FOTOĞRAFLAR: YERNAR ALMABEK

TÜRK DÜNYASININ MANEVİ BAŞKENTİ TÜRKİSTAN’DA TARİHİ İPEK YOLU YENİDEN CANLANIYOR

Türkistan’daki tarihi İpek Yolu koridorunu yeniden canlandırma çalışmaları devam ediyor. 1 Aralık 2020’de hizmete açılan Uluslararası Türkistan Havalimanı, yılda 3 milyon yolcu ağırlamayı hedefliyor. Bu yıl Kazakistan’ın Türkistan şehriyle Özbekistan’ın başkenti Taşkent arasında hızlı tren demir yolu hattının inşaat çalışmalarını başlatması da planlanıyor.

Türklerin ata yurdu Türkistan’ı ve bu şehir ile birlikte anılan büyük İslam alimi Hoca Ahmed Yesevi hazretlerinin türbesini ziyaret edip, manevi huzurunda bulunmayı çok arzu ediyordum. Kazakistan’ın Ankara Büyükelçisi Abzal Saparbekuly’nin daveti üzerine kadim şehir Türkistan’a gittim. Kazakistan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığının 30. yıl dönümü çerçevesinde organize edilen medya gezisi 11-16 Nisan tarihleri arasında gerçekleşti. Geziye çeşitli medya kuruluşlarının temsilcileri katıldılar. 31 Mart 2021 tarihinde yapılan Türk Konseyi Devlet Başkanları Gayri Resmi Zirvesi’nde, Türkistan’a “Türk Dünyasının Manevi Başkenti” statüsü verilmişti. Türkistan gezisinin bu önemli kararın hemen sonrasında yapılması da büyük anlam taşıyordu. Geziye katılan Türk medya mensupları olarak, İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan, Türkistan’a ucuz tarifeyle direkt uçuş başlatan Kazakistan Devleti’nin resmi havayolu şirketi FlyArystan ile 5 saat süren konforlu bir yolculuk yaptık.

MODERN HAVALİMANI

Türkistan’ın dünyaya açılan kapısı durumundaki yeni havalimanını Türk şirketi YDA Grup, 11 ay gibi kısa bir sürede inşa etmiş ve işletmeye almış. Türkistan Uluslararası Havalimanı, Türkistan’ın modern yüzünü simgeliyor. Havalimanı işletmesinin Genel Müdürü Hakan Kılavuz, bizleri bizzat karşıladı. Kendisiyle sohbet etme imkanı bulduk. İstanbul’a dönerken de bizlerle yakından ilgilendi, havalimanını gezdirdi. Türkistan ve Çimkent eyaletlerini kapsayan 5 günlük gezimiz boyunca, Kazakhstan Travel ve turizm ofisinin yetkilileri, rehberlerimiz bizlerle çok yakından ve candan ilgilendiler. Deneyimli rehberler, Türkistan ve Çimken eyaletlerinin turistik yerlerini, tarihi ve manevi değerlerini, doğa güzelliklerini en iyi şekilde tanıttılar. Bu gezimizde Kazak Türk kültürünü yakından tanıma fırsatı bulduk, çarşı ve pazarları da gezdik, Kazak halkını yakından tanıdık. Zengin Kazak mutfağından örneklerin tatlarına baktık. Bu arada www.kazakhstan.travel sitesini tıklayarak Kazakistan’ın gezilecek, görülecek yerlerini ve tadılacak leziz yemeklerini öğrenebilirsiniz.

KORONA KORKUSU YOK

Ne Türkistan da, ne de Çimkent de koronavirüs korkusu yoktu. Lokantalar tıka basa dolu, çarşı pazar cıvıl cıvıl, esnaflar, lokantacılar, halk hepsi memnun görünüyordu. İki şehrin de günlük hayatında büyük bir canlılık gözlemledim. Alışveriş merkezlerinde ise yoğun bir trafik yaşanıyordu. 1 dolar bozduruyorsunuz 432 Kazakistan Tengi alıyorsunuz, 1 TL veriyorsunuz onun karşılığı ise 50 Teng ediyor. 100 dolar bozdursanız eliniz bir tomar para, nereye koyacağınızı şaşırıyorsunuz. Pazarlarda gıdanın her türlüsü var. Modern AVM’lerde Türk markaları dahil, dünyanın önemli markaları bulunuyor.

