Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ismini Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak değiştiriyor ve bünyesinde İklim Değişikliği ve Uyum Koordinasyon Kurulu oluşturuyoruz. Bu Bakanlığımıza bağlı olarak altında ilgili tüm birimlerin yer alacağı bir İklim Değişikliği Başkanlığı kuruyoruz” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan göç sorunuyla ilgili de, "Geçmişte Balkanlar’dan ve Kafkaslar’dan, daha yakın tarihte Irak’tan, son olarak Suriye’den gelen büyük göç dalgalarını hep bu anlayışla göğüsledik. Ancak dünyada ve bölgemizde yaşanan gelişmeler artık bu tabloyu aynı esneklikte devam ettirebilmemize imkan sağlamamaktadır" dedi.

Cumhurbaşkanlığı Kabinesi toplantısına başkanlık eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, toplantı sonrasında kameraların karşısına geçti. Gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulunan Erdoğan, konuşmasında özellikle göç ve iklim değişikliği konusuna yer verdi. Türkiye’nin adım adım ekonomik olarak daha da güçleneceğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dünyada enerji başta olmak üzere emtia ve gıda fiyatlarında fahiş artışların yaşandığı bir dönemde çoğu ülke pahalılık yanında ciddi bir mal ve ürün kıtlığı ile karşı karşıyadır. Türkiye ise vaktinde aldığı tedbirler ve güçlü alt yapısı sayesinde bu sıkıntılara ya tamamen uzaktır ya da çok sınırlı bir şekilde maruz kalmaktadır. Fiyatlaması küresel düzeyde yapılan ürünlerdeki fahiş artışları içeriye sınırlı bir düzeyde yansıtarak vatandaşlarımızın yanında olduğumuzu gösteriyoruz. Buna rağmen fiyat artışlarından dolayı sıkıntıya düşen çalışanlarımızı ve üreticilerimizi korumak için de her türlü tedbiri alıyoruz. Kamu işçi ve memur sözleşmelerinde yaptığımız yüksek artışlar bu anlayışın bir yansımasıdır. Artık daha çok üreten, daha çok ihraç eden, daha çok kazanan özel sektörümüzün de kendi çalışanlarını aynı şekilde koruyacak, kollayacak bir anlayışı ortaya koyacağına inanıyorum. Yaşanan istisnai durumu yüksek kar hırsı ile yaptıkları fahiş fiyat artışlarının bahanesi haline getirerek milletimizin mağduriyetine yol açan fırsatçıları yakından takip ediyoruz. her zaman olduğu gibi bugün de bizim önceliğimiz milletimizin huzurudur, güvenliğidir, refahıdır, geleceğidir. Ekonomide büyümeden ihracata, istihdamdan cari fazlaya kadar aldığımız her yeni güzel haber geleceğimize daha umutla bakmamızı sağlıyor. Bu sabah açıklanan Ağustos ayı cari işlemler hesabında 528 milyon dolar fazla verdiğimiz görülüyor. Ağustos ayı işsizlik rakamlarının işgücüne katılım oranı sürekli arttığı halde istihdamdaki ciddi yükseliş sayesinde yatay bir seyir izlediği müşahede ediliyor. Birileri Türkiye’ye siyasi konularda yapamadıkları diz çöktürme işini ekonomide gerçekleştirmek için var güçleri ile saldırıyor olsa da biz kendi potansiyelimizin ve gücümüzün farkındayız. İnşallah ülkemizi yatırım, üretim, ihracat, istihdam temelleri üzerinde cari dengemizi fazla yönünde geliştirerek büyütmeyi sürdüreceğiz. Tüm stratejilerimizi ve imkanlarımızı bu doğrultuda sefer ettik, hamdolsun adım adım neticesini de almaya başladık. Bundan sonra Türkiye ekonomik olarak her geçen gün çok daha güçlenecektir” diye konuştu.

“2023 vizyonumuzu yeni ve daha büyük adımlarla tahkim ettiğimiz bir döneme girdik”

