Çin Halk Cumhuriyeti, vatandaşının yaşamlarının her alanındaki davranışlarını daha iyi kontrol edebilmek adına, birkaç yıldan beri bir sistem inşa etmekte. “Sosyal Kredi Sistemi” ismini verdikleri dijital tertibat, insanların sosyal hayattaki hareket ve davranışlarını izleyip kaydetmekte. Sırf sosyal davranışlarıyla yetinmeyip, nüfusun aynı zamanda ödeme davranışı, alışveriş alışkanlıkları veya partiye sadakati de denetim altında tutulmakta. Daha spesifik olmam gerekirse, her vatandaş başlangıçta bin sayılık bir “dijital puan hesabıyla” giriş yapıyor sisteme. Puan cetvelinin tavanı bin 300, tabanı ise 600 sayı. Yazılım, topluma ve devlete karşı takınılan “olumlu davranışlara” artı, “olumsuz eylemlere” ise, eksi puan veriyor. Tabi ortaya çok bariz bir sorun çıkıyor: Neyin “iyi” ve “kötü” olduğu hükümet, yani Komünist Parti tarafından belirleniyor. Prensibinde, tek partili rejim işine gelen davranışları “ikramiye” türünden ödüllendiriyor, rahatsız olduğu hareketleri ise ceza unsuru olarak deklare ediyor. Böylelikle, düzene baş kaldıranları mimliyor ve mahalle baskısıyla baş başa bırakıyor.

YİYE ARTI PUAN, KÖTÜYE EKSİ PUAN

“Sosyal Kredi Sistemi” son iki yılda yirmiden fazla Çin şehrinde başarılı bir şekilde test edildi. Örneğin kan bağışı yapan bir kimseye sistem artı 5 puan verdi. Aynı puanı, yaşlı veya özürlü bir insanın yolda karşıdan karşıya geçmesine yardımcı olduğunda da haketmiş oldu. Buna karşın, sokakta köpeğinin dışkısını temizlememek veya örneğin komşuyla münakaşa etmek, eksi 5 puanla cezalandırıldı. Toparlamak gerekirse, insanlar kameralarla izleniyor, kimlikleri “yüz algılama” yazılımlarıyla otomatik belirleniyor, merkezi bir bilgisayar sistemi, hükümetin belirlediği kriterler bazında, hâkim veya yargıç misali, sözüm ona adalet (yani puan) dağıtıyor. Uluslararası uzmanlar, ülke genelinde 600 milyon kameranın bulunduğunu tahmin ediyor. Yani ortalamada, her 2,5 Çinliye bir kamera düşüyor! Çin’in kuzeybatısındaki Sincan Uygur özerk bölgesinde yaşayan soydaşlarımız, ne yazık ki bu sistemden ziyadesiyle mustarip. Hükümetin kurmuş olduğu kamera takip ve kontrol sistemi aracılığıyla, Uygur Türklerine doğrudan veya dolaylı yollardan insanlık dışı şiddet ve baskı uygulanmakta. Sokakta yürüyen bir soydaşın görüntüleri her 45 metrede bir, ana komuta merkezine iletilmekte. Çok fazla eksi puan toplayanlar uzun vadeli cezalandırılıyor ve toplum hayatından peyderpey uzaklaştırılıyor. Kendini rejimin “kara listesinde” bulanların hareket alanları ve imkânları dahi epeyce daralıyor. Mesela bu insanlar için otobüs, tren ve uçak biletlerini artık online rezerve etmek mümkün olmuyor. 3 yıl Çin’de yaşamış biri olarak diyebilirim ki, seyahat organizasyonunda bu opsiyondan menedilmek ejderha diyarında çok büyük bir dezavantaj. 2018 yılı verilerine göre, 111 milyon Çinli “kara listede” oldukları için, değil rezervasyon, uçak bileti dahi satın alamamış! 425 bin “toplumsal suçlunun” hızlı trene binmesine müsaade edilmemiş. Puan sistemi aynı zamanda kurumsal şirketler için de geçerli: Çevre kanunları veya tüketici haklarını ihlal eden firmalar, devlet kredilerinden veya projelerinden hariç tutuluyor ve tabiki yine “kara listeye” dahil ediliyor.

