Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Ülkemizi bunca tuzaktan, bunca badireden nasıl çıkardıysak, Allah’ın yardımı ve milletimizin desteğiyle bu ekonomik kurtuluş savaşından da zaferle çıkartacağız. Bu politikayla biz ne yaptığımızı, niçin yaptığımızı, nasıl yaptığımızı, hangi risklerle karşı karşıya bulunduğumuzu, sonunda ne elde edeceğimizi gayet iyi biliyoruz. Uyguladığımız bu politikayla küresel finans çevrelerinin ülkemizi bunca zamandır ekonomik boyundurukları altında tutanların ve onların içerideki tetikçilerinin şimşeklerini üzerimize çektiğimizin farkındayız” dedi.

Cumhurbaşkanlığı Kabinesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde toplandı. Yaklaşık 3 buçuk saat süren toplantının ardından Millete Sesleniş konuşmasını gerçekleştiren Erdoğan, İzmir’de depremzede vatandaşlara müjde vererek, "İzmirli kardeşlerime vereceğim bir müjdeyle başlamak istiyorum. 30 Ekim’de İzmir’de acı bir deprem yaşadık. 117 vatandaşımızı yıkıntılar altında kaybettik. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Yetirdiğimiz canların acısı yüreğimizde hala tazedir. Depremin ilk anından itibaren vatandaşlarımızın imdadına koştuk, her bir vatandaşımızın derdiyle dertlendik, yaralarını sarmak için var gücümüzle çalıştık. Deprem anından itibaren ilgili tüm kurumlarımızla sahadaydık. Arama kurtarmadan ilkyardıma, barınmadan gıda giyim ve eşyaya kadar İzmirli kardeşlerimizin neye ihtiyacı varsa hepsini karşıladık. Evleri yıkılan vatandaşlarımızı bir an önce yeni yuvalarına kavuşturmak amacıyla bir an önce harekete geçtik. Malatya ve Elazığ’da olduğu gibi hızlı bir şekilde hasar tespit çalışmalarımızı tamamladık. Yaşanan depremin ardından Elazığ’da 23 bin 677 konut, 2 bin 515 köy evi, Malatya’da 6 bin 287 konut, bin 555 köy evi yaparak bir yıl geçmeden vatandaşlarımıza teslim etmeye başlamıştık. Diğer afet bölgelerinde olduğu gibi İzmir’de de konutlarımızı inşa ettik. Bu süreçte İzmir tarihinin en büyük deprem dönüşüm çalışmalarını yürüttük. Hazırlıkları hızla tamamlayarak, yıkılan evlerin yerine sıcak birer yuva olacak evlerin temellerini 22 Şubat’ta attık. Depremden en çok etkilenen Bayraklı’nın 3 mahallesindeki toplam büyüklüğü 75 bin metrekareyi bulan 7 ayrı bölgede yatırım bedeli 750 milyon lira olan bin 391 konut ve 302 dükkan inşa ettik. Bunlardan 596’ı konut olmak üzere 741 bağımsız bölümü tamamladık. Bu konut dükkanları önümüzdeki cuma günü vatandaşlarımıza bizzat teslim edeceğiz. 795 konut ve 157 dükkanı da en kısa sürede tamamlayarak hak sahiplerine vereceğiz. Bayraklı’da 3 milyon 800 bin metrekare büyüklüğündeki rezerv alanda depremzedeler için yatırım değeri 1,5 milyar lira olan 3 bin 649 konut ve 51 dükkan yapıyoruz. Bu alanda ilk etabında inşa edilen 397 konutumuzu inşallah yılbaşında tamamlayacak ve İzmirli vatandaşlarımıza teslim edeceğiz. Kalan konutların inşasını etaplar halinde en kısa sürede bitireceğiz" dedi.

Kabine toplantısında hak sahibi vatandaşların yapacağı ödemelerle ilgili kararın da verildiğini belirten Erdoğan, ödeme planlarına ilişkin, "Buna göre İzmir’de inşa ettiğimiz konutları ilk 24 ayı ödemesiz, 216 ay ödemeli olmak üzere 20 yıla yayılan bir vadeyle vatandaşlarımıza takdim edeceğiz. Aylık ödemeler 2+ 1 konutlarda 740 liradan, 3+ 1 konutlarda 1020 liradan başlayacak. İzmirli depremzede vatandaşlarımızı 2+1 konutları 160 bin lira ile 180 bin lira, 3+1 konutları 220 bin lira ile 260 bin lira arasında maliyetinin çok altında fiyatlarla ev sahibi yapıyoruz. Nasıl 19 yıl boyunca verdiğimiz sözü tutuysak, İzmir’de bir sözümüzü yerine getirmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Hayırlı olsun vatandaşlarımıza" ifadelerini kullandı.