Salgının dünyadaki adaletsizlikleri, haksızlıkları, bencillikleri ve bunları örtmek için yapılan güç gösterilerinin gerisindeki zayıf siyasi, sosyal yapıları da gün yüzüne çıkarttığını kaydeden Erdoğan, “Küçük bir kesimin güvenliği ve refahı için asırlardır sömürülen, bölünen, parçalanan, birbirine kırdırılan, vicdan ve ahlak dışı her türlü muameleye maruz bırakılan insanlığın kalanı artık bu çarpık sisteme itiraz ediyor. BM’de dile getirdiğimiz ‘Dünya 5’ten büyüktür’ sözünü daha adil bir dünyanın mümkün olduğu tezi ile genişleterek insanlığın bu ortak duygularına tercüman oluyoruz. İşte bu anlayışla Türkiye olarak Balkanlar’dan Kafkaslara, Afrika’dan Güney Asya’ya kadar geniş bir coğrafyada hep mazlumun ve mağdurun, hakkın ve hakikatin yanında yer alıyoruz. Hiç şüphesiz bu onurlu ve ilkeli tavrın bir bedeli var. Milletimizle birlikte gerektiğinde bu bedeli ödemekten kaçmayız, kaçmadık. Ama aynı zamanda bu gün Türkiye’nin bölgesel ve küresel bir güç olarak yükselen yıldızının gerisindeki en önemli unsurlardan biri de bu haysiyetli duruşumuzun sonucu olan etki halkasıdır. Dünyanın neresine gidersek gidelim insanların bize sevgi ve umutla bakan gözlerinde bu güzel iklimin tezahürleri ile karşılaşıyoruz. Türkiye’deki 3,6 milyon Suriyeliyi ve toplamda 5 milyonu bulan yabancı uyruklu sığınmacı varlığını yük olarak görenler meseleye birde bu açıdan bakmalıdır. Ülkemize karşı yükselen kin, nefret, düşmanlık dalgalarının çoğu defa biz farkında bile olmadan kırılmasında dua ve şükran ifadeleri ile zenginleşen bu tablonun çok önemli bir rolü olduğuna inanıyorum. Bin yıldır vatanımız olarak bu coğrafyadaki varlığımız devam ettikçe kimi çevrelerin bize olan husumetlerinin bitmeyeceği açıktır. Ama her kökenden, her renkten, her inançtan, her meşrepten yüz milyonlarca insanın desteği ve duası arkamızda olduğu, milletimizin istiklal ve istikbal aşkı bitmedikçe Allah’ın izni ile kimse bu vatanı elimizden alamaz. Elbette sadece bu gönül bağına güvenerek sırt üstü yatmıyoruz. Her alanda ülkemizi kalkındıracak, güçlendirecek, geliştirecek politikalarla, yatırımlarla, eserlerle, hizmetlerle hedeflerimize doğru kararlı bir şekilde yürüyoruz. Türkiye’nin cumhuriyet dönemindeki en iddialı demokrasi ve kalkınma projesinin 2023 vizyonumuz olduğuna inanıyorum. Artık hedeflerinin çoğuna ulaştığımız ve menziline de yaklaştığımız 2023 vizyonumuzu yeni ve daha büyük adımlarla tahkim ettiğimiz bir döneme girdik. Bir süredir dünya devletleri bir araya gelerek özellikle 2053 vizyonumuz ve bu adımların en yakın, en önemli projesi her he kadar uzak bir tarih gibi görülse de devlet ve millet hayatı bakımından önümüzdeki 30 yıllık bir sürenin kısa bir dönemi ifade ettiğini biliyoruz” şeklinde konuştu.

“Siyasi partilerden özel sektöre ve STK’lara kadar her kesimden bu tarihi projeye destek vermelerini bekliyoruz”