ÇİN TOPLUMU İÇİN SONUÇLARI

En temel neticesinde, herkesin ve her şeyin daha yoğun bir şekilde denetlenmesi anlamına gelmekte şüphesiz. Bu durum, belirli koşullar altında olumlu da görülebilir: Örneğin şirketler kendilerini, çevre veya tüketici sağlığı standartlarına uyma konusunda daha fazla baskı altında hissediyorlar. Fakat madalyonun yine diğer bir yüzü de mevcut kuşkusuz. İkincil zararlar ve kurunun yanında yaşın da yanma olasılığı, kaçınılmaz. Yolsuzluk ve rüşvet rejimin halen kanayan yaraları. Bu şartlar altında “kötü” ve “iyi” spesifikasyonları manipülasyon ve suiistimale çok açık. Trafikte kırmızı ışığı ihlal etme eyleminin beraberinde getireceği cezalandırma bariz olduğu kadar, tartışmaya kapalı. Aksi örneğinde mahalle ve komşu yardımı ise sistemsel yoruma çok açık. Bu şekil faaliyetler ne zaman ödüllendirilir ve hangi şartlar altında cezalandırılır? Rejim, bu bağlamda toplumun dinamiklerini sarsarak, “ananesini” saf dışı bırakıyor. Böylelikle devlet “sosyal puanlama” sistemi çerçevesinde, ahlaken ve manevi açıdan da ek bir otorite mekanizmasına dönüşüyor. “Sosyal Kredi Sistemi” Çin’in tamamına ne zaman uygulanacağı ve hangi nihai cezaları beraberinde getireceği henüz kesin olarak bilinmiyor. Pilot aşamadan elde edilen bulgular halen değerlendirilmekte.

ÇİN İNTERNET DEVLERİ: BAİDU, ALİBABA VE TENCENT

Komünist Parti, interneti başlangıç noktasından itibaren kontrol edilmesi gereken bir iletişim biçimi olarak görmekte. Bununla birlikte, devletin çok yönlü sansür önlemleri rejimi eleştiren açıklamaları topyekûn engellemeyi amaçlamıyor aslında. Komünist Parti’nin ana hedefi, daha ziyade büyük ve kolektif eylemlerin gelişmesini engellemek.