KADİM TÜRK KENTİ

Kazakistan’da üç yıl önce Türkistan eyaletinin merkezi ilan edilen kadim kent Türkistan, Türk dünyasının manevi ve kültür merkezi olarak öne çıkıyor. Türkistan şehir merkezinin yaklaşık 180 bin nüfusu var. Türkistan’ın eyalet olarak nüfusu ise 2 milyonu aşıyor. Yaklaşık 2 bin yıllık tarihi geçmişi olan Türkistan şehir, Kazak Hanlığı’nın başkentliğini yaptı. Türk dünyasının manevi lideri Hoca Ahmed Yesevi’nin de yaşadığı Türkistan, Orta Asya’daki Türk devletlerinin İslamlaşma sürecinde merkez konumundaydı. Türkistan Eyaleti, Avrupa ile Asya’yı birbirine bağlayan Tarihi İpek Yolu güzergahında yer alıyor. Asırlardan beri, Tarihi İpek Yolu’nun manevi, siyasi ve ticari hayatının nabzının attığı Türkistan, Kazakistan’ın 1991’de bağımsızlığını ilan etmesiyle birlikte yeniden canlanmaya başladı. Türkistan eyaleti, 19 Haziran 2018’de Kazakistan Cumhuriyeti Kurucu Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in aldığı kararla merkezi statüye kavuştu. 31 Mart 2021 tarihinde yapılan Türk Konseyi Devlet Başkanları Gayri Resmi Zirvesi’nde de Türkistan’a “Türk Dünyasının Manevi Başkenti” statüsü verildi. Türkistan, Türk dünyası ve halklarını birleştiren şehir olarak günümüzde de tarihi bir rol oynuyor. “Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi” bu şehirde yer alıyor. Hoca Ahmed Yesevi’nin türbesinin bulunduğu Türkistan’a, “Piri Türkistan” lakabı verildi ve şehir “tüm Türk dünyasının manevi başkenti olmayı” hak ediyor. Türkistan şehri, Türk dünyası ve halklarını birleştiren önemli değerleri bağrında taşıyor. Geçmişte, evliyaların kabirlerinin bulunduğu yerin başkent olduğu anlayışı vardı. Çünkü başkent, Kazak kültüründe hakikate açılmış kapı demek. Bu sebeple, Hoca Ahmed Yesevi Türbesi’ne 30’a yakın Kazak Hanı, 50’den fazla bey ve kahraman defnedilmiş.

İNANÇ VE KÜLTÜR TURİZMİNİN MERKEZİ OLMASI HEDEFLENİYOR

Eyalet Valisi Ömirzak Şükeyev , Türk dili konuşan ülkelerden gelen gazetecilere yaptığı bir açıklamasında, Türkistan’ın 2018’den beri sadece bir eyalet merkezi olarak değil, aynı zamanda Türk dünyasının manevi ve kültür merkezi olarak inşa edildiğine vurgu yaptı. Şükeyev, eyalette bulunan Hoca Ahmet Yesevi ve Arslan Baba Türbelerinin yanı sıra Otrar ve Sauran gibi kadim kentlerin “UNESCO Dünya Mirası Listesi”nde yer aldığının da altını çiziyor ve Türkistan’ı, manevi ve kültür turizminin merkezi haline getirmeyi hedeflediklerini söylüyor.