Bir yandan 2023 projelerinin eksiklerini tamamlarken, diğer yandan gençlere emanet edilecek 2053 vizyonu için somut hedefleri yavaş yavaş oluşturmaya başladıklarını söyleyen Erdoğan, bunlardan birinin de bir süre önce ilan edilen Yeşil Kalkınma Devrimi olduğunun altını çizdi. Erdoğan, “Sanayi Devrimi ile başlayan, Bilgi ve Teknoloji Devrimi ile zirveye ulaşan dönemde bugün gelişmiş diye tabir edilen ülkeler, insanlığın ortak mirası olan çevreyi ve tabi kaynakları gerçekten çok hoyratça tüketmiştir. Dünya bugün insanlık tarihindeki büyük kırılmaların en önemli sebepleri arasında yer alan öve öncekilerden farklı olarak bu defa kendi eliyle başlattığı yeni bir iklim değişikliği gerçeği ile karşı karşıyadır. Salgın döneminde üretimde ve insan hareketliliğinde yaşanan kısmi yavaşlamanın bile dünyamızı tabiat dengeleri açısından ne kadar rahatlattığını gösteriyor. Ama maalesef bu geçici duraklama iklim değişikliği sorununa çözüm olmaktan çok uzaktır. Bir süredir dünya devletleri bir araya gelerek iklim değişikliğinin ağır sonuçlarını en azından hafifletmeye yönelik çözüm yolları arıyor. Paris İklim Anlaşması bu arayışların ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Her ne kadar sorunun sebebi olan gelişmiş ülkeler bu doğrultuda atılacak adımların bedelini karşılamada adil sorumluluk üstlenme konusunda ayak direseler de neticede iklim değişikliği herkesi ilgilendiriyor. Türkiye olarak, adil yük paylaşımı konusundaki itirazlarımızı saklı tutarak Paris İklim Anlaşmasını Meclisimizin onayı ile birlikte yürürlüğe koyduk. Önümüzdeki haftalarda İtalya’da yapılacak G-20 toplantısında ve İskoçya’da yapılacak BM İklim Zirvesi’nde ülkemizin bu konudaki yaklaşımlarını tüm taraflarla paylaşacağız. Önümüzdeki dönem için Yeşil Kalkınma Devrimini tüm çalışmalarımızın merkezine yerleştirerek insanlığın önündeki bu önemli krizin çözümünde önce ve etkin bir rol üstlenmekte kararlıyız. Hükümet olarak biz bu hususta üzerimize düşenleri yaptık, yapıyoruz, yapacağız. Rahmetli Cemil Meriç, ‘Samimiyet öyle bir dildir ki, onu kör de görür, sağır da duyar’ diyor. Biz bu güne kadar milletimizin gönlünde karşılığı olmayan hiçbir siyaseti yapmadık, hiçbir uygulamayı hayata geçirmedik. Yeşil Kalkınma Devrimi’ni de aynı samimiyetle milletimizin taktirine sunuyoruz. Siyasi partilerden özel sektöre ve STK’lara kadar her kesimden sürecin ülkemize külfetlerini asgari düzeyde tutacak, fırsatlarını azami düzeyde değerlendirecek bir yaklaşımla yürüteceğimiz bu tarihi projeye destek vermelerini bekliyoruz. Bu meselinin bırakınız siyaseti, bırakınız Türkiye’yi, tüm insanlığın ortak meselesi olduğu anlayışıyla herkesin samimi ve yapıcı bir şekilde bu sürecin içinde yer almasını temenni ediyoruz. Cumhuriyet döneminin geçtiğimiz 19 yılda gerçekleştirdiğimiz demokrasi ve kalkınma devriminden sonraki bu en önemli atılımının şimdiden ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum” ifadelerini kullandı.

“Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ismini Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak değiştiriyoruz”

İklim değişikliği ve göç konusunda hayata geçirmeyi kararlaştırdıkları yeni yapısal düzenlemelerin müjdesini paylaşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ismini Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak değiştiriyor ve bünyesinde İklim Değişikliği ve Uyum Koordinasyon Kurulu oluşturuyoruz. Bu Bakanlığımıza bağlı olarak altında ilgili tüm birimlerin yer alacağı bir İklim Değişikliği Başkanlığı kuruyoruz. Konu ile yakın ilişkisi sebebiyle halen Tarım ve Orman Bakanlığımıza bağlı olan Meteoroloji Genel Müdürlüğü ile Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğünü de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına bağlıyoruz. Bu kurumlarımız Tarım ve orman bakanlığı ile ilgili sorumluluklarını da yerine getirmeyi sürdürecektir. Bir diğer kurumsal reformu da göç konusunda yapıyoruz. İçişleri Bakanlığımıza bağlı Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün statüsünü yükselterek Göç İdaresi Başkanlığı haline dönüştürüyoruz. Böylece ülkemizin göç konusunda çok daha kapsamlı, etkin ve hızlı hareket edebilmesini sağlayacak kurumsal kapasiteyi oluşturmayı hedefliyoruz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine kazandırdığımız İklim Değişikliği başkanlığı ile Göz İdaresi Başkanlığının ülkemize hayırlı olmasını diliyorum” açıklamasında bulundu.

“Sadece bu yıl ikna yoluyla 153 terör örgütü mensubunun teslim olmasını sağladık”