Zaten rejim kontrol girişimlerinin çoğugenelde sansür önlemleriyalnızca kısmen bypass edilebilmekte. Tüm önlemlerden bağımsız olarak, Halk Cumhuriyeti’nin nispeten heterojen bir internet ortamına sahip olduğunu ifade edebilirim. Vurgulamak istediğim internet ortamı, batı “ağından” önemli ölçüde farklı: Çin ağı, World Wide Web’in geri kalanından izole tutulduğu için, bilindik ABD menşeli teknoloji devleri tarafından domine edilmemekte. Doğal olarak, son 15 yılda, mevzubahis Amerikan şirketleri yerlerine, öz kaynak internet bazlı ticari yapıları oluştu. Sanal yapının tartışmasız üç ağabeyi; Baidu, Alibaba ve Tencent kuruluşları. Dijital mahşerin üç atlısı, global piyasada kısaca BAT olarak tanımlanmakta. Asya pazarının bu üç anahtar oyuncusu sadece “Sosyal Kredi Sistemine” altyapı sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda yapay zekanın geliştirilmesinde küresel liderler. Şaşırdık mı? Tabi ki hayır. Her üç şirket de devasa miktarda veriye erişmekte. Örneğin Çin arama motoru devi Baidu, aynı zamanda en büyük çevrimiçi ansiklopediyi ve ödeme uygulaması Baidu Pay’i işletiyor. Batı’da daha çok “Aliexpress” adı altında tanınan Alibaba firması, Çin online perakende satışının en ağır topu. Ayrıca, her ay yaklaşık 520 milyon kişi tarafından kullanılan popüler ikinci el pazarı platformu olan Taobao Wang’a sahip. Bunlara ek olarak, Çin’deki en popüler “mikroblog” platformu olan ve her ay yaklaşık 500 milyon Çinli’nin kullandığı Sina Weibo’daki hisselerin yaklaşık üçte birini elinde tutmakta. Şirketin kendi finans grubu, “Susam Kredi Programı” sosyal kredi sistemini ve popüler Alipay ödeme uygulamasını içermekte. Geçen yıl, Alibaba Group yaklaşık 10 milyar dolarlık satışa ulaştı. Şirket ilaveten 2016’dan beri Hong Kong merkezli günlük “South China Morning Post” gazetesinin de sahibi. Şampiyonlar liginin üçüncü firması Téngxùn, batıda Tencent olarak bilinir. Uzun zamandır süregelen bilgisayar oyunu şirketlerindeki ortaklıklarından dolayı, sanal oyuncular camiasında çok iyi tanınan bir marka. Buna karşın, yine Tencent’in aynı zamanda dünya çapında popüler bir sosyal medya hizmeti olan Snapchat’te de hisse sahibi olduğu gerçeği, nispeten çok az kişi tarafından bilinir. Diğer önemli ürünleri QQ ve WeChat’tir: QQ, yaklaşık 900 milyon aktif kullanıcıyla Çin’in en popüler mesajlaşma hizmeti. WeChat ise, akıllı telefonlar için tasarlanmış bir mesajlaşma uygulaması ve dünya çapında yaklaşık bir milyar kullanıcıya sahip. WeChat “Pay”; ödeme fonksiyonuyla, Çin genelinde yaygın kullanılan bir tediye uygulamasını da içerir.

META VERİLER VE DİĞER DİJİTAL İZLER

Bahsettiğim hizmetler, Çinli internet kullanıcıları için günlük yaşamın önemli ve vazgeçilmez parçaları. Çinlilerin yaklaşık yüzde 95’i aynı zamanda veya yalnızca mobil cihazlar aracılığıyla çevrimiçi olmakta. Hepimiz gibi, arkalarında hem özel hem de devlet kurumlarının topladığı ve değerlendirdiği çok sayıda dijital izlerkişisel ayrıntılar ve kullanım davranışlarıyla ilgili verilerbırakmaktalar. Sonucunda kullanıcıları belirlemek, sınıflandırmak ve vasıflandırmak mümkün olmakta. Sözkonusu veriler, “Sosyal Kredi Sisteminin” ve skor (puan) hesaplanmasının temelini oluşturmakta. Analitik değerlendirme aşamasında modern yapay zekâ sistemleri ve algoritmaları kullanılmakta. Elbette tüm bu süreç, kullanıcılara şeffaf bir şekilde işlememekte. Dijital kurulumlar ayrıca “Sosyal Kredi Sistemiyle” son derece ilgili iki önemli özelliğe sahip: Bir yandan, depolanan veriler sınırsız sayıda kopyalanabilir ve sayısız işlemlerden geçirilebilir; diğer yandan dijital bir sistem asla unutulmaz. İlaveten, Çin “Sosyal Kredi Sisteminin” karma bir tertibat olduğunu söyleyebiliriz: Şöyle ki, günlük yaşamdaki davranış biçimleri de dahil olmak üzere, değerlendirmelerine hem dijital hem de analog olayları dahil ediyor. Bu dijital ve analog kaynaşma diğer süreç destekçilerine ek olarak yukarıda izah ettiğim kamusal alanlardaki yüz tanıma özellikli “akıllı” kameraların kullanımının artmasıyla daha ileri seviyelerde mümkün hale geldi.