3 YILDA 3,5 MİLYAR DOLARLIK YATIRIM YAPILDI

Türkistan’a son 3 yılda toplam 3,5 milyar dolar değerinde doğrudan yabancı yatırım yapıldı. Önemli projelerin büyük çoğunluğunu Türk firmaları üstlendi. Türkistan Eyalet Valiliği tarafından verilen resmi rakamlara göre şu ana kadar kadar 100’ün üzerinde yatırım projesi faaliyete geçirildi. Türkistan’da “Serbest Ekonomik Bölgesi” kuruldu. Sözkonusu bölgede tesis kurmak isteyen yatırımcılar arazi, mülk ve gümrük gibi vergilerden muaf tutuluyor.

TARİHİ İPEK YOLU YENİDEN CANLANIYOR

Türkistan’daki tarihi İpek Yolu koridorunu yeniden canlandırma çalışmaları da devam ediyor. 1 Aralık 2020’de hizmete açılan Uluslararası Türkistan Havalimanı, yılda 3 milyon yolcu ağırlamayı hedefliyor. Sıfırdan inşa edilen Türkistan Uluslararası Otobüs Terminali ise sadece ülke içi değil, Özbekistan ve Kırgızistan’a da otobüsle yolculuk yapma imkanı sağlıyor. Bu yıl Kazakistan’ın Türkistan şehriyle Özbekistan’ın başkenti Taşkent arasında hızlı tren demir yolu hattının inşaat çalışmalarını başlatması da planlanıyor.

MİMARİDE GELENEKSEL MOTİFLER DİKKAT ÇEKİYOR

Yaklaşık 22 bin hektar (220 milyon metrekare) alanda inşa edilen yeni Türkistan’ın genel şehir planı iş ve kamu binaları, manevi merkez, konut ve sanayi alanlarının bulunduğu üç bölümden oluşuyor. Şehirde açık hava müzesi ile tiyatrosunun yanı sıra 5 yıldızlı oteller de hizmet veriyor. Yeni Türkistan’ın mimarisinde ise Doğu ve geleneksel Kazak motifleri dikkati çekiyor. Kadim Türkistan şehri, tarihi dokusunu bozmayan, Türk kültürünü yansıtan yatay mimarisiyle giderek büyüyor. Türkistan bir inşaat şantiyesi adeta, alt yapı ve ticaret giderek gelişiyor. Şehir cıvıl cıvıl ve hayat dolu…

HOCA AHMED YESEVİ TÜRBESİ UNESCO DÜNYA MİRASI LİSTESİNDE

Hoca Ahmed Yesevî Türbesi, Kazakistan’ın güney kesiminde günümüzde Türkistan (eski adı Hazret-i Türkistan) şehrinin kuzeydoğu kesiminde kervan yolu üzerinde, eskiden Hazret ve daha sonra Yesi olarak bilinen eski bir yerleşim yerinde konumlanır. Yapı, tarihi bir kale yakınında şimdi Arkeolojik Sit alanında yer alıyor. Arkeolojik alanda, başka türbeler, cami ve hamam gibi ortaçağ yapılarının kalıntıları da bulunuyor. Türk ve İslâm dünyasının ortak hazinesi ve kültür değeri olan bu Külliyenin yenilenmesi işini, Kazakistan Devleti ile yapılan bir anlaşma sonucu Türkiye Cumhuriyeti üzerine aldı ve türbe 1993 yılında TİKA tarafından restore ettirildi. Hoca Ahmed Yesevi Türbesi, 2003 yılında UNESCO’nun Dünya Mirası Listesine alınan Hoca Ahmed Yesevi hazretlerinin kabrinin bulunduğu türbesi ve külliyesi SİT bölgesi ilan edildi. Külliye, turizm polisleri tarafından koruma ve kontrol altında tutuluyor. Külliye belli bir ücret ödenerek ziyaret ediliyor.