Türkiye’nin geçtiğimiz 19 yılda demokrasi ve kalkınmada çok büyük bir değişim yaşadığını ifade eden Erdoğan, "Bu değişimin etkilerini insanlarımızın günlük hayatlarından ülkemizin uluslararası konumuna kadar her yerde görmek mümkündür. Milletimizin hak ve özgürlükleri ile refahı konusunda yaşanan hiçbir gelişme kolay olmamıştır. Atılan her adımın gerisinde büyük bir mücadele ve yapılan fedakarlık vardır. Çok partili siyasi hayata geçişimizden sonra milli iradenin üstünlüğünü tanımak yerine tek parti faşizminden güçlenen vesayeti güçlendirmek isteyenler hep olmuştur" dedi.

"Kimi zaman siyasi ve ekonomik krizlerle, kimi zaman darbelerle milletimizin sırtına ağır maliyetler bindiren bu sistemin ekonomik boyutu da vardır" diyen Erdoğan, "Yıllarca dünya ortalamalarının çok üzerinde oranlarla borçlanan, borçlanmak zorunda bırakılan bir ülke olduk. Bu yüksek maliyetin karşılığını da yatırıma, üretime, istihdama kavuşarak değil kendi siyasi ve güvenlik politikalarımızı izlemeye kalktığımızda şantaja maruz kalarak aldık. Parlamenter sistemde hiçbir hükümetin bu şantaja karşı duracak gücü olamadığı için ülkemizin siyasi istikrarsızlık batağına mahkum edildi. Son 19 yıldaki güçlü siyasi irade bilhassa Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi sayesinde bu mücadeleyi verebilecek dirayete, azme ve imkana kavuştuk. Ülkemizdeki kurdaki hareketlerin etkisiyle yükselen enflasyonla veya fiyat artışıyla sonuçlanan ekonomik sıkıntılar elbette vardır. Öncelikle sorunun adını doğru koymamız lazım. Fiyatlardaki düzenli artışı ifade eden enflasyonun olduğu yerde yatırım olacağı, üretim azalacağı, istihdam düşeceği için dengeler bozulur. Buna karşılık sadece kurdaki yükselişe bağlı olarak kimi ürünlerde ortaya çıkan fiyat artışı, yatırımı, üretimi ve istihdamı doğrudan etkilemez, tam tersine kurdaki rekabet gücü yatırımda, üretimde ve istihdamda artışa yol açar. Ülkemizde yaşanan durum tam da budur. Yani fiyat artışıdır. Bunun adı enflasyon olsa bile dünyaya baktığımızda ülkelerin enflasyonu yenmek için farklı politikalar izlediğini görüyoruz. Kimi bu noktada faizi artırmış, kimi döviz kullanmış, kimi enflasyon hedeflemesine gitmiştir. Bugüne kadar tüm ülkelerde geçerli tek bir enflasyonla mücadele yöntemi görülmemiştir" ifadelerini kullandı.

"Gelişmeler, ekonomik işleyişin klasik iktisat teorileriyle açıklanamayacak yeni bir seviyeye evrildiğine işaret etmektedir"

Geçmişte enflasyon sorunu bulunmayan ülkelerin ortak özelliğinin cari açık vermemeleri olduğunu kaydeden Erdoğan şunları söyledi:

