Alışılmışın dışında bankacılık sistemi tarafından özellikle 10 Ağustos ‘’döviz atakları’’ sonrası hızla azalan piyasaya kredi kullandırma sorunu yaklaşık 2.5 aydır bir türlü normalize olamadı.

Kaynak bulma sıkıntısındaki bankalar kredileri kısarken, faktoring şirketlerine yönelen firmalar faiz oranlarını nasıl yöneteceklerini hesap etmeden nakite dön­mek adına mecburen yüksek kesinti oranla­rını kabul ediyorlar. Faktoring firmaları da netice itibarıyle kredileri bankalardan alıp şirketlere dağıttıkları için neresinden bakı­lırsa net bir “Kısır Döngü” piyasaya hakim durumda.

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albay­rak’ın açıkladığı Enflasyonla Topyekün Mü­cadele için ‘’yüzde 10 indirim’’ manifestosu piyasada canlılık yaşanması ve çarkların hızlanması adına doğru bir hamleydi. Ürün fiyatlarındaki son süreçteki görece hızlı artış­lara bakılarak bu manifestonun etkinliğinin nasıl olacağı adına, yılın son çeyreği tamam­lanınca ve resmi neticeler ortaya çıkınca doğ­ru yorum yapabileceğiz.

Kredilerdeki bu hızlı daralma, büyüme, istihdamı da negatif etkileyerek konkordato alan firma sayısındaki artışları da maalesef tetikliyor. Türk reel sektöründe sermaye ye­terlilik rasyosu iyi olan firma sayısı oldukça az olduğu için banka kredileriyle sistemi çeviren şirketler bu fiili durumu yönetmekte oldukça zorlanmaktadırlar.

Eylül ayında otomobil pazarı yüzde 67, mortgage kredisi ile alınan konutlarda ise yüzde 72 oranında azalma görüldü. Eylül 2017’de kredi kullanılarak satılan 40 bin 534 konuta karşılık, Eylül’de bu rakam 11 bin 330’a gerilemiş durumda. Tüketici pazarı güveni endeksi de 56 değerine inerek küresel kriz sonrası en düşük değerine geriledi.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası son kararında faiz oranlarında değişime git­meyeceğini belirtti. Resmi açıklamasında “Son dönemde açıklanan veriler ekonomi­deki dengelenme eğiliminin belirginleştiğini göstermektedir. Dış talep gücünü korumakla birlikte finansal koşullardaki sıkılaşmanın da etkisiyle iktisadi faaliyetteki yavaşlama devam etmektedir” dedi. Döviz kurlarında görece rahatlama olurken kredilerin azaldığı dönemde faizi daha fazla artırmak adına za­ten makul bir gerekçe olamazdı.

Gerçekten kesin ve zorlu bir virajdayız!

Son nokta ise nakit sıkışıklığı yaşanan pi­yasada vadelerin yönetilemez hale gelmesi nedeniyle özellikle tedarik zinciri yöneti­minde vadelerin resmi belirlenecek ‘’Vade Süresi”nin üzerine çıkmaması zorunlu hale gelmelidir.

Özellikle perakende sektöründe ayakkabı firmalarının ardı ardına konkordato ilan et­melerinin nedenlerinden biri de; ‘’10 Ağus­tos Döviz Süreci‘’ öncesi ipotek ve temi­natlarına rağmen banka kredileri çok azalan perakende zincirlerinin tedarikçilerini 18 aya kadar varan vadeler ile zorlayarak kendileri­ne finansman modeli oluşturmaları ve bunun neticesinde tedarikçilerinse zorlanarak artık ürün sevk edemeyecek hale gelmeleriydi.

Buna mukabil malum süreç sonrası yaşa­dığımız mevcut fiili dönemde peşine dönen tedarikçilerin olduğunu da biliyorum elbette ama bu durumda kesinlikle doğru değil. Bir­birine uzak iki uçtaki yönetim tarzı sistemi kilitleyen bir unsur.

Piyasalar biraz hareketlendiği takdirde belli miktar peşin satıştan 1-2 ay sonra üre­ticiler yavaş yavaş vadeleri açmaya başla­yacaklardır. 18-20 ayı bulan vadeler az önce ifade ettiğim üzere çok anlamsızdı ama ta­mamen peşin olarak da üreticilerin markalara veya perakendecilere ürün teklif etmeleri de kesinlikle sağlıklı değildir. Çünkü markalar çok yüksek faizle kredi kullandıkları için sistemin 6 aylık vadelere oturması en makul süre gibi durmaktadır.

Sonuç; bu zor süreçte çok bilinmeyenli denklemlerin ortak akılla ve mantıklı finans­man modelleriyle çözüleceği net olarak gö­rülmektedir.