ALİBABA’NIN “SUSAM KREDİSİ”

Alibaba’nın “Susam Kredi Sistemi”, puanlamanın nasıl gerçekleştiğini detaylı bir şekilde gözler önüne seriyor. AlibabaBatılı şirketler gibikullanıcılarından büyük miktarda veri topluyor: Sunulan hizmetler onların ruh halleri, tercihleri ve “arkadaşlıkları” hakkında dahili bilgiler içeriyor. Ürün siparişleri ve reklam afişleri ile etkileşimler de ayrıntılı olarak kaydediliyor. Sayfa gösterimlerinin meta verileri ve hareket verileri ile zenginleştirilmiş ödeme süreçleri ve arama sorguları en az sıraladığım doneler kadar önemli. Puanlama daha sonra beş farklı alanda gerçekleşiyor: Kullanıcıların kredi geçmişi, likiditeleri, kişisel ayrıntıları, alışkanlıkları ve davranış kalıplarının yanı sıra sosyal platformlardaki bağlantıları. “Susam Kredi Sistemindeki” en düşük puan 350, maksimum skor ise 950. Alibaba’nın “Susam Kredi Sistemi” birçok ülkede yaygın olan “Payback” (yani harcadıkça kazan) bonus programına benzemekte. Bu hizmete kaydolup kişisel verilerinin şirket tarafından serbestçe kullanılmasına ve satışına muvafakat edenler, puan sayıları arttıkça karşılığında çeşitli indirimlerden ve promosyonlardan faydalanmakta. “Susam Kredi Sistemi” ile belli bir seviyeden itibaren; depozito ödemeden anında kredi çekebiliyor veya depozito ödemeden çeşitli ürünleri kiralayabiliyorlar. Avantajlar Çin dışı, örneğin güvenlikle alakalı alanlarda dahi mevcut. Belirli skora sahip yolcular, havaalanlarında güvenlik kontrollerini daha hızlı “aşmakta”. Singapur ve Lüksemburg büyükelçilikleri 2015 yılından bu yana, belirli bir puan bakiyesine sahip insanlara, kolaylaştırılmış vize koşulları sunmakta. Skoru hesaplamak için “Susam Kredi Sistemi”, çok sayıda özel ve halka açık veri tabanlarıyla iş birliği (veri alışverişi) yapmaktaörneğin, 2015’ten beri, yaklaşık 110 milyon kullanıcı hakkında detaylı (kişisel) verilere sahip Çin’in en büyük “çöp çatan” platformu Baihe gibi. Öyle ki, Alibaba ve Çin mahkemelerinin veri tabanlarının arasında etkileşim olduğu da kamuoyu tarafından çok iyi bilinmekte.

DOĞU’DAN BATI’YA “İZLENEN AĞ”

Dijital gözetleme teknikleri sadece Uzakdoğu’da değil, batıda da kullanılıyor olsa da bizim coğrafyamızda Çin’in ‘Sosyal Kredi Sistemi’ hakkındaki haberler genellikle büyük şaşkınlıkla karşılanmakta. Bu tepki, bir yandan Çin’e karşı hala büyük önyargıların olduğunu gösterirken, diğer yandan da dünyanın yasadığımız bölgesinde dijitalleşme süreçlerinin eleştirel olmayan bir şekilde nasıl algılandığını göstermekte. Batı zihniyeti, internetin büyük ço ğunluğunun halihazırda tamamen ticarileştirilmiş olduğu gerçeğini, şirketlerin ayrıntılı kullanıcı profilleri oluşturmak ve satmak için büyük miktarda veriyi gözden geçirip analiz ettikleri gerçeğini çoğu kez görmezden geliyor. Dijital “casusluk”, kredi verilerinin değerlendirilmesinden, “harcadıkça kazan” bonus programlarından veya bisiklet ve araba kiralama hizmetleri yoluyla, tüketici davranışını araştırmaya ve çıkarsamalara kadar uzanmakta. Sürekli var olan mukayese ve değerlendirme imkânı, Batı’da özel hayatta mahremiyetin peyderpey kaybolmasına ve bir nevi mutabakat kültürünün oluşmasınaprofesyonel alanda ise, riskten kaçınmanın artmasına yol açmakta. Sonuç olarak, adaletsizliğe karşı durmayı zorlaştıran “sosyal katılıkta” bariz bir artış tehdidi oluşur. Bu gelişmeye, özellikle veri ve algoritmaların büyük ölçüde tarafsız olduğu şeklindeki yaygın varsayım zemin hazırlamakta. Fakat bilgisayar kodunun bireysel inançları olan ve doğal olarak hata yapan kişiler tarafından yazıldığı gerçeği bu bağlamda göz ardı edilmekte. Bilindiği üzere, dijitalleşmeyi yönlendirenler esas olarak özel şirketler ve devletler, bu nedenle gelişim yönünü de doğal olarak bunlar belirler. Hükümetler, özel şirketlerin aksine, kendilerini (en azından teorik olarak) vatandaşlarına meşrulaştırmak zorunda olsalar bile, Batılı devletlerin hukuki oldukları kadar, verilere “aç” olduklarını da biliyoruz. Gözetlenen Internet ağı, son beş yılda çok daha yoğun bir hal aldı; bilhassa şirket yöneticileri ve hükümet yetkilileri arasındaki işbirliği sonucunda.

