Kalp krizi ölümcül ve tatsız bir konu. Birçok kişi kalp krizi belirtilerini, önlemlerini veya kalp krizi sırasında neler yapması gerektiğini bilmiyor. Bilse de işe yarıyor mu? Çoğunlukla hayır.

NEDEN?

Çünkü düşünce tarzı, bireysel ve çevresel yaşam alışkanlıkları bu önlemleri almaktan, yaşam tarzını değiştirmekten alıkoyuyor. Yaşam tarzını değiştirmek istese bile çeşitli bahanelerle hep bir erteleme durumu var. Bayram sonrası diyete başlamayı düşünmek, şu önemli iş anlaşması yapılınca tütün alışkanlığını bırakmak, “hele bir şu dönemi atlatalım, bakarız” söylemleri aslında hep kendi kendini kandırma, erteleme bahaneleri.

Ertelendikçe yanlış alışkanlıklar devam eder, bağımlılık oluşur, yanlış görülür ama önlenemez ve sonrasında bile bile kalp krizi. Yani hem riskleri biliyor hem de önlem alamıyor, sonrasında kaçınılmaz sonu sürpriz olarak görüyoruz.

İşletmeler de böyle değil mi? Yıllardır işletmeleri kalp krizinden koruyacak eğimlerimde söylerim. İşletmeler insanlar gibidir. İşletme yönetiminin bakış açısı işletmeyi yönlendirir. İşletme sahibi/sahipleri kendi bireysel sağlıklarına ne kadar önem veriyorlarsa işletmenin sağlığına da o kadar önem verip koruyorlardır.

İşletmelerin de yaşamlarını sürdürmeleri için sağlıklı olmaları, hastalanmadan önlem almaları gerekiyor.

BİLMEK AYRI, UYGULAMAK AYRI

Diyeceksiniz ki, bir yönetici olarak bunları zaten biliyoruz. Elbette biliyorsunuz. Ama bilmek ayrı, uygulayabilmek ayrı.

Peki neden perşembenin gelişi çarşambadan belliyken işletmeler kalp krizi için önlem alamıyorlar? Ah şu yönetim alışkanlıklarımız, ertelemelerimiz, bekleyişlerimiz, öteleme alışkanlıklarımız. “Her şeyi ben bilirim” düşünceleri.  Kalp krizi geçirdikten sonra fazla seçenek yok. Ya öleceksiniz ya by-pass yapılacak. Sonraki yaşamınız tedirgin geçecek.

ÇÖZÜM?

Çözüm kolay. İşletmenin kalp krizi risklerini belirlemek, riskleri ortadan kaldırmak ve riskleri gözeterek işletme yaşamını sürdürmek. Elbette bu durumu anlamak için bir danışmanla çalışmanız gerekiyor. İnsan nasıl ki kendi tedavisini kendi yapamıyor bir uzmana gidiyor. İşletmeler için de durum aynı, danışmak gerekiyor.

Problem de burada aslında. Yöneticiler danışma ihtiyacı duymuyor, danışsa da danışmanların önerilerini dinlemiyor. Sigara içen ve bırakmak istemeyen birine sigarayı bırak demek gibi bir şey bu. Zararını bilir, kabullenmez ve devam eder, kendi eliyle kendine zarar verir. Ne yazık ki birçok kurum, kuruluş yönetimi/yöneticisi bazı gerçekleri kabullenmeyerek, işletmelerinin, olumsuz sonuna adım adım gidiyorlar. Çözüm varken, çeşitli sebeplerle işletmeyi zayıflatmak, hastalıklı hale getirmek ve sonra başkalarını suçlamak yaygın.

Sonra da diyoruz ki “ biz neden ülke olarak inovatif olamıyoruz, neden istediğimiz kadar gelişip para kazanamıyoruz, neden, neden…?”

Çünkü biz bilgiye, uzmanlığa, başkasının aklına ve tecrübesine değer vermiyoruz. Muayene olmak, check-up yaptırmak için kaynak ayırmıyoruz.

“Her şeyi bilirim, alışkanlıklarımı değiştirmem, kimseden akıl almam” diyorsanız işletmenize yaşatın kalp krizinizi. Ama unutmayın işletmenizin kalp krizi geçirmesi ve ölmesi çalışanlarınızı, tedarikçilerinizi, sektörünüzü, ülkeyi çarpan etkileriyle etkiliyor. 

Sonuçta;

1- Buna hakkınız var mı?

2- Önlem alamayacak kadar iradesiz, öngörüsüz bir işletme yönetimine mi sahipsiniz yani yönetim zafiyeti mi var?

3-Kayıpların vicdan muhasebesine hazır mısınız?

Sözün özü; Kalp krizini önlemek varken, neden ölmek tercih edilir? Başarı yaşamakta değil mi? Sağlıklı bir kalp ile yaşamak varken neden by-pass’lı ya da ölü bir işletmeniz olsun?