Türkiye’nin Sanayi Devrimi’ni kaçırmasının, Bilgi ve Teknoloji Devrimi’nin gerisinde kalmasının sebebinin Türk milletinin kabiliyetsizliği veya Türkiye’nin yetersizliği olmadığını belirten Erdoğan, “Türkiye çeşitli dönemlerde farklı siyasi, sosyal, ekonomik araçlar kullanılarak özellikle bu süreçlerin dışına itilmiştir. Tek parti faşizmi bu araçlardan biridir. Darbeler ve vesayet bu araçlardan biridir. Terör bu araçlardan biridir. Kimi zaman sağ-sol, kimi zaman Alevi-Sünni, kimi zaman Türk-Kürt, kimi zaman dindar-laik kisvesi altında oluşturulan kutuplaşmalar bu araçlardan biridir. Yaşadığımız her siyasi ve sosyal kaos beraberinde ekonomik kayıpları da getirmiştir. Bilhassa 1960 darbesinden beri bu gerçeği sayısız örneği ile görmek mümkündür. Hükümetlerimiz döneminde başlattığımız büyük demokrasi ve kalkınma devrimlerinin önünü kesmek, etkisini azaltmak, mümkünse takvimleri geriye sarmak için de bu oyunlar oynanmaya devam edilmiştir. Hatırlayın, 2007 yılında, ortada hukuki ve siyasi hiçbir sebep yokken ülkemizin önüne suni bir rejim tartışması, cumhurbaşkanlığı seçimi krizi çıkardılar. Ardından Gezi olayları ile başlayıp 15 Temmuz darbesini de içine alacak şekilde kesintisiz süren bir başka süreç yaşadık. Doğu ve Güneydoğu Bölgelerimizin geri kalmışlığını ortadan kaldıracak yatırımları yaptığımız, hak ve özgürlük sınırlarını genişlettiğimiz bir dönemde çukur eylemleri ile bölücü terörü tekrar hortlattılar. Ülkemizin içinde yaşanan her sıkıntının dışarıdan planlanan ve beslenen bir boyutu da mevcuttur. Bu tablo karşısında milletimizin desteği ile verdiğimiz tarihi mücadele sayesinde ülkemizi asırlık tuzaklardan kurtardık. Öncelikle güvenlik stratejilerimizi değiştirdik. Terör örgütleri ile sınırlarımız içinde yüzleşmek yerine tehditleri kaynağında tespit ve imha edecek yeni bir stratejiye geçtik. Bunun için milli birlik ve beraberliğimizi tahkim ederek hem askeri ve polis gücümüzü hem diplomatik gücümüzü kullandık. Terör ve teröristle beraber terörizmle de mücadele ettik. Yaptığımız yatırımlar ve getirdiğimiz hizmetlerle ülkemizin 81 vilayeti ile birlikte terör hadiselerin yaşandığı şehirlerimizi hızla kalkındırdık. Her kesimden insanımızın sorunlarını çözecek, talep ve beklentilerine cevap verecek imkanlar sağladık. Askeri gücümüzü, savunma sanayimizi geliştirerek sınırlarımızı korumak ve sınır ötesi harekatlarımızı yapmak için ihtiyaç duyduğumuz silah ve mühimmatı kendimiz üretmek suretiyle dışa bağımlılıktan kurtardık. Ülkemizi her türlü meselenin konuşulabildiği ret, inkar, asimilasyon politikaları yerine hak, hukuk, özgürlük temelli bir yönetim yapısına kavuşturduk. Tüm bunlar sayesinde Türkiye’yi istisnasız her köşesinde, milletimizin istisnasız her ferdinin aynı demokratik ve ekonomik imkanlara sahip olduğu müreffeh bir yer haline getirdik. Turizmden çarşı pazara kadar günlük hayatın her anında bu tabloya şahit olmak mümkündür. Düne kadar teröristlerin kol gezdiği yaylalarda artık bal veren arıların, otlayan hayvanların, piknik yapan vatandaşlarımızın, güzellikle keşfeden turistlerin sesleri yankılanıyor. Düne kadar teröristlerin yol kesip huzur kaçırdığı ovalarda tarım yapılıyor. Düne kadar teröristlerin saldırıları nedeniyle kapalı olan okullarda çocuklarımız eğitim-öğretim görüyor. Düne kadar yatırımcı olmadığı için tabelalarını indiren sanayi sitelerinde her gün fabrika binaları yükseliyor. İnşallah bu güzel tabloyu daha da geliştirerek sürdüreceğiz. Hamdolsun terör örgütünün yurt içindeki insan ve finans kaynaklarını bitirme noktasına geldik. Artık çocukları dağa giden anne-babaların yürek sızısı yerine çocuklarına kavuşan Diyarbakır annelerinin sevinçlerini paylaşıyoruz. Sadece bu yıl ikna yoluyla 153 terör örgütü mensubunun teslim olmasını sağladık. Son 5 yılda bu şekilde yeniden kazandığımız gençlerimizin sayısı bini geride bıraktı. Sınırlarımız ötesinde de PKK’sından DEAŞ’ına ve FETÖ’süne kadar terör örgütü mensuplarına nefes aldırmıyor, nereye kaçarlarsa kaçsınlar tepelerine biniyoruz. Artık hiç kimsenin bu ülkede milletimizin bir kesiminin dertleri ve beklentileri üzerinden ayrımcılık siyaseti yapmasına izin vermeyeceğiz. Diğer yandan terörün en büyük finans kaynağı olan uyuşturucu ile mücadeleyi de tarihimizin en ileri seviyesine getirdik. Amerika’nın Afganistan’ı işgali sonrasında bu bölgede 20 kat artan afyon ekimi ve uyuşturucu üretiminin Avrupa’ya naklinde en büyük lojistik kaynağı PKK terör örgütüdür. Aynı şekilde Avrupa’daki gelişmiş laboratuvarlarda üretilen sentetik uyuşturucuların Ortadoğu Bölgesi’ne naklinin lojistiğini de PKK mensupları yürütmektedir. Bu arada bizim gençlerimizi zehirleyen uyuşturucunun kaynağı da önemli ölçüde bu örgüttür. Sınırlarımızı kontrol altına alarak, uyuşturucu suçlarına verdiğimiz cezaları artırarak bu trafiğe çok ciddi darbeler vurduk. Öyle ki ülkemizde uyuşturucu bağlantılı ölümleri son 5 yılda neredeyse 3/1 seviyesine düşürdük. Bugün cezaevlerinde yatan mahkumların 3/1’i uyuşturucu suçundan oradadır. Ülkemizdeki terör örgütlerini nasıl insan ve finans kaynaklarını çökerterek etkisiz hale getirdiysek, sınırlarımız boyunca kurulmaya çalışılan terör koridorlarında da aynısını yapacağız” dedi.