TÜRBE, TİMUR TARAFINDAN YAPTIRILDI

Hoca Ahmed Yesevî, miladî 1166 yılında vefat ettiğinde, içinde çilehanesinin de bulunduğu dergâhın 100 metre kadar uzağına defnedilmiş ve basit bir kabir türbe yapılmıştı. Bu ilk türbe o civarda yaşayan Müslümanlar için kısa zamanda bir ziyaret mekânı olmuşsa da, çok geçmeden (XIII. yüzyılın başlarında) ortaya çıkan Moğol istilâsı ve bu istilânın yıkıcı etkileri bölgeyi olumsuz şekilde etkiledi. XIV. yüzyılın sonlarında Altınorda devletini yıkıp bu bölgeyi ele geçiren Emir Timur, Moğolistan hanının kızı Tükel Hanım’ı eş olarak seçip gelin alayını karşılamak üzere yola çıkmış, yolda Yesi şehrine uğrayıp Hoca Ahmed Yesevî’nin kabrini ziyaret etmişti. Bu Yesi ziyareti esnasında Timur’un rüyasında Ahmed Yesevî’yi görür. Ahmed Yesevî rüyasında Emir Timur’a seslenerek; “Ey yiğit çabuk Buhara’ya git, oradaki zalim şahın eceli senin elinden, halk senden kurtuluş ümidi bekler” der. Rüyadan uyanan Timur, şükrettikten sonra Türkistan hakimi Nogaybak’i çağırtıp Ahmed Yesevî’nin küçük türbesinin yerine, büyük bir külliye yaptırılmasını emreder. Hoca Ahmed Yesevî’nin 12. yüzyılda yapılan eski türbesinin yerine, yeni türbe ve külliyenin inşasına 1389 yılında başlanmış, 1405 yılında tamamlanmış. İnşaatın 15 yıldan fazla sürdüğü belirtiliyor. Timur, türbe inşaatı için Şiraz’dan mozaik, İsfahan’dan taş ve sıva ustalarını getirtirmiş. Külliyenin yapımı için o dönemde Türkistan bölgesinin en meşhur mimarlarından olan Hoca Hüseyin Şîrâzî görevlendirilmişti. Timur’un kendisinin de bizzat türbenin tasarımına katkıda bulunduğu söyleniyor.

MİMARİ ÖZELLİKLERİ

Türbe, boyutları 45,8 x 62,7 metre dikdörtgen şeklinde ve 38,7 metre yüksekliğinde bir yapıdan oluşuyor. Yapı için kullanılan birincil malzeme harç (havan), alçı ve kil karışımından oluşan ateş tuğlası ile yapılmış. Duvarlar pişmiş kare tuğla ve ganç harç (bir alçı türü) kullanımı ile inşa edilmiş. Özgün esas temel, suyun içine işlemesini önlemek için 1,5 m. derinliğe ulaşan kil katmanı ile çevrili. Ziyaretçilerin girdiği 18,2 x 18,2 metre boyutlu türbe ana girişi güneydoğuda tarafında yer alıyor. Ana bölüm Kazandık (bakır oda) olarak biliniyor Bu bölüm, Orta Asya’da en büyük olan 18,2 metre çapında ölçümünde bir tuğla kubbe ile kaplı. Üzerinde büyük bir kubbe olan bu merkezî bölümün çevresinde mutfak (halımhâne), mescid, kütüphane, derviş odaları (halvethâne), su kuyusu odası (kudukhâne) gibi çeşitli maksatlarla planlanmış birçok bölüm yer alıyor.