"Cari açık olup da enflasyon yaşamayan ABD gibi ülkelerin avantajı ise paralarının rezerv para olmasıdır. Dünyada bir süredir yaşanan salgın süreciyle hızlanan gelişmeler, ekonomik işleyişin klasik iktisat teorileriyle açıklanamayacak yeni bir seviyeye evrildiğine işaret etmektedir. Geçmişte 1929, 2008 büyük krizlerini yaşayan küresel ekonomi, yeni sınamalar karşısında ciddi bir bocalama içindedir. Düşük faiz ve ucuz dolar çılgınlığının ABD başta olmak üzere gelişmiş ülkeler üzerindeki sonucu 2008 krizi ile ortaya çıktı. Salgın sürecinde izlenen politikalarda birlikte FED’in 2008 öncesi 750 milyar dolar olan bilanço büyüklüğü bugün 8 buçuk trilyon dolara ulaştı. Buna rağmen küresel ekonomideki handikaplar aşılabilmiş değildir. Sonuçta dünya milli gelirinin 3’te ikisini oluşturan hizmetler sektöründe salgın döneminde yaşanan çöküşün imalat sanayisinde duraksamaya yol açtığı bir gerçekle karşı karşıya kaldık. Gelişmiş ülkelerin parasal genişleme ve negatif faiz uygulamaları ise küresel ekonominin işleyişini daha bozdu. Araştırmalar ABD’deki şirketlerin yüzde 17.2’sinin aldıkları kredilerin bırakın ana parasının faizini bile ödemeyecek durumda olduklarını gösteriyor."

"Dünya borsalardakindeki şişkinlik basılan fazla paranın kendine gidecek yer bulamamasından kaynaklanıyor"

Teknoloji şirketlerinin değerindeki aşırı yükselişin gerçek ekonomiyle ilgisinin olmadığının tecrübelerle bilindiğini aktaran Erdoğan, "Aynı şekilde dünya borsalardakindeki şişkinlik basılan fazla paranın kendine gidecek yer bulamamasından kaynaklanıyor. Fazla paranın yol açtığı bir başka sorun da gelişmiş ülke ekonomilerinin ciddi enflasyon rakamlarıyla karşı karşıya kalmasıdır. Üretici fiyatları enflasyonu Amerika’da yüzde 9’u, Almanya’da yüzde 18,4’ü, Çin’de yüzde 13 buçuğu, AB ortalamasında yüzde 16,2’yi gördü. Alınan tedbirlerle bu üretici enflasyon rakamlarının tüketici enflasyonuna kısmen daha düşük seviyelerde yansımış olması, küresel ekonominin önündeki hayati sorunları ortadan kaldırmıyor. Gelişmiş ülkelerin küresel ekonominin mevcut işleyişinde radikal değişiklikler olmadığı sürece faiz artırımına gitmeleri veya parasal daralmaya yönelmeleri zor gözüküyor. Amerika’nın bir yandan aylık 15 milyar dolarlık parasal daralma politikası açıklarken, diğer yandan 1,5 trilyon dolarlık altyapı yatırımına izin vererek bu politikayı fiilen ortadan kaldırmasının sebebi de işte bu durumdur. AB tarafında da parasal genişlemeye devam etme ve faiz artırımından uzak durma yaklaşımı hakimdir" ifadelerini kullandı.

"Ülkemizi bu ekonomik kurtuluş savaşından da zaferle çıkartacağız"

Çin’in de ciddi bir finansal genişleme politikasıyla parasının değerini düşük tutmayı sürdüreceğinin anlaşıldığını söyleyen Erdoğan, "Karşımızdaki bu tablo bizi bir tercihe zorlamıştır. Ya ülkemizde eskiden beri hakim olan anlayışı sürdürerek yatırımdan, üretimden, büyümeden, istihdamdan vazgeçecektik ya da kendi önceliklerimizle yolumuza devam ederek tarihi bir mücadeleyi göze alacaktık. Biz her zamanki gibi mücadeleyi tercih ettik. Türkiye belki de tarihinde ilk defa kendi ihtiyacına ve gerçeklerine uygun bir ekonomi politikası izleme fırsatı elde etmiştir. Geçmişten beri her alanda olduğu gibi finansal kriz yönetimlerinde de çok büyük birikim ve tecrübe sahibi bir ülke olarak dünyanın içinden geçtiği şu kirik dönemin önümüze açtığı fırsatları değerlendirmekte kararlıyız. Ülkemizi eskiden hep yaptıkları gibi denklemin dışına itmek isteyenlerin kur, faiz ve fiyat artışları üzerinden oynadıkları oyunu görüyor, kendi oyun planımızla devam etme irademizi ortaya koyuyoruz. Biz aynı oyunu vesayetle mücadelemizde gördük. Sabrettik ve başardık. Biz aynı oyunu terör örgütleriyle mücadelemizde gördük, karşı atağımızı yaptık ve başardık. Biz aynı oyunu darbe girişimlerinde gördük, milletimizle birlikte direndik ve başardık. Aynı oyunu uluslararası nice hadisede platformda gördük, güçlü bir duruş sergileyerek girdiğimiz her mücadeleden alnımızın akıyla çıktık. Ülkemizi bunca tuzaktan, bunca badireden nasıl çıkardıysak, Allah’ın yardımı ve milletimizin desteğiyle bu ekonomik kurtuluş savaşından da zaferle çıkartacağız. Ülkemizde önceliğimiz olan istihdamı artırmanın yolunun üretimden, ihracattan, büyümeden geçtiği konusunda hiç kimsenin şüphesi olmasın. Türkiye’nin yaklaşık 200 yıldır uzak tutulmaya çalışıldığı her kalkınma hamlesinin önünün darbeyle, vesayetle, krizle kesilerek IMF, Dünya Bankası ve mandacı iktisatçılarımız tarafından aksi istikamette yönlendirilmeye çalışıldığı gerçek işte budur" dedi.