“Artık bizim bu yükü tek başına üstlenmemiz mümkün değildir”

Son dönemde göç yönetiminde de yeni stratejileri ve uygulamaları devreye aldıklarını kaydeden Erdoğan, “Türkiye her dönemde olduğu gibi geçtiğimiz 10 yıldır da son derece onurlu ve ahlaklı şekilde hayata geçirdiği insani güvenlik anlayışıyla sınırlarına gelen tüm mazlumlara ve mağdurlara kucak açmıştır. Geçmişte Balkanlar’dan ve Kafkaslar’dan, daha yakın tarihte Irak’tan, son olarak Suriye’den gelen büyük göç dalgalarını hep bu anlayışla göğüsledik. Ancak, dünyada ve bölgemizde yaşanan gelişmeler artık bu tabloyu aynı esneklikte devam ettirebilmemize imkan sağlamamaktadır. Nitekim, son 5 yılda 2 milyon 350 bin kişiyi ülkemize giriş yapmadan sınırda engelledik. Sınırlarımız içinde yakaladığımız düzensiz göçmen sayısı da bir milyon 300 bini geçti. Bunların bir kısmı kendiliğinden geri dönerken 286 binini de biz sınır dışı ettik. Bu göçmenlerin neredeyse tamamına yakının hedefinin Türkiye’de kalmak değil Avrupa’ya, hatta oradan da başka yerlere geçmek olduğunun altını çizmemiz gerekir. Türkiye sürüttüğü bu etkili ve kapsamlı sınır güvenliği ve göç politikasıyla Avrupa’nın özellikle üstesinden gelemeyeceği bir göçmen akınına uğramasının önüne geçmiştir. Ama artık bizim bu yükü tek başına üstlenmemiz mümkün değildir. Meselenin her ne kadar verilen sözler tam manasıyla yerine getirilmemiş olmasa da sadece maddi külfet paylaşımı ile çözülemeyecek bir boyuta ulaştığını herkes gömeli ve kabul etmelidir. Avrupa başta olmak üzere göçmenlerin hedefi durumundaki ülkelerden daha fazla, daha gerçekçi, daha samimi sorumluluk üstlenmelerini bekliyoruz. Biz sınırlarımız içindeki mevcut göçmen meselesini bir kısmının güvenli ve gönüllü olarak geri dönmelerini sağlamak, bir kısmını sosyal ve ekonomik programlarla ülkemize entegre etmek suretiyle çözeriz. Bu çerçevede uyum stratejilerimizi belirledik ve gereken adımları atmaya başladık. Gerisi sığınmacıların hedefi olan yerlerin sorunudur. Göçe kaynaklık eden ülkelerden göçün hedefi olan ülkelere kadar tüm tarafları kucaklayan bir program geliştirilmediği sürece bu sorunun çözümünün mümkün olmadığını da biliyoruz. Türkiye’yi bu doğrultuda atılacak her adıma destek olacağından, katkı sağlayacağından kimsenin şüphesi olmasın” diye konuştu.