Bireyin kendisini “kitlesel casusluğa” karşı koruması gittikçe zorlaş makta. Özellikle hem her gün kullandığımız “akıllı” cihazlar hem de kullanılan manipülasyon teknikleri hakkındaki bilgiler azalmaya devam ettiği için. Hiç kimse, internette korunmasız gezinmenin geride ne tür veriler bıraktığını ve bu bilgiler sayesinde ne kadar mahrem kişisel düşünce ve tercihler hakkında ayrıntılı sonuçların çıkarılabileceğini öngöremiyor. Yani diğer bir deyişle, mahremiyetimizin ne kadarının hâlihazırda “deşifre” durumda olduğunu tam olarak bilemiyoruz. Çeşitli şifreleme ve “anonimleştirme” hizmetleri bu bağlamda bir nebze koruma sağlasa da, teknoloji ve dijitalleşmenin toplumumuzu “olumlu” veya “olumsuz” yönde değiştirdiği sorusuna cevap veremiyorlar. Yetkisiz kişilerin suiistimal riski şöyle dursun, veri depoları uzun vadeli başka bir tehlikeyi de özünde barındırmakta: Hükümetler ve şirketler gelir ve geçer, ancak kaydedilmiş veriler kalır. Gelecekte hangi hükümet (rejim) veya şirket yönetiminin verilerimizden ne tür sonuçları çıkaracağı ve daha sonra hangi kategorilere ve algoritmalara göre değerlendirileceğimizi bugün öngörmemiz imkânsız. Çin “Sosyal Kredi Sistemi” örneği üzerinden, günümüz dijital çağ insanı kendine bazı hayati soruları yöneltmeli. Niçin bu kadar çok kişisel verilerimiz toplanmakta, “alakasız” veri tabanları arasında transfer edilmekte, çok yönlü çözümsel işlemlerden geçirilmekte ve tabii ki satılmakta? Her şeyden önemlisi: Dijital kitle “casusluğu” ne tür bir topluma yol açmakta ve birey olarak kendimizi nasıl koruyabiliriz?

KESİN OLAN BİR ŞEY VAR: VERİ GÜÇ DEMEK

Biz insanların, tıpkı atomik radyasyon misali, dokunsal olarak algılayamayacağı ve bu nedenle tehlikelerini ancak zorlukla kavrayabileceğimiz bir güç. Bu nedenle dijitalleşme çağında “güç kayması” ve sosyal manipülasyon sorularıyla küresel anlamda ilgilenmenin zamanı geldi de geçiyor. Zira vurguladığım oluşumların güncel etkileri, bizleri güç ve meşruiyet konularının yani sıra mahremiyet, özerklik ve “güzel” bir yaşamın kriterlerini yeniden sorgulamaya zorluyor resmen. Nihayetinde bir karar vermemiz gerekiyor. Dijital düzenin “piyonları” olarak mı yaşamak istiyoruz yoksa, hayatımızı tesiri altına alan sistemleri aktif bir şekilde tasarlamak ve “yetki sınırlarını” belirlemek mi istiyoruz?