Günümüzün en önemli sağlık problemlerinden biri olan obezitede Türkiye’nin dünya listelerinde üst sıralarda yer aldığına dikkat çeken Prof. Dr. Mehmet Ünal, “ Obezite çığ gibi artıyor. Hareketsizlik bu problemin altında yatan en temel faktörlerden biridir” dedi.

İstanbul Yeni Üniversitesi ve Türk Fizyolojik Bilimler Derneği’nin iş birliği ile üniversitenin Cevizlibağ’daki kampüsünde gerçekleştirilen 8. Egzersiz Fizyolojisi Sempozyumu’nda uzmanlar egzersizin insan fizyolojisine etkilerini ele aldı. Genetik kodlamadaki şifrelerin açılıp, açılmamasında yapılan egzersizin çok etkili olduğunu kaydeden uzmanlar, insan vücudunun harekete göre bir dizayn içinde olduğuna dikkat çekti.

Hareketsizlikle birlikte boyun tutulması, bel tutulması, eklemlerin hareket edemez hale gelmesi, esnekliğin ve dayanıklılığın azalması gibi sağlık problemlerinin meydana geldiğini aktaran Prof. Dr. Mehmet Ünal, hareketsiz yaşamın bir diğer sonucunun ise tip2 diyabet, hipertansiyon, kalp yetmezliği gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açan obezite olduğunu söyledi. Türkiye’de obezite oranının son zamanlarda oldukça arttığına dikkat çeken Ünal, haftada en az üç gün ve 50-60 dakika egzersiz yapılması önerisinde bulundu.

Sempozyumda vücudun genetik yapılanmasını ve epigenetik faktörlerin yaşamı nasıl etkilediğinin incelendiğini aktaran İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğr. Üyesi Prof. Dr. Mehmet Ünal, Egzersiz Fizyolojisi’ni şu ifadelerle tanımladı:

“İnsan fizyolojisi canlıların yaşamsal fonksiyonlarını inceleyen bilim dalıdır. Günlük yaşamımızda istirahat ederken, vücudumuzdaki sistemler bize hizmet ediyor olabilir. Ancak bir fiziksel aktivite esnasında o sistemlerimiz aynı şeklide cevap verebiliyor mu? Yani bir stres esnasında o stresle karşılaşan vücut, buna ne kadar cevap veriyor, fizyolojik sınırlar içerisinde ne kadar müsaade ediliyor? Egzersiz Fizyoloji bunları inceleyen bir bilim dalıdır.”

“İnaktivasyon problemi görülmeye başlıyor”

Hareketsizliğin neden olduğu sağlık sorunlarına değinen Prof. Dr. Ünal, “Hareket halindeki bir organizmayı masa başına oturtarak bütün hareketleri kısıtlıyorsunuz. Böylece inaktivasyon problemi görülmeye başlıyor. Boyun tutulmasına, bel tutulmasına neden oluyor. Eklemlerimiz hareket edemez hale geliyor. Esnekliğimiz ve dayanıklılığımız azalıyor. Bunların oluşturduğu sağlık problemleri de peşinden geliyor” diye konuştu.

“Obezite çığ gibi artıyor”

Obezite oranlarında Türkiye’nin dünyada ilk üçe giren ülkelerden biri olduğunu belirten Ünal,“Obezite için hareketsizlik en temel olay. Ancak hareketsizlik kadar yanlış beslenme de önemli bir etken. Onun için dengeli ve yeterli beslenmeyi ve fiziksel aktiviteyi yaşamımıza mutlaka yerleştirmeliyiz. Yapılan araştırmalar da gösteriyor ki yanlış besleme ve hareketsiz yaşam nedeniyle obezite çığ gibi artıyor. Nitekim bu durum da tip2 diyabet, hipertansiyon, kalp yetmezliği gibi obezite kaynaklı onlarca hastalığa yol açıyor” şeklinde konuştu.

“Haftada en az üç gün egzersiz yapılmalı”

İnsanların egzersizi yaşamlarının bir parçası haline getirmesi gerektiğini ifade eden Ünal, “Planlı, programlı, düzenli egzersizler yapılmalı. Haftada en az üç gün ve 50-60 dakika egzersiz yapılmalı. Egzersiz yapmaya başlamadan önce muhakkak bir hekim kontrolünden geçilmeli. Hekim onayından sonra da vücut için uygun olan egzersiz yapılmalı” dedi.

“Doğru nefes almayı bilmiyoruz”

Sempozyumda solunum egzersizine de dikkat çektiklerini söyleyen Ünal, “Günlük yaşamımızda nefes alıp, vermeyi bilmiyoruz. Yüzeysel nefes alıyoruz. Derin nefes almıyoruz. Böylece solumum patenti normal işlemediği için vücudun diğer bütün sistemleri bundan etkileniyor. Onun için doğru soluk alıp, vermemiz lazım. Sadece göğüs kafesi ile değil diyaframı da katarak nefes alıp vermeyi bilmemiz lazım. Sakin, derin ve dingin nefes almayı bilmeliyiz. Bunları yaşamımızın içine oturtmalıyız ve bunu farkında olmadan yapıyor olmamız lazım” diye konuştu.

Sempozyumun açılış konuşmasını gerçekleştiren İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ayşegül Topal Sarıkaya ise şu ifadelerde bulundu:

“Fiziksel aktivite sağlıklı yaşamanın en önemli faktörlerinden biridir. Beslenme de fiziksel aktivitenin optimal düzeye çıkabilmesi için çeşitli moleküler unsurları destekleyen bir aktör. Epigenetik ise günümüze artık kalıtımın sadece DNA dizilimi ile olmadığı, DNA’daki çeşitli modifikasyonların da etkili olduğunu gösterdi. Sonuçta fiziksel aktivite, nutrogenetik ve beslenme yeni bir alanın çıkmasına neden oldu. Bu alanda son yıllarda artan çalışmalar bulunmaktadır. Fiziksel aktivite ve beslenme bir insanın fenotip ve genotipini etkileyen en önemli çevresel unsurlardır. Bu faktörlerin egzersizle ilişkisini ortaya koyduğumuzda bizler sağlıklı yaşamak için bir kombinasyon ortaya koyabiliriz.”