İSLAM VE TÜRKLÜK BAYRAĞINI YEDİ İKLİM DÖRT KITAYA TAŞIDI

Tarihte bilinen ilk büyük Türk mutasavvıfı ünvanına sahip olan Hoca Ahmed Yesevi’nin tam adı: Ahmed bin İbrâhim bin İlyâs Yesevî. “Yesevîlik” adı verilen tasavvufî akımının da mimârı. “Hazret-i Türkistan” nâmıyla meşhur olan Hoca Ahmed Yesevi’nin müridleri arasında Hacı Bektaş Veli gibi büyük İslâm alimleri de yer alıyor. Hoca Ahmed Yesevi’nin, ortaya koyduğu öğretiler Alevî-Bektâşî Tarikâtı ile Sünni İslam’ı derinden etkiledi. Çok güçlü bir medrese tahsiliyle dini ilimleri ve yanı sıra tasavvufu da öğrendi. Babası Şeyh İbrahim Veli, Hz. Ali efendimizin soyundan geliyor. Mürşidi ise dönemin büyük İslam alimi Türkmen ve Alevî-Bektaşî Şeyhî Hâce Ebû Yakûb Yûsuf el-Hemedânî. Anadolu’ya hiç gelmemiş olmasına rağmen Anadolu’da da tanınan ve sevilen Hoca Ahmed Yesevî, yaygın olan kanaate göre, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Hacı Bektaş Velî gibi Anadolu erenleriyle Anadolu’daki tasavvufi akımlar üzerinde büyük tesirler meydana getirdi. Diğer bâzı âlimlerin yaptığı gibi kendisini belli bir alana hapsetmeyip inandıklarını ve öğrendiklerini yerli halka ve göçebe köylülere, onların kendi anlayabilecekleri bir lisan ve alıştıkları yöntemlerle anlatmaya çalıştı.

SAYRAM ŞEHRİNDE DOĞDU

Karahanlılar’ın hüküm sürdüğü çağlarda Orta Asya’nın iktisadî, sosyal, siyasi ve medeni hayatında önemli bir yer tutan, Türkistan şehri yakınlarında Sayram şehrinde 1093 yılında doğan Ahmed Yesevî, Yesi’de Arslan Baba’ya intisab etti. Menkıbeye göre Arslan Baba’nın Yesi’ye gelerek Ahmed Yesevî ile buluşması ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (AS) kendisine teslim ettiği emanetleri vermesi, terbiyesi ile ilgilenerek onu irşat etmesi hep Peygamber Efendimizin mânevî bir işaretine dayanmaktaydı. Babası Hace İbrâhim Şeyh ve mânevi babası Arslan Baba’nın vefatlarını müteakib Buhara ve Semerkant’ta Melâmetiyye-Nakşîbendiyye-Kalenderiyye şeyhi Hâce Yûsuf el-Hemedânî’nin yanında eğitimini tamamladı. Sayram’da İmâm Muhammed Bakır bin Ali Zeyn el-Âb’ı-Dîn soyundan gelenlerin hepsine Hâce unvanı verildiği gibi onlara bağlanan kişiler de aynı isimle anılmaktaydı. İşte bu nedenle Hâce Ahmed-i Yesevî, Kul Hâce Ahmed olarak da anılır. Mürşidi, Hâce Yûsuf el-Hemedânî’nin vefatı üzerine irşat mevkiine önce Abdullah-ı Berkî , daha sonra da Şeyh Hasan-ı Endâkî geçer. Endâkî’nin ölümü üzerine de Ahmed-i Yesevî irşad postuna oturur. Bir süre sonra da vaktiyle mürşidi Hâce Yûsuf el-Hemedânî’nin vermiş olduğu talimat üzerine irşat makamını Abdulhâlık Gucdevanî’ye devrederek Türkistan’da İslâmiyeti yaymak maksadıyla Yesi’ye geri döner. Ahmed Yesevî, “Divan-ı Hikmet” adıyla yüzyıllar sonra derlenecek olan hikmetleri aracılığıyla Türklere İslam’ı kolaylaştırarak benimsetti. Bunun için İslam inancını, Türk gelenek, inanç ve yaşam tarzı ile uygun biçimde sentezleme yolunu seçti. Ahmed Yesevî, Yesevîlik tarikatını kurucusu olarak kabul edilir. İslâm’ı yeni kabul etmiş Türk topluluklarına dinin irfan yönünü tanıttı.

