlarına (ETF) yönelmelerinden kaynaklanmaktadır.

Şimdi piyasalar açısından yurtdışı ve yurtiçinden kaynaklı riskler neler olabilir. Alternatif Yatırım’dan Mete Yüksel’in 21 Eylül tarihli çalışmasında sıraladığı riskler şunlardır:

KÜRESEL RİSKLER

ABD’de 3 Kasım seçimlerinden sonra kazanandan bağımsız olarak FED üzerindeki baskının yumuşamasını, bunun sonucu DXY’ın yükselip risk iştahının azalmasını bekleriz. Bu durum küresel hisse senetleri ve değerli maden emtialarında satışı tetikleyebilir.

Son anketlerde Biden Trump’ın önünde gidiyor. Biden kazandığı taktirde Türkiye için yapıcı olmayan söylemler sertleşebilir. CAATSA, OFAC gibi konularda rakamsal beklentiler üst limite doğru fiyatlanabilir. CAATSA: S400 aktive edilmediği sürece Yaptırımlar Yasası Yoluyla Amerika’nın Düşmanlarına Karşı Mücadelesi kapsamında yaptırım beklemeyiz. OFAC: ABD finansal sisteminden geçen rakamın 1-2 milyar dolar gibi düşük bir seviyede olduğu son iddianamede bulunuyor. Piyasalar üzerinde anlamlı bir olumsuz etki beklemeyiz.

Rusya ile Ermenistan, Libya, Suriye, Ukrayna, Kıbrıs konularındaki fikir ayrılıklarımızdaki birikim bir noktada kırılma yaratabilir.

Akdeniz'de Navtex ilan edilerek doğalgaz aranmasına karşılık AB’den gelebilecek tepki. Yunansitan’ın kıta sahanlığı iddialarına karşı Türkiye’nin duruşu takip edilecek.

YEREL RİSKLER

Politika faizi yükseltilmese de ağırlıklı ortalama fonlama faizinin ve sonuçta sistemde faizlerin artması tahvillerde değerleme zararına, yükselen mevduat faizleri bankalarda marj baskısına, kredi faizlerindeki artış büyümenin hız kesmesine ve aktif kalitesindeki süregelen bozulmanın hız kazanmasına sebebiyet verebilir. Bunların özellikle son çeyrek mali tablolarına yansımasını bekliyoruz.

KGF paketlerini kullandırma ve aktif rasyosunu tutturabilme adına kısa sürede daha geniş kriterle kullandırılan kredilerin de takipteki hesaplara katkı yapmasını aynı zamanda da risk ağırlıklarının artarak sermaye yeterlilik oranlarını aşağı ya çekmelerini bekleriz .

Kısıtlı çalışma ödeneği ve işten çıkarma yasağı uzatılıyor olsa da düşen gelirler özel emeklilik poliçelerinin likidite edilmesine ve bankalardaki tasarrufların kullanmaya başlanmasına sebep olabilir.

Bunun sonucu tahvile gelebilecek satışın faizleri yukarı itebileceğini, bankalarda artan likidite ihtiyacının da mevduat faizlerini daha da yükseltip marjlarda baskı yaratacağını düşünüyoruz.

Talep zafiyeti enflasyonu baskılasa da emtia fiyatlarının artış trendi ve zayıflayan TL’nin girdi maliyetlerini artırması enflasyonun düşüşünü engellemekte. Artan kur geçişkenliği ve maliyet enflasyonu faizleri yükseltip hem yukarıda saydığımız sonuçları doğurarak karları düşürebilir hem de iskonto oranlarını yükselterek borsadaki şirketlerin hedef değerlerini aşağı çeker.

Ayrıca personel ve kira gibi diğer maliyetlerde artışa sebep olarak özellikle talep elastikiyeti yüksek ürün satan şirketlerin karlarını baskılar. Moody’s’in ülke notunu yatırım yapılabilir seviyenin 5 puan altına inmesi ve negatif görünümü sürdürerek yeni düşüşlerin de yolunu açık tutması yurtdışı borçlanmada faizi yükseltip miktarları düşürebilir. Fitch daha önce görünümü negatife çekmişti. S&P durağanda. Bunlardan bir not indirimi gündeme gelebilir.

Biriken risklerin bankalarda büyük ölçüde fiyatlandığını düşünsek de BIST için baskının son çeyrekte devam etmesini bekleyebiliriz. Son çeyrek bankacılık sektörünün karlılık performansı için kaygılarımız olsa da bunlar önden yüklemeli olarak fiyatlara yansımış durumda.

Faizlerin yükselme süreci karlılıkları olumsuz etkilerken yüksek platoya oturmuş faiz oranları banka karlarına olumlu etki yapar. Bu noktada şunu belirtmek gerekir ki 4. Çeyrekte iyi bir performans beklemesek de 2021’de araştırma kapsamındaki bankaların karlarının yüzde 25, 2022’de yüzde 30 armasını bekliyoruz. Sektörün 2021 F/DD ve F/K çarpanları 0.4x ve 3.5x hem bankaların tarihsel çarpanlarının hem de gelişmekte olan benzerlerinin yarısından daha düşük seviyededir.

Avrupa’nın bugüne kadar Çin’den ithal ettiği ürünlerde tedarik zinciriyle ilgili riskleri azaltması ve arz güvenliğini sağlaması adına Türkiye için fırsatlar görüyoruz. Özellikle kimya, makine parçaları, beyaz eşya, tekstil ve otomotiv/oto yan sanayi sektörlerinin bu boşluktan istifade etmelerini bekliyoruz.

Bu dönem enflasyonu fiyatlarına daha kolay yansıtabilen talep elastikiyeti düşük ürünler üretenler, ürünlerini döviz ile fiyatlayanlar, net nakit pozisyonu yüksek olanlar ve ihracatçı şirketler avantajlı durumdalar.

PATRON ARTIK YERLİ

Yabancılar küresel ve yerel risklerin yanında kur risklerini Londra swap piyasasında hedge edemedikleri için de TL varlıklara yatırımlarını azaltıyor. Yabancı yatırımcılar son bir yılda 8 milyar dolarlık tahvil 6 milyar dolarlık hisse senedi satışı gerçekleştirdiler. Yabancıların yılın ilk 8 ayında en fazla sattıkları hisseler 845 mn USD ile Garanti Bankası ve 735 mn USD ile Tüpraş oldu. Yabancıların BIST100’deki payları 2016- 2019 arasında yüzde 65-70 arasında gidip gelirken oran şimdi yüzde 46’ya indi. Sanayi Endeksindeki hisselerde de durum benzer: 2017 sonunda yüzde 60’ı yabancıda iken artık yüzde 37 si yabancıda. Patron artık YERLİ!