"Kurdaki yükselişi bahane ederek fahiş fiyat artışları yapan fırsatçılara göz açtırmayacağız"

Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü:

"Biz geçmişte uzunca bir süre denenmiş ama bir türlü sonuç alınamamış yüksek faiz-düşük kur kısır döngüsü yerine yatırım, üretim, istihdam, ihracat, büyüme odaklı ekonomi politikamızla ülkemiz ve milletimiz için en doğru olanı yapmakta kararlıyız. Politika faizinin düşük tutulmasını bunun için memnuniyetle karşılıyoruz. Kurun piyasadaki hareketlerini bunun için takipte özellikle kararlıyız. Yatırımı, üretimi ve ihracatı bunun için teşvik ediyoruz. İstihdamı bunun için gözümüz gibi koruyoruz. Büyümeyi bunun için önemsiyoruz. Felaket tellallarının gürültülerini bunun için dikkate almıyoruz. Mandacı iktisatçıların reçetelerine bunun için itibar etmiyoruz. Tüm bunlarla beraber kurdaki yükselişi bahane ederek hiçbir mantıklı izahı olmayan fahiş fiyat artışları yapan fırsatçılara da göz açtırmayacağız, hepsinin tepesine tepesine bineceğiz" diye konuştu.

Erdoğan, atılan adımların sonuçları değerlendirilerek atıldığını belirterek, "Bu politikayla biz ne yaptığımızı, niçin yaptığımızı, nasıl yaptığımızı, hangi risklerle karşı karşıya bulunduğumuzu, sonunda ne elde edeceğimizi gayet iyi biliyoruz. Üstelik bu politikayı öyle bir anda hayata geçirmiş değiliz. Bugüne kadar attığımız her adım, inşa ettiğimiz her eser ve hizmetin, kurduğumuz her altyapının gerisindeki gayelerden biri de işte bugünlere hazırlık yapmaktır. Bu anlayışla organize sanayi bölgelerini yaygınlaştırarak ve güçlendirerek Çin’le Avrupa arasındaki en büyük, en kabiliyetli imalat sanayisini kurduk. Üniversiteleri, araştırma geliştirme kuruluşlarını ülke geneline yayarak orta ve yüksek teknolojiye dayalı atılımlarımız için insan kaynağı çeşitliğine gittik. İnşa etiğimiz yollar, tüneller, havalimanları, demiryolları, limanlarla Pekin’den Londra’ya kadar tüm bu bölgede uzanan bölgenin en güçlü lojistik alt yapısı ülkemize aittir. İhracatımızı Afrika’dan Güney Amerika’ya kadar dünyanın dört bir yanına yayarak şehirlerimizin tamamının on binlerce yeni şirketimizin bu alana girmesini sağladık. SWAP işlemlerini yakından izlemek suretiyle küresel para cambazlarıyla işbirliği yaparak kendi ülkelerini soymayı alışkanlık haline getirenlerin önünü kestik" şeklinde konuştu.