TÜRK TOPLULUKLARI ÜZERİNDEKİ TESİRLERİ

Türkistan Türkleri’nin İslam’ı kitleler halinde kabul etmeye başladığı 10. yüzyıl, Türk dünyası için tarihi bir dönüm noktası oldu. Ahmed Yesevî, bir yandan İslâm şeriat hükümlerini, tasavvuf esaslarını, tarikat adap ve erkânını öğretmeye çalışırken bir yandan da İslâmiyet’i Türklere sevdirmeyi, Ehl-i Beyt âkidesini yaymayı ve yerleştirmeyi kendine gaye edindi. Bu eğitmenlik vasıflarından ötürü hikmetleri lirizmden uzak ve sanat endişesi taşımadan söylenmiş şiirler olarak kabul ediliyor. Yesevî, Arapça ve Farsçayı çok iyi bilmesine rağmen eserlerini Türkçe yazdı. Edebiyatçı Yahya Kemal Beyatlı’nın Ahmed Yesevî hakkındaki yorumu şöyle: “Şu Ahmed Yesevi kim? Bir araştırın göreceksiniz. Bizim milliyetimizi asıl O’nda bulacaksınız.” İslam’ın kabulü ile Türk illeri kitleler halinde tercih yaparken bir yanda da tasavvuf kültürü oluşuyordu. Bu kültürden batıdaki Türkler de etkilendi. Herbert Adams Gibbons’ın tezine göre, Yunus Emre ile Ahmet Yesevî’nin benzerlik gösteriyor olmasına karşın, yapılan araştırmalarda Yunus Emre’nin Ahmed Yesevî’nin devamı olduğu ifade ediliyor.

OTRAR

Türkistan gezimiz esnasında Seyhun veya Siri Derya diye bilinen nehrin kıyısında yer alan tarihi Otrar şehrini de gezdik. Kadim Türk şehri Otrar, ortaya çıkarılan kazılar - la, Kazakistan’ın önemli turizm noktaların - dan birine dönüşüyor. 1998 yılında UNES - CO’nun Dünya Mirası Listesi’ne alınan Ot - rar’da kazı çalışmaları halen sürdürülüyor. Otrar, Kazakistan’ın güneyindeki Türkistan eyaleti merkezi Türkistan şehrinden yak - laşık 57 kilometre uzaklıkta yer alıyor. Ta - rihte Farab olarak anılan Otrar, büyük Türk Filozofu Farabi’nin doğduğu, Timur İmpara - torluğu’nun kurucusu Emir Timur’un, Çin seferine çıkarken 1405’de vefat ettiği şehir olarak da biliniyor. Otrar Moğol İmparatoru Cengizhan’ın orduları tarafından istila edi - lerek, tarihten silindi. 13. yüzyılda Batı ile Doğu arasındaki gü - zergahın önemli ticaret merkezlerinden biri olan Otrar, Kale, Şehristan ve Rabat olmak üzere üç büyük yerleşim bölgesinden olu - şuyordu. Tarihi dönemde Otrar’ın 400x300 m büyüklüğünde bir iç kalesi ve oldukça da geniş duvarları vardı. İç kale şehrin mer - kezi konumundaydı ve burada Otrar Ha - nı’nın sarayı bulunuyordu. Şehristan böl - gesinde aydınlar, bilim adamları ve zengin aileler yaşıyorlardı. Tarihi şehrin Rabat diye bilinen en dış bölgesinde ise ustalar ve sı - radan halk oturuyordu. Etrafı surla çevri - li tarihi Otrar şehrinin yerinde bugün hali hazırda 200 km² alanı kapsayan Otrar Te - pesi kalıntıları yer alıyor. Şehir merkezinde bulunan Han Camisi’nin mihrap köşesi ve sütunları hala korunuyor.

Bilim adamları, Otrar’ın İslamiyet’in bölge - de yayılmasında kilit rol üstlendiği görüşü - nü paylaşıyor. Otrar şehri, Kazakistan’ın 1991’de bağımsızlığını ilan etmesiyle açık hava arkeoloji müzesine dönüştürülerek devlet korunmasına alındı. Tarihin zengin mirasçısı Otrar’ı her yıl binlerce yerli ve ya - bancı turist ziyaret ediyor.