"Faiz sebeptir, enflasyon neticedir"

İşsizlik sigortası, bireysel emeklilik gibi uygulamalarla uzun vadeli kaynaklar üretilerek bireysel yatırımcıların ve geliri döviz olmayanların dolarla borçlanmasına imkan tanımayarak kur üzerinden kumar oynanmasının engellendiğini aktaran Erdoğan, şöyle konuştu:

"Terör örgütleriyle mücadeledeki ve afetlere müdahaledeki hızımız ve etkinliğimiz ile ülkemizin çözüm üretme yeteneğine güveni biz artırdık. Bugün ülkemizde geçmişten farklı olarak bireylerin döviz borcu değil bankalarda ve yastık altında ciddi bir döviz varlığı vardır. İhracat ve ithalat işi dışında kayda değer düzeyde döviz borcu olan şirketimiz yoktur. Banlarımızın açık pozisyonları bulunmuyor. Bütçe performansımız oldukça yüksek bir seviyededir. Büyük altyapı projelerimizi önemli ölçüde bitirdiğimiz için yatırımlarda kullanmak üzere acil finansman ihtiyacımız da kalmadı. Dünyanın bizden örnek aldığı yap-işlet-devret modeli sayesinde devam eden büyük projelerimizde kamu finansmanına yük getirmiyoruz. Sektörün gayretli çalışması sayesinde turizm gelirlerimiz hızla artıyor. Savunma sanayimiz ülkemizin en önemli gelir kaynaklarından biri haline dönüşüyor. Suriye, Libya Kafkasya gibi istikrarsızlık bölgelerindeki başarılı kriz yönetimimiz siyasi ve insani hareket alanımızı genişletiyor. Karadeniz’de bulduğumuz doğalgaz en önemli döviz giderimiz olan enerji sorunumuzun çözümü konusundaki umutlarımızı güçlendirdi. Bu yılın üçüncü çeyreğinde geçen yılın aynı döneminde göre 2 milyon 288 bin artan istihdam ile son aylarda fazla vermeye başlayan cari denge attığımız adımların amacımıza uygun sonuçlar doğurduğuna işaret ediyor. Faiz sebeptir, enflasyon neticedir. Bu tespitimiz ülkemizin bugüne kadar yaşadıklarından çıkardığımız derslere dayanmaktadır. Ekonomi politikalarının bir aracı olan faizin seviyesini belirleyecek olan ülkenin ihtiyaçlarıdır. Enflasyonun sadece parasal daralma ile çözülebileceği teorisinin kapalı ekonomiler dışında hiçbir karşılığının bulunmadığını gördük. Ülkemizi mandacı iktisatçıların arzuladığı şekilde küçültecek, zayıflatacak, insanlarımızı açlığa, yoksulluğa, işsizliğe mahkum edecek politikaları reddediyoruz. Bu reddimizi yeni de değil uzunca bir süredir ortaya koyuyoruz. Bunun yerine sorunlarımızı kendi çözümlerimizle aşacak adımları atıyoruz. Yeni küresel sistem arayışları ve ülkemizin sahip olduğu güçlü altyapı böyle bir mücadele için bize geçmişte hiç olmadığı kadar uygun bir zemin sunmaktadır. Uyguladığımız bu politikayla küresel finans çevrelerinin ülkemizi bunca zamandır ekonomik boyundurukları altında tutanların ve onların içerideki tetikçilerinin şimşeklerini üzerimize çektiğimizi farkındayız. Ülkemizin ve milletimizin ekonomik kurtuluşu için böyle davranmamız bu mücadeleyi vermemiz lazım. İnşallah önümüzdeki aylardan itibaren bu politikanın insanlarımızın günlük hayatlarındaki olumlu yansımalarını görmeye başlayacağız."

Salgının yeni dalgalar ve bilinmezliklerle dünyadaki etkisini sürdürdüğüne dikkat çeken Erdoğan, Türkiye’nin salgınla mücadelede oldukça iyi bir yerde olduğunu söyledi. Erdoğan, "Eğitim öğretim sürüyor, işyerlerimiz çalışıyor, insanlarımız günlük hayatlarını herhangi bir sınırlamaya tabi tutmadan sürdürüyor. Sahip olduğumuz bu imkanları kullanmaya devam edebilmemiz için tedbiri elden bırakmamız gerekiyor" dedi.

Erdoğan, aşısı olmayan vatandaşları aşı olmaya davet etti.