TARİHİ ŞEHİR ORTAYA ÇIKARILDI

Otrar’daki ilk arkeolojik çalışmalar 19. yüz - yılın sonunda başlatıldı. 1969 yılından itiba - ren ise düzenli olarak keşif ve kazı çalışma - ları yürütülüyor. Yıllardır devam eden kazı - lar sonucunda, cami, medrese, imarethane, hamam ve sosyal yapılarla birlikte şehrin iskeleti ortaya çıkarıldı. Kazılarda keşfedi - len kanalizasyon sistemi de 10’uncu yüzyıl - da ulaşılan şehirleşme düzeyini gösteriyor. Otrar’ın dönemin önemli güzergahlarının kesiştiği noktada yer alıyordu. Arkeolojik kazı çalışmalarında İran tabağı, Hint kol - yesi, Çin porseleni ve diğer eşyalara rast - landı. Otrar şehrinde geçmiş dönemlerde altın ve gümüşten madeni paraların basıl - dığı da biliniyor.

BOZKIRDA AÇAN LALELER

Türkistan’dan sonraki rotamız olan, Kazakistan’ın nüfus bakımından üçüncü büyük şehri Çimkent’e gitmek üzere bir minibüs ile yola koyulduk. Türkistan’dan karayolu ile Çimkent’e ulaşmak yaklaşık bir buçuk saatlik yolculuk gerektiriyor. Bir müddet yolculuktan sonra, rehberimiz Ahıska Türklerinden İsmail ve Kazak Türkü Balayım aracı bir tarlanın başında durdurdu. Bize bir şey göstermek istediklerini söylediler. Merak içindeydik. Susuzluktan çatlamış topraklarda ne görecektik? Tarlanın içine doğru ilerlediğimizde alev kırmızısı ve sarı renkli laleler ile karşılaştık. İrili ufaklı ve henüz tomurcuğa durmuş bir sürü lale vardı. O kadar ilginçti ki, güneşin ve susuzluğun kavurduğu topraklarda tomurcuklanıp hayat bulan ve gökyüzüne doğru ellerini açıp duaya duran laleler ne güzeldiler, bozkıra hayat vermişlerdi… Bu güzel laleleri seyrederken, Hoca Ahmed Yesevi aklıma geldi. O büyük zat, Türkistan bozkırına İslamın ışığını getirmiş, bu çorak beldeyi ilim ve irfan ocağı yapmıştı. Hoca Yesevi hazretleri ve talebeleri, tıpkı bozkırda açan laleler gibiydi… Rehberlerimiz bize lalenin dünyadaki anavatanının Kazakistan olduğunu söylediklerinde şaşkınlığımızı gizleyemedik. Bozkırda kendiliğinden açan laleler, Kazakistan’da koruma altına alınan bitki türleri arasında yer alıyormuş. Kazakistan lalenin anavatanı, hatta lale Türkiye’de de önemli miktarda yetiştiriliyor ama, maalesef işin kaymağını Hollanda gibi ülkeler yiyor. Kazak kardeşlerimize de; “Kazakistan lalenin anavatanı” demekten başka bir şey kalmıyor. Kazakistanlı rehberlerimizden öğrendiğimiz bir başka bilgi de elmanın anavatanının da Kazakistan olmasıydı. Kazakistan’ın en önemli şehri ve eski başkenti olan Almatı’nın adının da elmadan geldiği söyleniyor. Elma bu beldede oldukça yaygın olan bir meyve.

TÜRK DÜNYASININ MANEVİ BAŞKENTİ TÜRKİSTAN DOSYASI EKOVİTRİN MAYIS SAYISINDA!

OKUMAK VE PDF OLARAK İNDİRMEK İÇİN TIKLAYIN...